07 Ağustos 2022

İstanbul Sefarethaneleri (XIV) | Sefaret saraylarına son noktayı koyarken: Fossatı kardeşler (2)

"Yapmış oldukları resmi ve gayriresmi projeler ile Tanzimat ideolojisini kent mekânında temsil eden Gaspare ve Giuseppe Fossati, değişmekte olan Osmanlı görsel ideolojisini mimarlık ürünlerinde temsil etmekle kalmamış, bizatihi bu değişimin aktörlerinden olmuşlardır"

Bu yazı dizimin asıl konusu olan İstanbul Sefaret Sarayları'na dönersek, Fossati kardeşlerin bu kapsamdaki çalışmalarından eksik kalanları yazmam gerek. Onların ellerinin değdiği Rus ve Venedik saraylarının öykülerini daha önce yazmıştım. Şimdi diğerleri...

1) İspanya Sefaret Sahil Sarayı

İspanya Sahil Sarayının deniz yönündeki ana girişi

Boğaziçi Büyükdere'de, günümüzdeki adı Piyasa olan cadde üzerinde, 10 dönümlük bir bahçe içinde, her ne kadar orijinal çizimleri kayıpsa da, Gaspare Fossati'nin tasarladığı bilinen İspanya Sahil Sarayı 1854 tarihli. Hatta başarılı bulunup kendisine "Ordine Americano di Isabella la Cattalica" nişanı da verilmiş. Toplam 1.135 metrekare büyüklüğündeki, neoklasik görünümlü bina, kâgir bir bodrum üzerinde yükselen iki katlı ahşap bir yapı. Gerek zemin gerek üst katın döşemeleri düzeyinde taşkın kat silmeleri binayı dolanmakta. Zemin katta, metal korkuluklu bir merdivenle ulaşılan ön cephedeki ana girişin dışında, yapının diğer üç tarafında da birer giriş mevcut. Ön cephede, her iki katta, dörder kolonla taşıtılan, kemerli, beş açıklıklı teraslar bulunuyor. Binayı çevreleyen bahçe 10 dönüm büyüklüğünde.

Günümüzde İspanya İstanbul Başkonsolosu yazlık konutu olarak kullanılan, çok bakımlı yapının içten binanın tam merkezinde bir orta sofa yer alıyor. Bu sofanın köşeleri aynı zamanda çatısının içinden yükselen, kırık köşelere sahip çatı katının da sınırlarını belirlemekte. Bunun üstünde de küçük alana sahip bir teras daha var. Orta sofadan tonozla örtülü geçitlerle dört taraftaki salonlara ulaşılıyor. Katlar arasındaki merdiven dairesel ve binanın bir köşesinden yükseliyor.

Ana kapıdan girişteki hol

2) İran Sefaret Sarayı 

Osmanlılar döneminde inşa edilen tüm sefarethaneler Pera bölgesinde yer alırken bunun tek istisnası tarihi yarımadada, Eminönü Cağaloğlu'daki İran Sefaret Sarayıdır. 1865 yılıdır. İran'ın sahibinden kiralayıp sefarethane olarak kullandığı ahşap binanın yanarak yerle bir olması üzerine İstanbul'daki Elçisi Hacı Mirza Hüseyin Han'ın, Şah Nasirüddin'e yazarak, uygun bir semtte bulunacak bir yerde kendilerine yakışır bir sefaret binası inşa etmek üzere istediği izin olumlu cevaplanınca, Cağaloğlu'ndaki araziyi bir Osmanlı paşasından satın alır. Tarihi dedikodulara bakılırsa, Bab-ı Ali'nin burnunun dibindeki değerli araziyi yabancılara satan paşa görevinden alınmış ve sürgüne gönderilmiştir!

Elçi hazretleri, binanın yapımı için İtalyan Levaten mimar Giorgio Domenico Stampa ile anlaşır. Stampa'nın işi kolaydır. Çünkü zaten Şah Nasiruddin 1856'da "İstanbul'da Osmanlı Sarayının Mimarı" diye bildiği Gaspare Fossati'ye zamanı gelince kullanmak üzere bir proje hazırlatmış ve çok beğendiği için bir de nişan vermiştir. Ola ki Stampa bu projeyi biraz hâl hamur edip öyle kullanmıştır. Fakat İsviçre Bellinzola Cantolane Arşivinde muhafaza edilen Gaspare'nin suluboya kesitiyle neredeyse tam uyum halindedir.

