Sahnelediği müzikallerle hem seyircilerin müzikal izleme keyfine hizmet ederken hem de genç yeteneklere bulunmaz bir fırsat sunan Tiyatro Kedi, birkaç sezondur sürdürdüğü yazın perde kapatmama prensibini bu yaz da uyguluyor. Kedi’nin bu yaz sezonunda sahnelediği eser ise Shakespeare’den “Bir Yaz Gecesi Rüyası”. Oyuna, Yıldız Sarayı Mabeyn Köşkü ev sahipliği yapıyor.
Tiyatro Kedi yıllardır devam eden performanslarıyla, Türk müzikal şarkıları repertuvarına yenilerinin eklenmesini sağlamak gibi bir misyonu da üstlenmiş oluyor. Hakan Altıner’in sahneye koyduğu eserin şarkı sözleri İpek Kadılar Altıner’e, özgün müzikler ise Kağan Yavuz’a ait. Müzik direktörü Önder Bali’nin birkaç müzisyenle yarattığı orkestra algısı sahnelenen müzikali zenginleştiriyor.
Shakespeare’in en ünlü komedisi sayılabilecek “Bir Yaz Gecesi Rüyası”, eski Atina’da perilerin araya girmesiyle karışan aşk ilişkilerinden entrikaya, sakarlıklardan cinlik yapmaya kadar uzanan komik durumlara dayanıyor.
Müzikalde başlıca rolleri Tamer Karadağlı, Hale Soygazi, İsmet Üstekin, Akasya Asıltürkmen, Orçun Kaptan, Elif Çakman, Eda Gülten, Sertan Erkaçan, Erez Ergin Köse üstleniyor. Karadağlı’nın meşhur dizisinde de gözümüze çarpan abartılı ama artık aynılaşan mimikleri bu role uymuş. Hale Soygazi’nin Orman Kraliçesi Titania rolündeherhangi bir performans sergilediğini söylemek zor; daha önce sahne üzerinde izlemediğimiz oyunculuğu bir sağa bir sola yürümekten ibaret kaldı. Akasya Asıltürkmen, enerjisine, fiziksel zerafetine ve sahne estetiğine yakışan Periler Kralının hizmetkarı Puck rolünde başarılı. Bu müzikal, genç yeteneklerin ses ve oyunculuklarını göstermelerine oldukça imkan sağlıyor ve en çok alkışı hakedenler de gençler oluyor.
Hayat sürerken böylesine güzel bir rüyadan uyanıp başka bir rüyaya yatıyoruz. Bir yaz gecesi bu rüyayı gördük de bir güz gecesi hangi rüyayı göreceğiz acaba? Mesela 12 Eylül gecesi hangi rüyadan uyanacağız?
Rüyayı ‘hayır’a yormalı derler ya, biz de öyle yapalım. Rüyada neler mi görüyoruz? Cemaat perilerinin halkın gözüne damlattığı iksirler... kimi gazetecilere içirdikleri büyülü şerbetler... etrafa serpiştirilen ve şimdiye dek olmadığı kadar kara bir ‘evet’le kirlenmiş çarşaflar...
“ Katılımcı Demokrasi, Katılımcı Demokrasi” diye çığırıp katılımı bertaraf eden bir yönetim anlayışının eseri olan yeni anayasa değişikliklerine “evet” deme gafletine saplananlar bilmelidir ki bu yaptıkları “ben yaptım oldu” anlayışına müsamaha ve onay verme anlamını taşıyacaktır ki bu da diktatörlüğün daniskasıdır.
Bu basit bir ‘Evet’in arkasında yatan art niyeti bilmeden, cahilce sahiplenmek; ‘keşke’lerle, ‘aman’larla ‘oldu bi kere’lerle geçiştirilemeyecek bir döneme kapı aralamaktadır.
Pekala, bir güz gecesi görme ihtimalimiz olan bu rüyayı nasıl ‘hayır’a yoracağız? Onu bir düşünün!..