29 Mayıs 2022

İlk foncudan son vakıfçıya

Özal dönemi Meclis ve Sayıştay denetiminden azade fon uygulamasının bugünkü vakıf-dernek ekonomisinin bir ön laboratuvar çalışması

Haftaya CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun "kaçış planı" açıklamasıyla başladık, hafta bitti, tartışmalar devam ediyor. Kılıçdaroğlu, salı akşamı sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımla Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve aile bireylerinin yurt dışına kaçmaya hazırlandığı, bu kapsamda TÜRGEV ve Ensar Vakfı aracılığıyla ABD'ye para transferi yaptığını iddia ediyordu. Açıklamanın saati önceden duyurulduğu için havuz medyası aynı saatlerde AK Parti yöneticilerinin konuyla ilgili açıklama ve yorumlarıyla doluydu.

Konunun asıl muhatabı her türlü hukuksuz işleme imza atan bürokratlar olsa da görünürdeki muhatabı AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'dan cevap iki gün sonra geldi. Erdoğan, 27 Mayıs darbesinin 62. yılı dolayısıyla düzenlenen Yassıada Mahkemesi Yargılanıyor temalı anma programında yaptığı konuşmada, bir hukuk garabeti olan Demokrat Parti yargılamalarıyla kendisinin de tehdit edildiğini söyledikten sonra, Kılıçdaroğlu'na karşı açtığı hakaret davalarından gelen tazminatları TÜRGEV ve Ensar Vakıfı'na bağışlayacağını söyledi. Ertesi gün ise Erdoğan, Kılıçdaroğlu aleyhine 1 milyon liralık tazminat davası açtı. Kılıçdaroğlu ise elindeki belgeleri sunmak için mahkemeyi dört gözle beklediğini söyledi. Her ne kadar 60-70 milyon dolarlık yolsuzluğa yolsuzluk mu denir, zaten biliyorduk vakıflar aracılığıyla dolap çevirdiklerini diyenlerin sayısı hiç de az olmasa da mahkemeye sunulacak belgeleri -en azından kişisel olarak- heyecanla beklediğimi söyleyebilirim.

TÜRK-İŞ'in araştırmasına göre, dört kişilik bir ailenin sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenebilmesi için yapması gereken aylık gıda harcaması tutarı (açlık sınırı) 5.323,64 TL'ye, gıda harcaması ile giyim, konut (kira, elektrik, su, yakıt), ulaşım, eğitim, sağlık ve benzeri ihtiyaçlar için yapılması zorunlu diğer aylık harcamalarının toplam tutarı (yoksulluk sınırı) 17.340,47 TL'ye, bekâr bir çalışanın 'yaşama maliyeti' ise aylık 6.965,47 TL'ye yükseldi. 60-70 milyon dolarlık yolsuzluk ne ki diyenlerin bilgisine. (Fotoğraf: Şengün Kılıç)

Fon bostanından vakıf tarlasına

Milyonlarca (yoksa milyar mı demek lazım) dolarlık nakdin vakıflar ve dernekler aracılığıyla dolaşıma sokulduğu günümüz, bana hep Turgut Özal'ın fonlar dönemini hatırlatıyor. Konuyu en iyi bilenlerden Prof. Dr. Oğuz Oyan'ı bir iki soru sormak için aradım. Kendisi üniversiteden de hocamdır. Yukarıdaki cümleyle başladım sorularıma. O da gayet nazik, "Benzerliklerden daha çok farklılıklar var," diye azarladı beni. Muhtemelen içinden, "Ben buna nasıl geçer not verdim, daha fonla bağış arasındaki farkı bile bilmiyor!" diye geçirdiyse de başka bir şey demedi. Kem küm ederek, "Denetimsiz kaynak yaratmayı kastediyorum hocam," dedim, sulh olduk. Oyan, "Özal dönemini aşan bir kamu denetiminden kaçış var. O dönemde fonlar için, Sayıştay denetimine tabi değildir diye madde konuyordu ama henüz bakanlık denetimlerinden kaçırılamıyordu fonlar. Bürokrasinin kamu malını koruma geleneği vardı ve bu da iktidarlara çok ciddi bir engeldi," diyor.

İktidarlara, klasik bütçe disiplini içinde gerçekleştirilemeyeceği gerekçesiyle, bütçe sistemi dışında kaynak yaratma ve kullanmaya imkân sağlayan fonlara en sık başvuran başbakan kuşkusuz Turgut Özal oldu. İlki, İkinci Dünya Savaşı döneminde, 1941'de "Asker Ailelerinden Muhtaç Olanlara Yardım Fonu" adı ile kurulan fonlardan Türkiye'de 12 Eylül darbesine kadar sadece 34 tane kurulmuş. Sadece 1980-33 yılları arasındaki üç yılda fon sayısına 24 tane daha eklenir.

