04 Aralık 2016

Küllerin şehirleri

Şehirler var tarihi boyunca bulundukları coğrafyada kendi başına bağımsız var olan

ŞEHİR TELLALI

New York - Londra - Roma 

 

 

Şehirler var tarihi boyunca bulundukları coğrafyada kendi başına bağımsız var olan. Devletlerinden çok daha kuvvetli, çok daha canlı, cıvıl cıvıl hayat kaynağı şehirler. Çoğu kez merkezi etkileyen şehirler. Kara ile deniz arasındaki alışverişte liman, istasyon olan. Bazen bir coğrafya olmaktan öte bir siyasi döküman diyebileceğimiz şehirler. Varlığı, yıkımını getiren, yıkımı varlığına neden olan. İstanbul gibi. İzmir, İskenderiye, Beyrut da böyle şehirlerden. Halep de onlardan biri. Tarihleri uyum ve tolerans kadar yıkım ve savaşla örülü. Kendimi bildim bileli, şu yarım yüzyıllık süre içinde çok sayıda değişik kültür sahibinin bir arada yaşayabildiği yığınla şehrin savaşla yerle bir olduğunu gördüm. Mostar, Kabil, New York, Bağdat... ve bugün Halep, şimdi taş üstünde taştan ibaret, çoluk çocuk yaşlı genç paramparça yine.

Aynı manzarayı benden öncekiler yaşadığı gibi, benden sonrakiler de yaşayacak şüphesiz. Kütüphanede Halide Edip Adıvar’ın biyografisi geçti elime.  Cemal paşa tarafından okullar açmak üzere Suriye’ye gönderildiği sırada Halep’te kalırken hatıralarına kaydettiği gözlemleri şehrin o dönemdeki halinin resmi. Ya da yine Cemal paşa onu Beyrut’a Ermeni soykırımından hayatta kalanların gönderildiği Ayntura yetimhanesine yolladığında kayda geçirdiği dehşet. Anası açlıktan ölen, babası yanında öldürülen, on iki yaşında bir Ermeni kızının mahzun büyük gözleri... oğlunu yanında öldürürlerken birdenbire dilini kaybeden bir bedbaht, öteki oğlunu ve ailesini nereye attıklarını bilmediği gibi, ayakları çıplak, gözlerinde tasviri imkansız üzüntü, işaretlerle felaketini haykırıyor.. çocuğu ölen bir kadın gibi geceleri başını elleri içine alıp dövünüyor, dövünüyor. O bedbahtın hıçkırıklarını işiten Halide Edip, penceresine koşturup baktığında bahçede onu ellerini sallarken görür, oğlunun kalbinden geçerken kurşunun çıkarttığı sesi göklere haykırırken. Ve onun gibi binlerce, yüzlerce var. Yetimhanelerde. Hayatta hiç bir şeyin telafi edemeyeceği ailesini kaybetmiş yarı aç mutsuz yığınla çocuk...

O şehirlerde vaktinde dört bir kültür refah içinde var oldu.  Çeşni, esneklik o şehirlerin varlık nedeniydi. Çok dil konuşuldu sokaklarında, çok çeşitli insan yaşadı mülklerinde. O şehirler bir düşünce tarzıydı. Küresellikten önce küresel olan şehirlerdendi. Bazı dönemlerde dünyanın geri kalan kesimlerine ters düştü belki. Biraz tuhaf geldi, hani belki bir biçim, bir şekilden uzak, çok karışık, tuhaf diller, tuhaf alışkanlıkları nedeniyle. İşin içine alış veriş, el altı, el üstü, dalevere, macera da girince. Ama bu çoklukta hep cezbeden bir taraf var, en çok da o çeşni belki. Cicero’nun tasvir ettiği “pek edepli” diye methettiği Roma sadece onun kafasındaki idealden ibaret.

Yıkılıp yıkılıp külle örtüldükçe koru alevlenerek yeniden dirilenleri gibi, ebediyete gömülenleri de arada. Fethedildikleri gibi yine fethedilecek olanları da. Şehirler, insanın, çelişkilerinin ifadesi, hayatın abidesi şehirler.  


www.sebnemsenyener.com

Yazarın Diğer Yazıları

Geçmişte yaşanmayana özlem

Hâlâ Portekizce’den bir türlü başka hiç bir dile tam çevrilemeyen, “saudade"...

Geleceğin hatıratı

"Gazeteler iflas etti, hükümetin propagandacılarıyla dolduruldu, muhabirlik tamamen manen ve malen çökertildi, her şey reklama indirgendi"

Bir intiharın anatomisi: Yollar, köprüler, barajlar, metrolar

Garcia, Peru’da hem büyüyen ekonominin hem de çöken ekonominin mimarı.  Bir zamanlar Peru’nun JFK’si (Kennedy’si) umudu iken sonu tarihe Odebrecht kurbanı lakabıyla yazılan adam. 

"
"