İran Sefaret Sarayı – Günümüzde Başkonsolosluğu

Bodrum kat üzerinde yükselen üç katlı bina, kuzey yönünde eğimli bir araziye yerleştirilmiştir. Bahçe girişi Türkocağı Caddesinden, iki yandaki bekçi kulübeleri arasındandır. Giriş kapısının iki yanında ise üzerlerine aslan heykelleri yerleştirilmiş ikişer sütun bulunmakta. Malum, mollalar öncesi İran Şahlığının sembolü eli kılıçlı aslandı.

Yakın zamanda binanın denize bakan yönünde inşa edilen saçmasapan, her yanı camla kaplı çelik konstrüksiyon katı yok sayarsak, ana bina 576 metrekarelik kare bir tabana oturur. Her katın döşeme seviyesinde dekoratif taşkın çıkmalar binanın tamamını dolanmakta. Her kattaki pencerelerin üzerlerinde birbirinden farklı şekilli, basık kemerler yer alıyor. Giriş cephesindeki üç yuvarlak kemerli ana kapıya mermer basamaklarla ulaşılıyor. Bunlardan önce dörder mermer sütunun taşıdığı, saçak vazifesi gören iki katlı balkonlar mevcut. 

Bu yazı dizimde anlattığım sefaret saraylarının pek çoğunun içini kısmen de olsa görmüş olmama rağmen, İran'ınkine hiç admımı atmadım. Çeşitli yazarların dile getirdiği özelliklere bakılırsa, ana kapıdan kare şeklinde geniş bir merkezi sofaya girilirmiş. Sofanın batı tarafındaki sütunların ardında üst katlara çıkan anıtsal bir merdiven, kuzeyinde büyük bir salon, doğusunda ve diğer köşelerde birer küçük salon daha bulunurmuş. Tavanlar geleneksel İran süslemeleriyle kaplıymış.

Binanın bodrum katı günümüzde konsolosluk kançılaryası olarak kullanılmakta. Ankara (Bab-ı Ali) Caddesi tarafında ayrı bir girişi var.

Sıra geldi Fossatilerin diğer önemli binalarına...

3) Hazine-i Evrak binası

İstanbul'da Vilayet Bahçesi içinde, Alay Köşkünün karşısında yer alan bina, Osmanlı İmparatorluğunun ilk arşiv binası olarak Mustafa Reşit Paşa'nın talebiyle Gaspare Fossati tarafından tasarlanmış, 1846-1848 yılları arasında yapılmış. Tasarım sırasında en önemli konular binanın rutubet ve yangından nasıl korunacağı olmuş. Önce tek katlı olarak düşünülürken zemin rutubetinden tam kurtulmanın pek mümkün olmadığı ve büyük evrak sandıklarının sığdırılamayacağı anlaşılınca iki kata çıkarılmış. 1848 Kasım ayında inşaatın bitmesine rağmen binanın rutubetinin tamamen çekilip kuruması için iki sene beklenmiş ve arşiv ancak 1850 yılından itibaren yerleştirilmeye başlanmış. Yangına karşı bir önlem olarak da bina yakınındaki dükkân ve arsalar istimlâk edilmiş, Bâb-ı Âli tarafına boydan boya duvar çekilmiş.

Cumhuriyet döneminde Başbakanlık Devlet Arşivleri 1 no'lu depo binası olarak kullanılan yapı 2008 yılında mimar Acar Avunduk tarafından restore edilerek Ulusal ve Uluslararası Araştırma, Arşiv, Belgeleme ve Okuma Salonu olarak kullanıma açıldı. Restorasyon, Avunduk'a TMMOB 11. Ulusal Mimarlık Sergisi ve Ödülleri Yapı-Koruma/Yaşatma Dalı Başarı Ödülü (2008) getirdi.

Restorasyon sonrası Hazine-i Evrak binası

4) Mustafa Reşit Paşa Sahil Sarayı

Akademisyenlerin ikiye bölündüğü, tartışmalı bir yapı. Ne hikmetse saygın bazı hocalar Baltalimanı'nda bulunan Mustafa Reşit Paşa Sahil Sarayı'nın mimarı olarak Sarkis Balyan'a işaret ediyor. Halbuki Cengiz Can'ın gayet haklı olarak işaret ettiği üzere[1] iki ayrı binadan oluşan bu sahil sarayının projesi 1847 tarihlidir. O tarihte Sarkis Balyan henüz 12, inşaat tamamen bittiğinde ise 16 yaşındadır. Ama, "Sayın hakim, yemin ederim ki ben suçsuzum. Bu koca koca hocaların her birinden başka bir ses çıkıyor, ben sadece araştırmalarım sonucu okuduklarımı aktarıyorum!"

