06 Mayıs 2020

Korona çok uzun sürmüştü

Ertesi gün Meclis’te muhalefetin "İsteyenin işine pijama ya da gecelik giyerek gidebilmesine olanak sağlayacak" kanun tasarısı reddedildi

Başladığında "üç ayda biter" demişlerdi, "En fazla sekiz ay sürer" demişlerdi ama pandemi, tam on iki yıl sürdü ve yüzlerce ilaç, formül denendikten sonra tentürdiyot’un bu virüse bire bir geldiği anlaşıldı.

Başbakanın, "Artık evlerinizde kalmanın anlamı kalmadı, çıkabilirsiniz!" demesinden bugüne kadar tam on beş gün geçti ama sokaklar halen boş.

Televizyon muhabirleri şehirde dolaşıp röportaj yapacakları insan arıyorlar. Saatlerce gezdikten sonra yaşlıca birini bulan soruyor:

- Binlerce yurttaşımız çekinirken siz sokağa çıktınız.

- Mecburiyetten çıktım. Ne olur benden bahsetmeyin. Bu yaşta hapse girersem hayatım söner.

- Başbakan "Sokağa çıkabilirsiniz" dedi. Siz hâlâ neden korkuyorsunuz?

- Bundan önce de bir sürü bakan buna benzer şeyler söylemedi mi? İnanıp sokağa çıkanlar, mahkemede "Ama bakan söyledi" dediklerinde "Bakan söylemiş olabilir ama sizi kast etmedi." diye yanıtlanmamışlar mıydı?

Sokaktaki adam röportajın bu anında yaşından umulmayacak bir hızla fırladı, yan sokağa saparak izini kaybettirdi.

Televizyon muhabiri sokağa çıkmış başka birini bulmak için yola koyuldu. İki kilometre gittikten sonra bir evin kapısının açıldığını, paltosunu giymiş birinin dışarı çıkmak üzere olduğunu gördü, o yana doğru yürüdü:

- Dışarı çıktığınız için sizi kutlarım.

- Vallahi çıkmıyordum; sadece çöpü kapının önüne bırakıyordum. Ben terörist değilim!

- Çöpü bırakmak için mi palto giymiştiniz? Sonra çöpünüz nerede?

Adam geri dönüp kapıyı kapatmadan önce bir şeyler söyledi ama ağzında tam üç maske bulunduğundan ne dediği pek anlaşılmadı.

Muhabiri görünce evine dönen adamın karısı, "Mahmut, sokağa ayağında terliklerle çıktığının farkında mısın" diye sordu.

Hayatının son on iki yılı içinde balkona bile çıkmamış, ayağına terlikten başka bir şey giymemiş olan Mahmut, "O papuç dediğin şeylerle yürüyemiyorum" diye yanıtladı. "Doğru" dedi karısı, "geçenlerde çocuklar da ancak çorapla çıkabildiler."

Mahmut, gitti televizyonu açtı. Bir futbol yan hakemi, insanların sokağa çıkmaktan neden çekindiklerini anlatıyordu:

- Afrika’daki insanımsı maymun atalarımız kuraklık bastırıp ağaçlarda meyve azalınca yere inmek zorunda kaldıklarında çok sıkıntı çekmişlerdi: Binlerce yıl ağaçta yaşamaya alıştıklarından yere basınca sendeliyor, yürüdüklerinde sağa sola çarpıyorlardı. Biz de yıllarca evde yaşamış olduğumuzdan şimdi sokağı yadırgıyor, evde kalmayı tercih ediyoruz.

Diyetisyenin konuşmasından sonra haberler başladı:

- Dün yapılan ev baskınlarında tüm uyarılara rağmen sokağa çıkmamakta ısrar eden 414 kişiye para cezası kesildi.

Akşam televizyonu açanlar karşılarında yine başbakanı buldular. Başbakan, "Hastanelerimizde12 senedir papuç giymemiş, evde terlikle dolaşmış milyonlarca vatandaşımızın ayaklarını ayakkabı giymeye uygun kılacak egzersizleri yaptıracak yeterince uzmanımız ve fizik tedavi aletimiz yok. Bir çare bulacağız. Yıllardır sadece pijama giymiş vatandaşlarımızın sokağa çıkıp gezebilmeleri için Çin’den değişik boylarda üç milyon etek ve üç buçuk milyon pantolon ısmarlamış bulunuyoruz" dedi.

Ertesi gün Meclis’te muhalefetin "İsteyenin işine pijama ya da gecelik giyerek gidebilmesine olanak sağlayacak" kanun tasarısı reddedildi.

Akşam güneş batarken sahildeki balık lokantasında sadece tek masada müşteri vardı: Birbirine deli gibi aşık bir çift, karşılıklı oturmuş, ellerinde cep telefonları, zoom yoluyla söyleşiyorlardı.

Yazarın Diğer Yazıları

İçen de, üreten de, sunan da mı lanetlik?

Düşüncelerimizin değiştirilmesi için yapılacak girişimlerde başlıca iki yol kullanılabilir: Bilimsel gerekçelerle desteklenen tartışmaya dayalı ikna yolu ya da önyargılar, semboller ve imgeler kullanılarak düşünceyi sınırlayan bir yaklaşım tercih edilebilir. Kişinin davranışını etkilemek için düşünceyi sınırlayan yöntemler değil, bilimsel gerçeklere dayalı ve müzakere ile sürdürülen demokratik bir ikna yolu yeğlenmelidir

Hiç sevmediklerimize de “sayın” dememiz gerekir mi? 

Kelimeler zamanla normal anlamlarını yitirip kötü anlamlar bürünüyor, o zaman yerlerine yenileri kullanılmaya başlanıyor. Tabii bunların da ömürleri sınırlı

Üniversite eğitimi konusunda bilmediklerimiz

Ne yapmalı? Özerklik, her konuda gerçek değerden başka bir şeyi kıstas kabul etmeyecek bir atanma ve seçim sistemi gerektiğini biliyoruz