18 Nisan 2016

Türkiye'nin demokrasi karnesi

Hükümetin kendini eleştiren uluslararası raporlara gösterdiği tepkiyi anlamak güç değil

Avrupa Birliği Parlamentosu’nun Türkiye ile ilgili kararını ve aynı günlerde yayınlanan ABD Dışişleri Bakanlığı’nın insan hakları raporunun Türkiye bölümünü okuyunca  Türkiye’nin insan hakları,demokrasi,hukuk devleti alanlarında geldiği noktayı görüyorsunuz. Bunlara Uluslararası Af Örgütü, İnsan Hakları İzleme Örgütü, Özgürlük Evi, Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü gibi uluslararası STK’ların raporlarını da ekleyebilirsiniz. Eleştirilerin hepsi aynı noktalarda toplanıyor. Türkiye’de demokrasi,insan hakları,hukuk devleti alanlarında belirgin bir geriye gidiş var. Basın özgürlüğü,ifade özgürlüğü,toplantı ve gösteri yürüyüşleri özgürlüğü yok. Yargı bağımsız değil. Yolsuzluk ileri düzeyde. AİHM kararları uygulanmıyor. Devlet güvenliği sağlayamıyor. Güneydoğu’da şiddet almış yürümüş. Barışçı bir çözüm gözükmüyor. Kadına karşı şiddet endişe verici. LGBT’lere karşı ayrımcılık var. Bu raporlar otoriter, keyfi bir  biçimde yönetilen karanlık bir Türkiye tablosu çiziyor. Bütün bu raporların Türkiye’ye karşı bir komplo ürünü ya da paralel yapı ve Türkiye’nin büyümesini istemeyen güçlerin işi olduğunu  kabul edecek kadar geniş bir hayal gücüne sahip değilseniz, o zaman başımızı ellerimiz arasına alıp neden ve nasıl bu noktaya geldiğimizi düşünmemiz gerekir.

Desen: Selçuk Demirel

Bu soruya yanıt ararken şu hususları göz önünde bulundurmamız yararlı olabilir:

Bir kere, insan hakları hiçbir ülkenin iç işi değil. Bir ülkenin içindeki insan hakları ihlalleri bütün uluslararası toplumun sorunu. 2 Dünya Savaşı’nda meydana gelen korkunç ve kitlesel  ihlaller,insan haklarının  devletlerin keyfine bırakılamayacak kadar önemli olduğunu gösterdi.

O nedenle günümüzde insan hakları, pek çok sayıda uluslararası sözleşme ve denetim organlarından oluşan bir uluslararası ağ ile güvence altına alınmış. Türkiye de bu sözleşmelere taraf ve bu sözleşmelerden doğan yükümlülükleri var. AİHM gibi uluslararası denetim organları,devletlerin yükümlülüklerini yerine getirip getirmediklerini denetliyor. Yukarıda değinilen karar ve raporlardan Türkiye’nin bu yükümlülüklerini yerine getirmediği sonuçu çıkıyor.

Türkiye’nin bir başka özelliği de şu: Ortadoğu’da bulunan ve nüfusunun çoğunluğu Müslümanlardan oluşan ülkeler arasında,demokrasiler kulübüne üye olan tek ülke . Bunun nedeni elbette cumhuriyetin bir çağdaşlaşma projesi olması,laiklik ilkesi, Atatürk devrimleri. Çağdaş uygarlık değerlerini benimsediği için Türkiye Avrupa Konseyi’nin kurucu üyelerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne taraf, NATO ve OECD üyesi, AB ile tam üye olmak için müzakere sürdüren bir devlet.

 Oysa şimdi ortaya çıkan görünüm, Türkiye’nin içinde bulunduğu demokrasiler kulübüne ayak uyduramadığı, ortak değer sisteminden giderek uzaklaştığı. Demokrasiler kulübü içinde karşılıklı bir etkileşim ve bunun sonuçunda ortaya çıkan bir iç bükey ve birbirine benzeme söz konusu.Demokrasilerin dayandığı sınır ötesi ortak değerler  iç politikayı da  etkiliyor. Bu açıdan, iç politikanın uluslararasılaşmasından söz edilebilir. Türkiye gibi  demokrasiler kulübü içinde olup, ayak uyduramayan ülkelerde ise, iç politika  bu  ortak değerlerden soyutlanarak oluşturuluyor. Türkiye otoriter-totaliter bir rejime doğru ilerledikçe demokrasiler kulübünün ortak değerlerinden uzaklaşıyor.

