12 Şubat 2020

Bu kentleri siz mi bombaladınız?

Bir Vonnegut geliyor, yaptıklarınızı, edebiyattan aldığı güçle anlatıyor; başka bir zaman bir Picasso geliyor, "Guernica" diyor, cinayetleri resmediyor hem kocaman panolara hem de aklımıza

ABD'nin önemli yazarlarından Kurt Vonnegut, II. Dünya Savaşı’nda Almanlar’a esir düşmüştü. Bu savaşın yol açtığı felaketleri, yakından izlemiştir, iyi anlatır.

Ülkesine döndüğünde olup bitenleri çok uzaktan, gazetelerin, radyoların yansıttığı kadar öğrenen vatandaşları ona, "Herhalde gidip şu pis Japonlardan bir kaç tanesini daha gebertmek için can atıyorsundur" derler, "Bari bol Alman öldürdün mü?" diye sorarlar.

Oysa gerçekler bu ilkel sorulara verilecek yanıtlarla cevaplandırılamayacak kadar farklıdır: Vonnegut, savaş esiri olarak götürüldüğü Dresden’i "Yeryüzünün en güzel yerlerinden biriydi" diye tanımlar, "Eski kiliseleri, müzeleri, kütüphaneleri, üniversitesi vardı."

"Açtım, pislik içindeydim, beni esir almış bu insanlardan nefret ediyordum ama geçmişin güzelliklerini barındıran bu kenti de seviyordum" der.

1945 şubatında bir gün ABD ve müttefiklerinin uçakları Dresden’i defalarca bombalarlar: Taş üstünde taş kalmaz, 100 binden fazla sivil ölür. Yazar ertesi gün kentteki yıkımın boyutlarını algılayınca dehşete düşer. Yanmış insanların artıklarını esirlere taşıtır, bir meydanda ateşe verirler.

Vonnegut’un Dresden’in yerle bir edilişini anlatan yazılarından birini bulun, "Dresden" sözcüğünün geçtiği yerlere, bu gün Ortadoğu’da bombalanan irili ufaklı kentlerin adlarını yazın, pek bir şeyin değişmediğini görürsünüz ve Vonnegut’un insanların böyle katledilmelerini kınayan cümlelerinin bu gün bu bölge için de geçerli olduğunu farkeder, siz de onun gibi insanlığın henüz davranışta vahşetten, yorumda ilkellikten sıyrılamadığını kavrarsınız.

Vonnegut, kendi hükümetinin Dresden’de yapmış olduğu kıyımı kınamış ama böyle davrandığı için ülkesinde kovuşturulmamış, hapsedilmemiş, işinden atılmamıştır.

Bugün Ortadoğu’da Vonnegut’un II. Dünya Savaşı’nda gördüklerine benzeyen facialara şahit oluyoruz.

Farkı?

Bu faciaları yaratanlar, yaptıklarını anlatanların, kınayanların ağızlarını tıkadıklarında cinayetlerinin unutulacağını sanıyorlar.

Ama bakın öyle olmuyor: Bir Vonnegut geliyor, yaptıklarınızı, edebiyattan aldığı güçle anlatıyor; başka bir zaman bir Picasso geliyor, "Guernica" diyor, cinayetleri resmediyor hem kocaman panolara hem de aklımıza.

O zaman yedi düvel öğreniyor hanginizin neler yaptığını ve zamanla sizin insanlıktan hangi boyutlarda kopmuş olduğunuz iyice belli oluyor.

Bunun olacağı kesin; o zaman ne yapacağınızı, ne diyeceğinizi de düşündünüz mü?

Yazarın Diğer Yazıları

AKP, CHP'nin gerisinde kaldı; başka bir şey olmadı mı?

İktidarın ikinci plana düşmesi çok önemlidir ama iktidarın dayanağı olan, her fırsatta vurguladığı düşünce ve inanç tarzının etkisini yitirmesi çok daha önemlidir ve kalıcıdır

AKP artık birinci parti değil! Sonra ne olur?

Otoriter bir rejimden demokrasiye geçiş ne zaman sona erer? Bu sorunun cevabını vermek öyle kolay değil; demokrasiye yöneliş ile demokrasinin pekişmesi arasında fark var. Demokrasinin, bir kez varıldığında, sonsuza dek duvarlarındaki muhallebileri yalayacağımız bir cennet olmadığını da unutmamız gerekir; demokrasi daha çok Tokat'ın bazı yörelerinde oynanan omuz halayına benzer, alttakilerin omuzlarına basmış, keyifle oynayan kimseleri taşıyanlar yorulduklarında sona erer

İçen de, üreten de, sunan da mı lanetlik?

Düşüncelerimizin değiştirilmesi için yapılacak girişimlerde başlıca iki yol kullanılabilir: Bilimsel gerekçelerle desteklenen tartışmaya dayalı ikna yolu ya da önyargılar, semboller ve imgeler kullanılarak düşünceyi sınırlayan bir yaklaşım tercih edilebilir. Kişinin davranışını etkilemek için düşünceyi sınırlayan yöntemler değil, bilimsel gerçeklere dayalı ve müzakere ile sürdürülen demokratik bir ikna yolu yeğlenmelidir