Şimdi efendim, aynı zamanda "Karabahtlı Sultanlar, Talihsiz Damatlar Yalısı" diye bilinen yapının hikâyesi de kısaca anlatmaya değer. Önce danışıklı dövüş kokan bir şekilde o tarihte Hariciye Nazırı olan Reşit Paşa yalıyı 1854'te fahiş bir fiyata devlete satar, Padişah Abdülmecid de muhteşem bir düğünle kızı Fatma Sultan ile evlenen Reşit Paşanın oğlu Ali Galip'e düğün hediyesi olarak verir! Artık "Damat" unvanına sahip Ali Galip, sonraki üç yıl içinde bir koltuktan diğerine atlayıp üç farklı nazırlığı üstlense de, ne yazık ki 1858'de bir gece bir davetten kayıkla dönerken, üstlerine gelen bir İngiliz gemisinden korkarak kendisini denize atar ve boğulur. Şu kadere bakın ki babası Reşit Paşa da aynı yıl ölecektir!

İyi de, kaldı mı Fatma Sultan dul! Ama onun da alın yazısı felaketlerle yazılmıştır. Sonradan evlendiği Nuri Paşa II. Abdülhamid tarafından Mithat Paşa ile birlikte Taif'e sürülecek, zaman içinde aklını kaybedip zindanda ölecektir. Yetmedi, kızgınlıkla Abdülhamid'e karşı komplolar kurmaya kalkışınca yalıya hapsedilir, yanında yaşayan üç çocuğunun erken yaşta ölümüne tanık olur, kendisi de garip kıyafetler içinde, bağırıp çağırarak yalıda dolanıp durur; ta ki 1882'de ölünceye kadar.

Günümüzde Mustafa Reşit Paşa Sahil Sarayı

1879'da Hariciyeci Necip Beyle evlenen Abdülmecid'in yirminci kızı Mediha Sultan, çifte yalıları ağabeyi II. Abdülhamid'den ister ve alır. Fakat yalı "Damat" Necip Paşa'ya da yaramaz, tifoya yakalanarak 1885'te ölür. Bu defa dul kalan Mediha Sultandır, pek beklemez ve ertesi yıl yine bir Hariciyeciyle, Ferit Beyle evlenir. Şatafa çok düşkün bu çiftin yalıda verdikleri müzikli davetler dillere destan olacak, Avrupa basınında bile haberlere konu olacak, fakat zaman içinde altı defa Sadaret koltuğuna da oturan "Damat" Ferit Paşa'nın, Mustafa Kemal'in idam fermanını yayınlaması, Osmanlı'yı bitiren Sevr Antlaşması'nı imzalayan kişi olması ve Kurtuluş Savaşına tamamen karşı olması, buna karşılık Kemal'in ordusunun İzmir'e girmesi üst üste gelince, Eylül 1922'de bu ikili Fransa'nın Nice kentine kaçacak ve hayatları orada sona erecektir. 1924 yılında Osmanlı hanedanının sürgün kararı sonrası Baltalimanı'ndaki boş kalan yalıya devlet el koyacak, Damat Ferit Paşanın zengin kütüphanesi dahil tüm değerli eşyalar haraç mezat satılacak, bina önce Balıkçılık Enstitüsü yapılacak, sonrasında Baltalimanı Kemik Hastalıkları Hastanesi olarak kullanılmaya başlanacaktır.

Şimdi mimari özellikleriyle Fossati'nin karakteristik yaklaşımını açıkça ortaya koyan sahil sarayına bu açıdan göz atalım. Yukarıdan baktığınızda Neo-Klasik üsluptaki yapı sanki birbirine yapışık iki bina gibi duruyor. Aslında polikliniklerin bulunduğu cadde tarafındaki bina eski harem, içten geçilen deniz tarafındaki ise selamlıktır. Cadde tarafındaki yapı geniş bir avlu çevresinde dikdörtgen planlı, iki katlı, birinci katı dört büyük sütunun taşıdığı çıkma ile dışarıya taşırılmış. Diğer yapının deniz tarafındaki parçalı cephesine, geniş kemerli pencereler, ferforjeler, silmeler ve zemin katta mermer sütunlarla hareket kazandırılmış. İç mekân da İtalya'dan getirilen renkli mermer ve fayans şömineleriyle, mobilyalarıyla ve aşağıda resmini gördüğünüz birinci katın holüne çıkan çift taraflı anıtsal ana merdiveniyle, "Beni Fossati yarattı," diyor.