Bunun en iyi örneğini, Türkiye’nin AİHM kararlarına ilişkin tutum değişikliklerinde görüyoruz. AİHM Türkiye’nin demokratikleşme sürecinde önemli bir yere sahip. 1990’ların sonundan 2010 yılına dek iktidardaki hükümetlerin demokratikleşme yolunda attıkları adımlar büyük ölçüde AİHM kararlarının uygulanması niteliğinde. İdam cezasının kaldırılması, DGM’deki askeri yargıcın önce sivil yargıçla değiştirilmesi,sonra DGM’leri lağvedilmesi, TCK’da yapılan gözaltı süresinin dört güne indirilmesi,şüphelinin yakınlarına haber verilmesi gibi değişiklikler bunun örnekleri. Ancak AKP iktidarının giderek demokrasiden uzaklaşması ve otoriterleşmesiyle, AİHM’e karşı tutumu da değişti. Bugün Türkiye AİHM kararlarını uygulamayan devletlerin başında geliyor. Din dersinin zorunlu olmaktan çıkarılmasını öngören Mansur Yalçın kararıyla ilgili olarak dönemin Dışişleri Bakanı Sn Davutoğlu, hükümetin bu kararı tanımayacağını açıkladı. Toplantı ve gösteri yürüyüşleriyle ilgili AİHM’in pek çok ihlal kararına ve Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin bu kararları uygulatmak amacıyla kabul ettiği kararlara karşın, Türkiye hala barışçı göstericilere karşı orantısız güç kullanmakta direniyor. Basın özgürlüğü, internete erişim özgürlüğü konularında AİHM’in Türkiye’yi mahkum eden kararlarını görmezlikten geliyor. Bu örnekleri çoğaltmak olanağı var.

Türkiye, İslam  Ülkeleri Konferansı toplantısına başkanlık yaparken AB Parlamentosu kararının ve ABD Dışişleri insan hakları raporunun yayınlanması, Türkiye’nin içinde bulunduğu temel çelişkiyi gözler önüne serdi. Bir yandan demokrasiler kulübü içinde giderek yalnızlaşan,marjinalize olan, kulüp içindeki varlığını paylaştığı ortak değerlere değil de, mülteciler sorunu, Suriye savaşı gibi dış etkenlere bağlayan Türkiye, öte yandan gerçekçi olmasa bile, İslam dünyasının liderliğine oynayan Türkiye. Bu durum, AKP iktidarının gerçek aidiyetinin nerede olduğunu  ve yaratmak istediği “yeni Türkiye”nin koordinatlarının nereden geçtiğini göstermesi bakımından önemli.

Bu nedenle, hükümetin kendini eleştiren uluslararası raporlara gösterdiği tepkiyi anlamak güç değil. AKP iktidarının demokratik, insan haklarına ve hukuk devletine saygılı bir Türkiye yaratmak gibi bir sorunu olsaydı, AB Parlamentosu’nun kararını geri göndermek gibi anlamsız tepkiler göstermek yerine, bu karar ve raporları bir ayna olarak kabul eder ve eleştirilerden ders çıkararak yanlışlarını düzeltme yoluna giderdi. Ne yazık ki bu noktadan çok uzağız.

 

         

Yazarın Diğer Yazıları

İnsan hakları gününüz kutlu olsun

İnsan haklarıyla demokrasi ve hukuk devleti arasında yakın bir bağlantı var. Türkiye, demokrasiden uzaklaştıkça, hukuk devleti rafa kaldırıldıkça, insan hakları ihlalleri de artıyor. Hukuk devleti güvencesinin olmaması insan haklarını da korumasız bırakıyor

Türkiye’nin demokratiksizleştirilmesi

Siyasal iktidarın demokrasiyle bağını kopararak giderek daha fazla otoriterleşme, daha fazla şiddete başvurma yolundaki yürüyüşü bu aşamada etkili bir toplumsal direnişle durdurulamazsa, Türkiye’nin demokratiksizleşmesinin geri dönülmesi olanaksız bir noktaya ulaşması kaçınılmaz olacak

Dışarıdan içeriye mektup

Bir suç olabilmesi için suçluya, suçu işleyen kişilere gereksinim vardı. Siz seçildiniz. Siz cezaevinde bizim adımıza, vekaleten yatıyorsunuz...

"
"