1991'de Türkiye bütçesinin yüzde 57'sine ulaşan fonların sayısı da 106'ya yükselir. Tabii bu sayıya özellikle ihracat-ithalat işlemleri için günübirlik burulup kaldırılan fonlar dahil değil. Ana Vatan Partisi'nin 1988 Nisan ayına kadar geçirdiği 52 aylık iktidar süresinde tam 42 fon daha kurulur. Yani ortalama beş haftada bir fon. Fon mevzuatına ekleme veya fonlardaki mevzuat değişikliği sıklığı ise bir buçuk güne kadar düşer. Özal'ın bütçe dışına kaçırdığı bu devasa özel bütçeyi nerede nasıl kullandığının, kimlerin faydalandığının, parti yapılanmasını geliştirmek için nasıl kullandığının tam dökümünü bulmak tabii ki bugüne kadar tam anlamıyla mümkün olamadı. 1991'de fonların tasfiyesi için oluşturulan komisyonun da başkanlığını yapan Prof. Dr. Oyan, "92 sonunda plan tamamlandı. Ancak DYP-SHP koalisyonunda Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı olan Tansu Çiller'di ve onun da tek derdi fonlardan kalan kullanabilecek bir şeyler var mıydı," diyor.

Bir deli kuyuya taş atmış kırk akıllı çıkaramamış misali fonlar (misal Türkiye Varlık Fonu) halk adına denetim yapacak kurumların denetiminden azade mutlu mesut varlıklarını sürdürüyorlar. Bir iktidar için hoş olsa gerek, hesap vermeden harcayabilmek. Yaşı 50'nin üzerinde olan tüm çalışanların evlat acısı gibi hatırladığı Çalışanların Tasarruflarını Teşvik Hesabı mesela. 1988'de çıkartılıp sadece altı yıl yürürlükte kalan uygulamanın tasfiyesi on yıl sürdü. Üstelik kimse de alacağını tam alamadı. 24 Nisan 2003'te TBMM'de, "Çalışanların Tasarruflarını Teşvik Hesabının Tasfiyesi ve Bu Hesaptan Yapılacak Ödemelere Dair Kanun Tasarısı" görüşmelerinde hâlâ fonda ne kadar para toplandığı ve bu paradan çalışanlara ne kadar ödeneceği tartışılıyordu. O sırada CHP İzmir Milletvekili olan Prof. Dr. Oyan, CHP Grubu adına yaptığı konuşmada şöyle söylüyordu:

"Bakınız, şimdi, burada, Özal iktidarının getirdiği düzenlemenin daha sonraki iktidarlar döneminde de nasıl hak sahipleri aleyhine olarak geliştiğinin örneklerini vereceğim. İki örnek vereceğim; bir tanesi, 1994, 5 Nisan kriz dönemi ve Yüksek Planlama Kurulu karar alıyor; 11 Şubat 1994 tarihinde, Yüksek Planlama Kurulu kararıyla, bu hesabın döviz cinsinden değerlendirilen birikimleri, 1988-1989'dan itibaren, yani, bu kâğıtlara bağlanmanın ilk yıllarından itibaren Türk Lirası'na çevriliyor ve yüzde 50 faize bağlanıyor. Sadece 1994 yılında, bu hesabın, 6,5 milyar dolarlık bir birikimi söz konusuydu. 1994 ile 2000 arasında bu hesaba hiç para yatmamış olsa dahi, bugün, 6,5 milyar doların Türk Lirası cinsinden değeri, 10-11 katrilyon dolayındadır. Şu an, hesapta olan mevcut da zaten o kadardır. 1994 ile 2000 arasında bu hesaba girişleri dikkate aldığımızda, bu hesapta 20 katrilyonu aşkın bir paranın bugün olması gerektiği sonucunu hemen kolayca çıkarabilirsiniz. Oysa, bugün, bu hesapta olan para, ne yazık ki, 9 katrilyon nema, 1,5 katrilyon civarında -yuvarlak söylüyorum- bir anaparayla 10,5 katrilyon dolayındadır."

Ben onu bunu bilmem, benim tasarruf teşvik fonu kesintilerim bana geri verilmedi!

Özal dönemi Meclis ve Sayıştay denetiminden azade fon uygulamasının bugünkü vakıf-dernek ekonomisinin bir ön laboratuvar çalışması. Özetle, kedi buradaysa et nerede, et buradaysa kedi nerede?



Yazarın Diğer Yazıları

Dağlılar’dan Yaylacılar’a

Muhalefet zor, parti içi muhalefet daha zor, lidere karşı çıkmak ise çok çok zor ve de bir kişinin ne kadar keskin muhalefet yaptığı bir ölçü değil… Örneğin; bir bakanlık kaptı mı, partisinin en önde savunucusu olabilir!

Diyarbakır ilçe, Van belde olsun

Bir yerde seçim mi kaybettin, eskiden olsa illiğini elinden alır, rütbesini ilçeliğe indirirdin! Neyse ki Türkiye büyük bir gelişme kaydetti de sadece seçilenin mazbatasını vermeyerek iş hallediliyor. Peki fatura kime kesilecek? Onun da kolayı var: Sarol Formülü!

Süleyman hep başbakan!

Seçimlerin gönül rahatlığıyla oy kullanacağım tek bölümü, muhtarlık seçimi olacak. Ne varsa yerelin en küçük biriminde var. Gözle görülür tek değişim orada olabilir. Ne demişler; yakın komşu, uzak akrabadan iyidir