27 Eylül 2015

Marmore: Bulutlardan dökülen şelale...

165 metre yüksekliğinde, Avrupa’nın en yüksek şelalesi

ŞEHİR TELLALI

Newyork-Londra-Roma

 

 

Dere tepe vahşi kekik, nane. Bulutlar dansediyor vadiler arasında. Tepelerin üstünde taç gibi oturan taş evlerin başları da bir girip bir çıkıyor o bulutlara. Mavi, yeşil, beyaz, altın mı altın bir gün. Derken gümüşi, gri ve arasıra simsiyah ani bir karanlık ve şakır şakır bir yağmur.  Her çeşidi yeşilin, petrol rengi mavi kimi zeytin, kır beyaz kimi. Binbir renk oyunu oyun. Gökkuşaklarının peşine takılıyorum, onlar da benim peşime. Bazen üstlerinden atlıyorum, bazen altlarından geçiyorum, kimi zaman etraflarında dolanıyorum.

Rivayet olunur ki burada vaktiyle koyunlarını otlatan çoban Velino günün birinde aşağıda nehirde yıkanan su perisi Nera’yı görüp öyle vurulmuş ki, balıklamasına atlamış 165 metreden o güzel perinin yanına. Ve ebediyyen kavuşmuş sevdiğine. Şimdi bir şelale olmuş o aşk. Hem de Avrupa’nın en yüksek şelalesi. Evet, 165 metre yüksekliğinde. Üç kademeli. İlk en yüksek kısmı 83 metre. Kendini dünyaya sevgililer gününün Azizi Valentin’in şehri olarak tanıtan Terni’ye 7 km uzaklıkta. Adı Marmore. İtalya’nın Umbria bölgesinde.

Cüssesi, hele ilk göze çarptığında, insanı hayretlere düşüren cinsten çoşku dolu. Belli hava koşullarında üzerinde rengarenk birbirine geçen hilal biçimli birden fazla gökkuşağı açıldığında dansettiriyor insanı sırılsıklam yıkayarak sularıyla. Hele sesi o yükseklikten akan çağıl. Etrafında uçuşan envai çeşit kelebek, kuş ve yetişen botanik harikası çiçekler. Bir de dolunayda dolanırsanız şelalenin çevresinde daha önce hiç tanımadığınız renklerle dolar gece. Öyle. Hakikaten nanılması biraz zor bir yer Marmore. Ama görenler var. Virgil, Dante, Galilei, Lord Byron, Andersen... Evet, onun masallarının kaynağı belli ki burası. Sesi bir org gibi işlemiş içine ilk duyduğunda. Sadece masallara değil, şiirlere, bilime, keşfe sebeb olduğu aşikar. Beyaz suları pırıl pırıl parlayan, gümüş tellerle bezeli gelin saçlarını, ulvi duvaklarını çağrıştırmış pek çok kaleme. Aktığı Nera nehri vadisi boyunca incirden üzüme bir yığın bağ sıralı. Baharda kızılcıklarla dolu nehir kıyı boyu. Bütün yaz kekik kokusuyla esiyor sıcak. Her gün yığınla aşık dolanıyor ortalıkta. Kimisi Aşıklar Balkonunda şelalenin altına girip sırılsıklam ıslanıyor. Kimi Su Perisinin Yüsüğü’nde köprülerde sallanıyor. Kimi Nehirlerin Buluşması noktasında piknik peşinde. Kimi Zirveler ve İnsanlar’da manzaraya takılmış. Kimi Kutsal Bilge Meşe’lerin altında sere serpe.

Benim karşıma hafta başında çıktı bu şelale. Ya hiç çıkmamış olsaydı! bir yürek çarpıntısı yaratarak. Nera kıyısında, Terni yolunda. İnsiyaki olarak frene basıp yolun kenarına çekildim bir süre uzun uzun seyrettim Marmore’yi.

Derken Marmore’nin hemen bitişiğinden başlayan 20yy uzay çağı stili köprüler, büyük fabrikalar, süper bataryalar, eletrik santralleri, üzeri dev bobinlerle dolu bir tren ve endüstri çıktı karşıma. O olağanüstü doğanın verdiği çoşkuyla olsa gerek diye düşündüm, insanoğlu da çağıldayan bir endüstri peşine düşmüş herhalde. Tuhaf bir rüya aleminde kanatlarını özgürce açmış bir kuş gibi uçarken, çelik cenderesinde ızgaraya takılmış da kalmışçasına şaşırtmaca bir yolculuk.

Ama süprizleri bitmemişti yolculuğun. Dönüş yolunda, dev şelaleye bir kez daha bakmak niyetiyle hazırlanıp tam aynı yere geldiğimde muhteşem bir final hazırlamıştı bana bu tesadüfler dizisi. Avrupa’nın en büyük çağlayanı sırra kadem basmıştı. Evet, yerinde yoktu. Karşıma çıktığı hızla karşımdan kaybolmuştu.

Vadiden dümdüz geçen yol aynı yol. Vadi aynı vadi. Dağlar aynı dağlar. Arkamda biraz önce kalan 20. Yy uzay çağı manzarası aynı manzara. Nasıl olur da koskoca şelale sırra kadem basar düşüncesiyle aynı yolu bir kaç kez daha gidip gelmek zorunda kaldım. Nafile. Şelaleyi bulamadım. Kendimden şüpheye düşemeyeceğime göre, eve koşturup kitap ansiklopedi karıştırmaya geldi sıra. Ve bölgeye ait bir kitaptan Marmore kahkahası yükseldi.  271 yılında Roma’lılarca inşa edilen antika bir insan eseri olduğunu itiraf etti şelale.

Rieti ovasının bataklığını kurutmak için Velino’nun sularını Nera’ya dökme fikri Roma Konsülü Curio Dentato zamanına ait. Bu şahaser 1500 yıl bataklığı kurutmakta başarılı olunca 18. Yy’da Papa VI. Pius zamanında daha etkin hale getirilmiş. Ve Terni’de çelik endüstrisini, trafoları, ovayı ve endüstriyi beslemiş. O yüzden de, o gün bugündür hala günün belli saatlerinde şelale “açılır”, belli saatlerinde ise “kapanır” imiş!  Dönüşüm öğle uykusu vaktiydi hakikaten. Dolayısıyla şaşırılacak bir şey değildi hiç! Bütün İtalya ile birlikte öğle vakti için şelale de kapatmıştı kepenkleri. Ve gitmişti, onu gezmeye gelenleri götürdüğü rüya alemine.  

www.sebnemsenyener.com

Yazarın Diğer Yazıları

Geçmişte yaşanmayana özlem

Hâlâ Portekizce’den bir türlü başka hiç bir dile tam çevrilemeyen, “saudade"...

Geleceğin hatıratı

"Gazeteler iflas etti, hükümetin propagandacılarıyla dolduruldu, muhabirlik tamamen manen ve malen çökertildi, her şey reklama indirgendi"

Bir intiharın anatomisi: Yollar, köprüler, barajlar, metrolar

Garcia, Peru’da hem büyüyen ekonominin hem de çöken ekonominin mimarı.  Bir zamanlar Peru’nun JFK’si (Kennedy’si) umudu iken sonu tarihe Odebrecht kurbanı lakabıyla yazılan adam. 

"
"