18 Haziran 2017

Üvey ve öz babaların babasıyla, Babalar Günü

Cansu Fırıncı: Kim yaşamı doğuran kadından daha iktidar sahibi olabilir?

Babalar Günü için sorduğumuz her soruyu şiire dönüştüren ve kaç sezondur Kırgın Çiçekler’deki muhteşem performansıyla tüm katil, hırsız ve tacizci üvey babalardan nefret ettiren Cansu Fırıncı ile tadına doyulmaz bir söyleşi yaptık. Cansu’nun resmen can suyu cevaplarıyla arınmaya buyurunuz efendim, şifa olsun…

Öz baba, ne kadar özdür? Her ‘öz baba’ bir miktar üvey değil midir? (Bu soru saçma mıdır?)

Bu soruyu babasını hiç tanımamış birine soruyorsun. Babam annem bana hamileyken terki diyar eylemiş bu dünyadan.  Anlayacağın üveyiktir benim babam. Güvercinleri severiz bilirsin, ayakkabısının altı delik ah’pariglerden mütevellit.

Üvey Baba, üvey olmaktan kurtulamaz mı? Baba üvey olunca çocuğun üvey olması haksızlık değil midir?

Üvey olmaktan değil kötü olmaktan kurtarmalı kendini insan. Bazen insanın özünün ettiğini budağı edemez kendine. Bir dal kırılır, bir ağaç kesilir, bir orman yakılır. Sonra bu coğrafyada iktidar üvey evlat muamelesi yapar halkına.

Buraya bakın, burada, bu kara mermerin altında
Bir teneffüs daha yaşasaydı
Tabiattan tahtaya kalkacak bir çocuk gömülüdür
Devlet dersinde öldürülmüştür.

Kara kaşlı, kömür gözlü çocuğumuz...

Baba güven, otorite, temkin, iktidar, dirayet, disiplin ve güç gibi özellikleri temsil ediyorsa olmasa daha iyi değil mi?

Bizde baba olmak için önce içindeki çocuk öldürülür. Otorite, iktidar, disiplin devletin temeli olan esnafın fırın küreği mahkumudur. “Uyan Ali’m uyan uyanmaz oldun” ağıtları bir disiplinin sonucudur. Babaların içindeki çocuklar ölmemeli. Çınarlar ve zeytinler kesilmemeli.

Erkeğe dayatılan iktidar, güç ve otorite unsurları erkeği insan olmaktan ve dolayısıyla insan olamadıysa şefkatli olmaktan alıkoymaz mı?

Devlet, baba, erkek, direk olabilir ama doğa anadır. Kim yaşamı doğuran kadından daha iktidar sahibi olabilir? Kim doğuran ve esirgeyen kadından daha güçlüdür. Erkeğim ve bir kadının saçlarına bağlıyım göbek bağımla. İyi ki...

Babasız kalmak daha iyi olabilir mi? Babalar baş belası mıdır?

Kulağıma Baba Zula’nın ‘Babamız bizi sevmedi’ sözleri çalınıyor. Bir de Küçük Salon prodüksiyonuyla sezona sahnelemek için prova ettiğimiz Dostoyevski’nin Karamazov Kardeşler’inden bir replik: “Hanginiz öldürmek istemez babasını?” Herkes babasını öldürmeli sonra yeniden doğurmalı. Zira benim annem babamdır aynı zamanda:

“Annem çok küçükken öldü
beni öp, sonra doğur beni.”

Hangisini tercih edersin, neden? ‘Müslüm Baba’, ‘Devlet Baba’, ‘Şam Baba’, ‘Üvey Baba’,  ‘Akbaba’, ‘Ölü Baba’, ‘Üvey Baba’…

Ali Baba’yı tercih ederim ben. Devlet Baba’nın katlettiği ve failini meşhur bıraktığı Sabahattin Ali’nin durmaksızın kapatılan Markopaşa’dan sonra çıkarttığı polis toplatmadığı zamanlarda çıkan mizah gazetesini. Ne demişti Ali? “Markopaşa’yı elimizden alanların babayı almasına da ses çıkartmayız elbet!” Kırk Haramiler onların olsun. Aliler zaten biziz, bizim.

