“Beni sevmesin kimse, Beşiktaş’ı sevsin. Herkesin davranışı da ona göre olsun.”
Aslında bu cümle Süleyman Seba’yı öylesine iyi anlatıyor ki…
Diğerkâmlık, fazilet, tevazu, centilmenlik, adalet ve dürüstlük…
Türkiye’de nostalji bir özlemi yansıtır. Zira özlenen; giderek kirlenen, bozulan, yozlaşan ve yok olan değerlerdir. Geçmişte daha sık rastlanan ve örnekleri hemen her evde, mahallede ve iş yerinde yaşanan yukarda andığımız bu değerler o özlemin nesneleridir.
Aslında Süleyman Seba 21. Yüzyıla ait bir futbol adamı değil, farklı bir dönemin, kuşağın ve o özlenen değerlerin temsilcisi olarak önem taşır.
Bugün şöyle bir soru sorsak; “Türkiye’nin en saygın 10 ismini sayın” desek acaba 10’a kadar kimleri sayardık?
Siyasi inanıştan, cari başarıdan, mesleki zirveden bağımsız olarak düşünürsek, kaç kişiyi hayata kattığı değerler, duruşu, insanlığın ‘erdem’ kavramına uygun bir yaşamı, onur ve alçak gönüllü derviş tavrı ve mütevazı yaşam tarzı nedeniyle o listeye yazabiliriz?
Süleyman Seba, Türk futbol dünyasında hangi takımın taraftarı olursa olunsun saygı uyandıran bir isim olarak bilindi. Türk futboluna “şerefli ikincilik” kavramını –ki şimdilerde bu kavramın değeri daha iyi anlaşılıyor- rakibe saygıyı, alt yapıya önemi, kendi yağıyla kavrulmayı, sözün değerini, tek adamlık yerine kolektif bilinç ve ortak akla duyulan saygıyı, dürüstlük ve tevazuyu yeşil sahalarda da aramayı kazandıran bir geleneğin temsilcisiydi.
Türkiye’nin en büyük ve köklü spor kulüplerinden birinin başkanlığına gele(bile)n tek ‘devlet memuru’ydu. Onun içindir ki Beşiktaş kulüp binasından en son çıkmaya, giderken de –fuzuli harcama olmasın diye- ışıkları kapatmaya özen gösteren, dostlarını “üç aylığını aldığında” yemeğe götüren, bir futbolcunun transferinde, kasada para olmadığı için biricik evini ipotek ettirecek kadar Beşiktaş’a gönül veren bir başkandı.
Her koşulda ve her şeye rağmen sportif başarı diyen bir zihniyetin nobran ve gönlünü yaralayan üslubu ile savaşmak yerine veda konuşmasında Ömer Hayyam’ın şiiriyle o çevrelere “Dostlarım, dostlarım, dostlarım, ben en çok dostlarımdan korkarım” diye seslenen ama onların geleceğini de gördüğü içindir ki Churchill ile “"Herkesi bazen kandırabilirsin, bazılarını her zaman kandırabilirsin ama herkesi her zaman kandıramazsın” ile uyaran ve haklı çıkan bir bilgeliğin savunucusuydu.
Süleyman Seba biz Beşiktaşlıların “Onursal Başkanı”dır. Aslında ‘Beşiktaşlı Duruşu’ diye nitelenen bir kavramın yaşayan örneğidir. Kim ne kadar bu örnekten misal alır bilinmez ama aynı zamanda Beşiktaş’tan uzaklaşma sürecinde yaşananlar nedeniyle de kanayan vicdanıdır.
‘Peki yazının başlığı nerede’ diyen bütün futbolseverlere hemen yanıt verelim. Süleyman Seba’nın yaşamını bir kitap ve belgesel olarak hazırlamaya başladık. Çağrımız tam da bu noktada başlıyor. Hangi takımı tutarsanız tutun, eğer Süleyman Seba ile ilgili anınız varsa, elinizde fotoğraf, bir film, bir maç görüntüsü, kupür varsa lütfen bize ulaştırın. İhtiyacımız var.
Bir Beşiktaşlı olarak gönül verdiğim siyah beyaz renklerin 108 yıllık tarihinin neredeyse üçte ikisinde Süleyman Seba ismi var. Yani tarihimizi yaşatanı yazacağız. Heyecanlı ve ismimiz –bu eserle- birlikte anılacağı için gururluyuz.
PC:
Bizimle lütfen [email protected]’den iletişim kurabilirsiniz.