Birinci kata çıkan çift taraflı merdiven

Yalının birinci katının ortasında dikdörtgen, üç yönlü koridorlarla çevrilmiş bir sofa bulunmakta, çevresine odalar yerleştirilmiş. Zemin kattan havuza inen ikinci bir merdiven, ayrıca bir de servis merdiveni mevcut. Beşinci resimde de seçeceğiniz gibi, havuzun üzeri yakın tarihlerde ikinci kat damına kadar yükselen piramidal bir camekânla kapatılmış. Yapının bütün özelliği yok edilmiş bana sorarsanız.

1855 yılında yine Mustafa Reşit Paşa'nın talebi üzerine Fossatiler, aynı arazi içinde, Baltalimanı Hünkâr Yalısı adıyla anılan, ancak daha mütevazı ölçekte ve gösterişte bir bina daha tasarlamıştır. Günümüzde İstanbul Üniversitesi Sosyal Tesisi olarak kullanılan bina da, merkezi girişi, simetrik yapısı ve geriye çekilen parçalı cephesiyle Fossati tasarım özelliklerini taşımakta.

5) Mustafa Reşit Paşa türbesi

Fossati biraderlerin en büyük destekçilerinden biri olan Mustafa Reşit Paşa'nın 1858'de ölümü üzerine Bayezid Külliyesi Haziresi köşesindeki türbeyi yapmak kaçınılmaz olarak Gaspare'ye düşer. Onun eli değince de klasik Osmanlı mimarisine kıyasla çok farklı bir yapı ortaya çıkar. 6m. X 6m. ölçülü, yüksekliği 10 metre, kesme küfeki taştan imal edilen, her cephesi birbirinden farklılık gösteren türbenin, iki sütunun taşıdığı sundurmalı bir girişi var. Yapının sadece, önünden insanların gelip geçtiği güney cephesi mermer kaplı ve harika ferforje parmaklıklı üç büyük penceresi var. Pencere aralarında yer alan mukarnas başlıklı sütunları ve pencereleri çevreleyen bitki motifli silmeleriyle göze çarpıyor. Yapının çatısı pandantiflere oturan prizmatik bir kubbe şeklinde. Mustafa Reşit Paşa türbesi

Mustafa Reşit Paşa, oğulları Cemil Paşa, Galip Paşa ve Salih Bey'in mezarlarının bulunduğu türbenin içerisi son derece sade, sadece pandantiflerde alçı kabartma süsler ve akantus yaprakları bulunmakta. Kubbe zeminine de kalem işleri yapılmış. Yapının pencerelerini birbirinden ayıran kemerleri taşıyan ayaklarına bitkisel bezemeler, akantus yaprakları ve rozetlerle çeşitli süslemeler eklenmiş.

Mustafa Reşit Paşa türbesi içi

Velinimetleri göçüp gidince ne yapsın Fossati biraderler? Zaten kendilerine pek yeni talep de gelmez. 1860 başında terk ederler ülkeyi. Memleketleri İsviçre'nin Morcote kentinde kendileri için inşa ettikleri evler İstanbul'da yaptıkları tarzdadır. Gaspare 1862'de Milano'ya geçer; Duoma Meydanı onun eseridir. Vittoria Emanuelle II Galerisi (AVM) ve tarihi Palazzo Marino binasının kentin Belediye Binası olarak restorasyonu projelerinin seçiminde jüri üyesidir.

Kardeşlerin mezarları Morcote'dedir.

İstanbul Bilgi Üniversitesi Mimarlık Fakültesi akademisyenlerinden Dr. Nilay Özlü Karaca diyor ki:

"Yapmış oldukları resmi ve gayriresmi projeler ile Tanzimat ideolojisini kent mekânında temsil eden Gaspare ve Giuseppe Fossati, değişmekte olan Osmanlı görsel ideolojisini mimarlık ürünlerinde temsil etmekle kalmamış, bizatihi bu değişimin aktörlerinden olmuşlardır." [2]

Bizim işimiz de bu yazı dizisine son noktayı koymak.


