22 Haziran 2019

Şeytan bunun neresinde?

Fantastik edebiyatın iki kendine has ismi Neil Gaiman ve Terry Pratchett’ın ortaklaşa kaleme aldığı Good Omens (Türkçeye Kıyamet Gösterisi olarak çevrilmişti), 1990 yılında yayınlanmıştı

Her şey çok güzel olacak tweet’iyle, geçtiğimiz haftalarda Türkiye semalarında adı çokça anılan İngiliz yazar Neil Gaiman, romanlarında da karşımıza çıkan o matrak üslubunu, sosyal medya hesaplarına da taşıyor. Terry Pratchett’la birlikte yazdığı Good Omens romanının aynı adlı televizyon uyarlamasının yayından kalkması için başlatılan kampanyayı paylaşırken de yine aynı üslupla sesleniyordu takipçilerine: ‘‘Harika… İşin aslını söylemeyeceğinize söz verin.’’

 

Zira ABD’de, dizide anlatılanlara karşı büyük tepki gösteren bazı Hristiyan birlikleri, dizinin yayından kaldırılması için binlerce imza toplamayı başarsalar da tüm bunları geçersiz kılacak büyük bir yanlış yapmışlardı. Kampanya, ‘Netflix, Good Omens’i yayından kaldırsın’ diye başlatılmıştı. Oysa Good Omens’i yayınlayan platform, Amazon Prime’dı…

Bir iblis ile meleğin dostluğu

Fantastik edebiyatın iki kendine has ismi Neil Gaiman ve Terry Pratchett’ın ortaklaşa kaleme aldığı Good Omens (Türkçeye Kıyamet Gösterisi olarak çevrilmişti), 1990 yılında yayınlanmıştı. Crowley adlı bir iblis ile Aziraphale adındaki bir meleğin, ezelden beri (kelimenin tam anlamıyla) süregelen dostluğunu anlatan Good Omens, tahmin edileceği üzere dinler tarihine sıkça referans veriyor. Şeytanın oğlunun yeryüzüne gelmesiyle birlikte gelişi daha da hızlanan kıyameti önlemek için yola çıkan ikili, hikaye çağımızda geçse de insanlık öncesinden beri ‘‘buralarda’’ olduğu için, tarihteki pek çok mühim ana tanıklık etmiş. Neil Gaiman ve Terry Pratchett, ikilinin şeytanın oğlunu bulmak için giriştikleri macerayı, hem bu tarihi olaylarla hem de İncil’de anlatılanlarla esprili bir üslup üzerinden birleştirmiş, ilerleyen yıllarda kült mertebesine yükselecek bir romana imza atmışlardı.

Roman yayınlandıktan sonra, sinema ve televizyon uyarlamaları da gündeme geldi birkaç kere. Mesela 2002’de Terry Gilliam yönetmenliğinde beyazperdeye uyarlanacağı açıklanmıştı. Hatta Johnny Depp ve Robin Williams (ki Gilliam ve Williams The Fisher King’de de birlikte çalışmıştı) gibi isimlerle anlaşıldığı söyleniyordu. Ama sonrası büyük sessizlik… Söylenenlere göre, gerekli bütçe sağlanamadığı için, bu film projesi de rafa kaldırılmıştı.

Yolu gözlenen bir uyarlama

Terry Pratchett 2015’te hayatını kaybedince ortaklaşa yazdıkları bu romanının uyarlaması için çalışmaları da Neil Gaiman tek başına üstlenmişti. Yıllardır hayranları tarafından yolu gözlenen bu uyarlamanın sonunda somut bir projeye dönüşerek bir dizi olarak yayınlanacağı açıklandığında heyecanlanmak için çok sebep vardı: Bir kere kitabı senaryoya uyarlama işini bizzat Neil Gaiman üstleniyordu. Belli ki hikaye emin ellerdeydi. Ayrıca başrollerde, Dr Who ile fantastik alemlere sevdalıların kalbinde ayrı bir yere edinen David Tennant ile tiyatrodan sinemaya, güçlü performanslara adını yazdırmış Michael Sheen olacaktı. Hayal edilenden bile güzel!

