Koca Koca Yalanlar bir aldatma hikâyesinden komedi çıkardığı için büyük eleştireler alarak dikkat çekti. ‘Aldatma’ konu olarak komedi için her zaman çok elverişli ve doğurgan olanaklar sunar. Ancak bu dizide rahatsız edici olan aldatmanın normalleştirilmesinden daha ötedir çünkü erkeği kadın peşinde iç güdüleriyle yaşayan vahşi bir yaratık öte yandan kadını ise gözü yaşlı, çığırtkan, geveze ve tek amacının kocasını ve kocasının sahip olduklarını elinde tutmak olan zeka özürlü gibi gösterilmesidir.
Dizi de iki tip kadın yer alıyor: Birincisi çoluk çocuk sahibi kocası için deliren, ‘anne’ ve ‘eş’ olarak tanımlanan Müjgan ve arkadaşları. İkincisi Sude gibi bekar, hırslı ve zengin bir koca için her yolu mübah gören Sude. Bir başka yaygın çirkin deyişle ‘eğlenilecek’ ve ‘evlenilecek’ kadınlar! Böylece iki türlü tanıma indirgenen kadınların Müjgan gibi olanları saf hatta hiçbir şeyin farkına varamayan ve kocasının her sözüne inanan geri zekalılık sınırındaki kadınlar. Bunlar iyi kadınları temsil ediyorlar. Sadece Müjgan değil arkadaşları da çok uyanık geçiniyorlar ancak kocalarının iki saçma yalanına ve sahte iltifatına inanmak için can atıyorlar. Ne de olsa iyi kadınların kafası çok çalışmaz mantığı hüküm sürüyor. Kötü kadını temsil eden Sude ise Ahmet’in evliliğini yıkmaya çalışan ve bundan hiç rahatsızlık duymayan hatta Ahmet’in evinde, malında mülkünde gözü olan sinsi ve hain biri olarak tanımlanıyor. Yani kötü kadınların kafası da evlilikten başka bir şeye çalışmıyor. Her iki türü kesiştiren ortak nokta ise kocalarının evlerini, arabalarını, yazlıklarını kısacası mal varlığını kimseye kaptırmamak aç gözlülüğü olarak birleşiyor. Yani iki tip kadının da amacı bir erkek ve erkeğe ait olan mülklerin sahibi olmak! İşte artık bu zihniyetin değişmesi gerekiyor. Kadını bu denli hem ‘tehlikeli’ hem de ‘yetersiz’ tanımlayan işler seyircinin zaten yeterince kirli olan toplumsal bilinçaltını zehirli fikirlerle doldurmaya devam ediyor. Kadının tek amacının evlenmek olmadığı diziler de yapılmalıdır artık. Evli olanınsa tek amacının kocayı elinde tutmaktan başka bir dünya görüşü, gayesi ve duygusu olduğu karakterler yaratılmalıdır. Çünkü kadının var oluşuna anlam kazandırmak için illa ki bir koca ve kocanın sahip oldukları yerine bireysel öz değerler görülmeli ve gösterilmelidir. Örneğin Müjgan’ın annesi, aldatılan kızına sahip çıkması gereken tapuları sayarak kızını aldatılmanın çok daha ötesinde aşağıladığının farkında bile değildir. Mesele bir anda Kilyos’taki yazlığın kime kalacağına varır ve kadına biçilen rol gerçekten utandırırken amaçlananın komedi olması asıl komedidir belki de.
Erkekler ise av (kadın) peşinde duygu ve düşüncelerini kontrol edemeyen ve güdüleriyle hareket eden ilkel varlıklar olarak gösteriliyor. Üstelik bunu gizli bir başarı ve üstün bir özellik olarak gururla anlatıyorlar. Örneğin aşık olduğu kıza şiir okuyacağını söyleyen genci babası uyarıyor ve babası, avına derin derin nefes alıp vererek bakmasını öğütleyerek uzun bir bakma seansından sonra avın (kadının) kendisine teslim olacağını belirtiyor. Kadın değil av ile olan tanışma sözle değil bakışla başlayacaksa elbette ortada bir ilişki değil çok büyük ihtimalle taciz yaşanacaktır ancak metin bunda bir sakınca görmüyor. Elbette tüm erkek profilinin de buna indirgenmesi erkeğe yapılan adaletsiz tahlildir. Çünkü hala memlekette tacize, tecavüze ve şiddete karşı duran hatta aldatmayı başarı olarak görmeyen erkekler de yaşıyor. Ezcümle Koca Koca Yalanlar koca koca steryotiplerle güldürmekten çok üzüyor, kırıyor, sıkıyor.