[1]https://web.archive.org/web/20120127072323/http://www.obarsiv.com/vct_0506_cengizcan.html#sb

[2] Özlü, Nilay, "Fossati Biraderler", Türk Mimarisinde İz Bırakanlar: Türk Mimarisinde Abide Şahsiyetler, Cilt III, T.C. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Ankara 2015

Şefik Onat kimdir?

Şefik Onat, TED Ankara Koleji ve Londra Hendon Grammar School’da lise eğitiminin ardından A. Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesinden mezun olmuştur. 1966 – 1982 yılları arasında Dışişleri Bakanlığı mensubu diplomat olarak Bakanlıktaki görevlerinin dışında OECD İktisadi İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı (Paris), Jakarta ve Islamabad T.C. Büyükelçilikleri, Birleşmiş Milletler Daimi Temsilciliğinde (New York) görev yapmıştır. 

1982 – 1983 yıllarında Başbakanlık/Devlet Bakanlığı Özel Danışmanlığında bulunduktan sonra devlet memuriyetinden ayrılmıştır.

1984 – 1995 yılları arasında özel sektörde üç farklı şirkette üst düzey yöneticilik hizmetini takiben, 1996’da TOKI tarafından gerçekleştirilen B.M. HABITAT II Konferansının Konferans Hizmetleri Koordinatörü olarak Türkiye tarihinde yapılan en büyük ve en kapsamlı uluslararası organizasyonun sorumluluğunu üstlenmiştir.

Bu konferansın ardından, 1997- 2010 yılları arasında, kendi kurduğu “ASİTANE Etkinlikler” firması eliyle, kamu kuruluşları ya da yerli ve yabancı Birlikler/Dernekler/Şirketlerin çeşitli ulusal ve uluslararası kongre, konferans, tanıtım, özel etkinlik, gösteri organizasyonlarını gerçekleştirmiştir.

Öte yandan, Mimar Prof. Suha Özkan’la birlikte, 2006 yılında tüm dünya mimarlarının çalışmalarını internet ortamında tam eşitlik ilkeleri kapsamında yayınlayabildikleri ve yarıştıkları “World Architecture Community”i kurmuştur.

2010 başından itibaren kendini tamamen emekli ederek eşiyle birlikte Bodrum’a yerleşmiş ve bütünüyle, her zaman özel merakı olan tiyatro ve tarihi roman alanlarında yazmaya yönelmiştir.

Tiyatro yazarı olarak, geçmiş yıllarda TRT’de “Radyo Tiyatrosu” ve “Arkası Yarın” programlarında, özgün + çeviri + uygulama niteliğinde 53 eseri yayınlanmıştır. Günümüze kadar sahne için 6 müzikal/müzikli oyun, 2 sahne oyunu, 5 film senaryosu yazan Onat’ın  ayrıca 3 oyun çevirisi vardır.

Yayımlanmış, editörlüğünü yaptığı 2 kitap ve bir tarihi roman dışında bir diğer tarihi roman ile diplomasi anılarının da yakında yayımlanması beklenmektedir. ONK Telif Ajansına bağlı bulunan Onat, T24 Haftalık ve EK Eleştiri Kültür Dergisi yazarları arasındadır.

1943 Ankara doğumlu, evli ve üç çocuk sahibidir. İngilizce ve Fransızca bilmektedir. İngiliz “British Council”ın lisanslı İngilizce hocasıdır.

Yazarın Diğer Yazıları

Bilgi tapınakları | Dünyanın en güzel kütüphaneleri (XXI): Milli Kütüphane

Daha 1963 yılında ikinci ilave bina yapılırken, bunun dahi ileride yeterli olmayacağı biliniyordu. O tarihlerde Türkiye artık planlı kalkınma dönemine girmişti. Ülkenin tek milli kütüphanesinin artık geniş bir alanda, geleceği de düşünerek yeterli büyüklükte olması planlanıyordu

Bilgi tapınakları: Dünyanın en güzel kütüphaneleri (XX): Türkiye topraklarında resmi kütüphaneler

Galiba artık kendi ülkemize uzanmanın zamanı geldi. Bu bölümde sizlere Türkiye'nin en büyük, en önemli ve elbette bana göre en güzel kütüphanelerini anlatacağım. Böylece bir bakıma ülkemizin resmi (devlet ya da ulusal) kütüphanecilik sürecini de yansıtmış olacağım