Neden ‘baba evi’ diye bir deyim var da var da ‘anne evi’ yok? Varsa da yoksa da ‘baba evi’nde ne var? Orası tüm ailenin evi değil de hep ‘baba evi’midir? (Ayıp değil midir yahu?)

Ah, o kadınların geri dönmemek için ölüme katlandığı baba evleri. Bir kez çıkınca dönmenin yüz kızarttığı o yıkılası geleneğin temelleri. Oysaki hepimiz doğa anaya döneceğiz. Beton erkek egemenlerin doğa bizlerin olsun. Yok olmadan önce..

Kapitalizm icadı ‘anneler günü’ ve ‘babalar günü’ gibi kutlu alışveriş haftalarında yetimler, öksüzler, kimsesizler ve çocuğunu kaybetmiş insanlara ‘bir babalık’ yapabilsen ne yapardın?

Bir daha yasadıkları acıları kimsenin yaşamadığı bir dünya verirdim onlara. Denizin ortasında kemanına sarılıp ölünmeyen, kıyılarına cesetlerin vurmadığı bir dünya!  Hiç değilse üç günlüğüne. Daha böyle bir tek gün veremedik onlara. Asıl ayıp bu değil mi?

Babalar gününde ‘üvey’ ve/ya ‘öz’ babana ne almak, ne vermek ya da ne söylemek istersin? 

Öz babamın toprağını okşayabilirim ellerimle. Ona ne kadar benzediğimi ya da benzemediğimi bilmediğimi söylerdim. Yaptıklarımı ve yapamadıklarımı anlatırdım. Gerçeği verirdim ona. Üvey babama söylemek istediklerimi söylersem bu röportajı basamazsın.

Her kadının ‘anne, her erkeğin ‘baba’ olması gerektiği ile ilgili kutsamalara ne diyorsun? İnsanlara anne-baba olmayınca yarım, eksik, kusurlu hissettirilmesi ile ilgili ne düşünüyorsun?

Benim genlerimi taşısın ya da taşımasın dünyanın en güzel şeyi çocuk. Ama sadece biz insanların çocukları değil, kedi yavruları, köpek yavruları, parmak kadar kuşlar. Onlarla tamamlanıyor insan, işte o zaman yarım kalmıyor. Kusur arayacaksak gezegene üvey evlat muamelesi yapan dünyanın bu halinde aramalıyız.

Hay bazı babaların şarap çanağına o halde! 

Yazarın Diğer Yazıları

Bartleby bu sezon Cihangir Atölye Sahnesi’nde ‘durmayı tercih ediyor’

Ah Bartleby, ah insanlık, ahhh dünya! Senin ahın her ‘hayır’ demeye cüret edildiğinde aynı tazelikle duyuluyor ve bu sezon Cihangir Atölye Sahnesi seni tercih ettiği için bu ahhh çok doğru bir yerden yüreklere, akıllara değmeye zarifçe dokunuyor, izi kalıyor

Affetmeden uzlaşmak mümkün müdür ve "Uzun Yol"

"Yüzleşmek suçun gerçekliğini kanıtlamaya mı gerekçelerini anlamaya mı yaklaştırır?", "Yoksa yüzleşmek intikam ve misilleme tuzaklarından uzaklaştırarak dengeyi mi sağlar?", "Yüzleşmek suçluyu aşağılamanın medeniyet maskesiyle saldırısı mıdır?", "Bağışlama, insanın önce kendisini sonra çevresindekilerle ilişkilerini onaran bir erdem midir?" … Ya da "Affetmeden uzlaşmak mümkün müdür?"

"Tarihte Yaşanmamış Olaylar" yaşıyor!

-Oyun büyük cümleler, çarpıcı sloganlar, ağır mesajlar ya da çiğ esprilerle seyirciyi etkilemek yerine transparan ilmeklerle birbirine bağlanarak Ülkü Tamer duygu ve düşünce dünyasına hizmet ediyor

"
"