Dizi, Mayıs ayı sonunda, Amazon’un dijital platformu Amazon Prime üzerinden izleyiciyle buluştu. Yılların bekleyişi sona ermişti. Ama tabii dizi romana göre daha çok kişiye ulaştığı için dini referanslarından ötürü büyük tepkilere de maruz kalmıştı. İlk büyük vukuat, dizide Adem ve Havva’yı siyahi oyuncular canlandırdığı için kopmuştu. Hem tanrıyı da bir kadın, Frances McDormand seslendiriyordu! (Tanrı, dizide sadece sesiyle var.) Neil Gaiman’ın bu ‘çoğulcu’ yaklaşımı bazı kesimlerin de öfkesini köpürttü ama neyse ki ünlü yazarın bilgeliği bunları alaşağı edecek noktada: ‘‘Beyazların üstün olduğunu savunan biri bu diziyi ilk birkaç dakika izledikten sonra hemen kapatıyorsa ve sonra da beni Twitter’da azarlamaya geliyorsa bu negatif yorumların da bazen ne kadar harika ve yürek ısıtıcı olabildiğini gösterir’’ diye yazmıştı, Adem ile Havva’nın siyahi oyuncular tarafından canlandırılması üzerine Twitter’da topa tutulunca.

‘‘Kabul edilemez!’’

ABD’de, bazı Hristiyan birliklerin öncülük ettiği Return to Order adlı kampanyanın yola çıkış sebebi ise daha farklı. İblislerin baş karakter olduğu (mesela Crowley havalı bir güneş gözlüğü takıp fiyakalı bir otomobil kullanıyor), şeytanın oğlunun ortalarda koşturduğu (küçük tatlı bir oğlan bu hikâyede), şeytanın yeryüzüne gelip planlarını tamamlamak için son birkaç çabada bulunduğu bu matrak dizinin satanizmi normalleştirdiği, hafife aldığı ve kabul edilebilir bir şeye dönüştürdüğü söylenerek yayından kaldırılması için bir imza kampanyası başlatıldı. Dizinin yayından kaldırılması gerektiğini savunan kampanya metninde ayrıca ‘‘bir kadın tarafından seslendirilen tanrının bilgeliğiyle dalga geçiliyor’’ ibaresi de var.

The Guardian’ın haberine göre Return to Order, 20 binden fazla imzacının desteğini alıyor. Ama sıkıntı şu ki kampanya hedefine Netflix’i alarak yola çıkmış. Oysa diziyi yayınlayan Amzon Prime. Tabii bu birkaç ihtimali akıllara getiriyor: Kampanyayı imzalayanlar ya ‘illegal’ yollardan indirerek diziyi izlemişler ya da evet, hiç izlememişler… Ama düşünüce zaten, izlemeye ne gerek var (!); kampanya metninde yazılan o birkaç detay, herhangi bir dini fanatiği delirtmeye yetecek cinsten: Tanrının kadın olması, Adem ve Havva’nın siyahi olması ve şeytanın oğlunun sıradan bir erkek çocuğu olması…

Sahi, aksi mi söyleniyordu kutsal kitaplarda?

(Bir not: Her ne kadar Neil Gaiman tweet’inde ‘‘işin aslını söylemeyin’’ demiş olsa da, birileri Return to Order tarafına nasıl bir hata yaptıklarını iletmiş olmalı. Metin güncellenmiş olarak sitede: Hitap edilen Netflix değil, Amazon Prime.)

Yazarın Diğer Yazıları

Moda dünyasının ipliğini pazara çıkaran Instagram hesabı: Diet Prada

Bunların hepsi belki de bir tür pazarlama stratejisi olarak zorunluluktan sahipleniyor markalar tarafından ama bu "zorunluluk" bile büyük bir kazanım. Diet Prada gibi, moda bekçileri sayesinde...

'Black Lives Matter' hashtag'i, siyah kareler ve sosyal medyada bir ayaklanma

Black Lives Matter hareketine destek olmak için dünya çapında sosyal medyada yapılan paylaşımlar, bir noktadan sonra hareketin eylemlerine köstek olmuş olabilir mi? Peki sadece "siyahiler değil, tüm hayatlar önemlidir" diyen "All Lives Matter" sloganındaki sorun nerede? Ya da "iyi niyetli" gibi gözüken ama içselleştirilmiş bir ırkçılığın bas bas bağırdığı paylaşımlarda anlaşılmayan ne? İnsanlık yine sosyal medyada ağır bir sınavdan geçiyor…

Ergenlik ömür boyu: Günümüz dünyasında yetişkin olma çabası

Durun ve "Annem-babam benim yaşımdayken neredeydiler, ne yapıyorlardı" diye düşünün. (Karantinada olmadıkları kesin, şimdilik o noktaya takılmayın, büyük resme bakın!) Onların sizin yaşlarınızdayken olduğu noktaya varmak, 10 yıllık planlarınız içerisinde bile kendine pek yer edinememişse, bu yazıda bazı ortak dertlerde buluşacağız demektir.

"
"