Hayır istemiyorum…
Artık istemiyorum…
Daha doğrusu, bu şartlarda, talep ediyor değilim, ben kendi adıma konuşuyorum…
Ermeni Soykırımı’nın bırakın Türkiye resmi erkânı tarafından, toplumun kendisi tarafından kabulü için yalvaracak değilim, ne münasebet…
Zira ne mutlu ki, sadece ad ve soyadlarını yazdığımda A4 ebadında birkaç sayfa kadar Türk akademisyenler ve / veya topluma mal olmuş tanınmış Sünni-Hanefi-İslam-Türk olarak doğmuş veya Alevi, Kürt olan birçok insan var artık…
Tabii ki yetersiz ama daha 20 yıl önce büyüteçle ararken bugün buna gerek kalmadan, dünyanın dört tarafında bu meseleyi gümbür-gümbür anlatan, öğretme düzeyinde değerli ve onurlu Türkiyeli insanlar var…
Yarın onların sayesinde, sayı daha da artacak…
Ama kendim ve bence, hiçbir Ermeni, devlete, bir şeyleri ispat etme durumunda değildir…
Zira bu züldür… Kabul edilemez…
Tüberküloz hastalığının aşısının bulunduktan sonra, tüberküloz hastalığının aslında bunca yıldır verem diye bildiğimiz bir hastalık olduğunun ispatı için komisyon kurmaya benzer…
Hem Ermeni Soykırımı’nı kabullenmek, Platon’u yeni keşfettiğimden olacak, devletin sorunu değildir ilk başta…
Zira devlet dediğiniz soyut bir kavramdır ve somut insanlardan müteşekkildir…
Devlet, toplumun ezici çoğunluğunun ikna olduğu bir konuda fazla direnemez; ister istemez varlığını sürdürebilmesi için metamorfoza tabi tutulmaya mahkûmdur…
Yani devlet veya herhangi bir kurum, zamana ayak uydurmadığı takdirde YOK olur!
Bu kadar açık ve net…
Onun için, devleti değiştireceğiz diye - aynı zamanda hükümetlerin / yöneticilerin toplumun yansıması olduklarını göz ardı ederek - çabalamanın artık nafile olacağını kabul etmeliyiz…
Toplumun ezici çoğunluğu bir fikre ikna olduğunda, buna ilelebet direnecek devlet yoktur!
Toplumu (etkin bir oranda) ikna ettikten sonra, hangi devlet olursa olsun, feriştahı gelse, buna dayanamaz, dediğim gibi yoksa YOK olur..
O zaman toplum üzerinde çalışılmalıdır…
İşte rahmetli sosyolog ve Avrupa Basın-Medya’sında Türk Cesaret Ana’sı diye hatırlanan, eşi, iktisatçı, insan hakları-yayın özgürlüğü savunucusu Ragıp Zarakolu ile Uluslar arası Belge Yayınları olarak, yayınladıkları kitaplarla, adeta bir çığır açan Ayşe Nur Zarakolu…
Türkiyeli bilim insanlarının medar-ı iftiharlarından, sosyolog-tarihçi Prof. Dr. Taner Akçam.
İşte, gurbetteki Türk kardeşlerimizin, sivil toplumların medar-ı iftiharı Sayın Ali Ertem ve Bülent Gül ve onlarla birlikte olan büyük bir aile yani Soykırım Karşıtları Derneği.
Peki, Türkiye’deki tüm dezavantajlı kesimlerin inatçı, ısrarlı, samimi koruyucu melekleri olan İnsan Hakları Derneği’nin tüm bireyleri? Abide gibi güzel insan Eren Kekin?
Bugün yayınevleri, bilim insanları, gazeteci, yazar, sanatçı, sporcu, turizmci, iş insanı, stk, sıradan insan, yüz binleri aşan onurlu Türk, Kürt, İslam pratikan, laik, Alevi, Laz, Gürcü, Arap, Azeri ve daha nice aidiyetlerinin yüz akı inanlar var…
Onun için, tıpkı 1915’te ölüm emrini reddeden her devlet memuru ve (Dr Shindler’e yaşlı Yahudi hahamın dediği gibi) her ne sebeple olursa olsun bir Ermeni’yi ölümden kurtaran her Türk / Kürt, İslam hoca vd aslında Ermeni halkını kurtarmıştır… Onun için, asla ve TürkLER diye bir genelleme yapamayız; tıpkı AlmanLAR diye yapamayacağımız gibi…
Yahudileri, Nazi ve Nazi zihniyetinin yardakçıları katletmiştir; Ermenileri de, İttihat ve Terakki zihniyeti ve bu zihniyetin yardakçıları ama AlmanLAR ve TürkLER değil…
Kadına karşı şiddetin, çocuk tecavüzlerinin ve çocuk-kadın haklarının ihlâllerinin tavan yaptığı; toplumun önemli bir kesimin, neyin kendisine yararlı, neyin zararlı olabileceğini anlayabilecek, durumda olmadığı mevcut durum, klinik bir durum arz ediyor…
Klinik bir vakıa durumunda olan bir kesime de, en baştan soykırımdan bahsedemezsiniz...
İşimiz bütün toplumla sevgili okurlarım…
O toplumun içinde kendimiz yani Ermeniler de var…
Ermenilerin de önyargıları vardı; bunu kırmakta, af buyurun ama çabalarımız meyve verdi.
Bakın, Sayın Ragıp Zarakolu ve Sayın Jean Claude Kebapçıyan ile 1994 Aralığından-2005 Eylül’üne kadar, Ermeni Diyasporası’ndaki kemikleşmiş önyargıları kırmayı başardık.
Ama bunları başarırken, ne bedeller ödedik, o da ayrı… Neyse geçelim…
Bugün, Ermeni Soykırımı konusunda önce tereddüt içinde olmuş ama sonunda kediye ‘kedi’ adını verebilen Türkiyeli aydınlar, Diyaspora, Ermenistan ve Türkiye’de, Ermeni aydınlarıyla,meslektaşlarıyla, kitap, dergi çıkarıyor, yazı yazıyor, film yapıyor, projelere imza atıyor ve müzik toplulukları kuruyor ve daha neler yapıyorlar… Ne mutlu bizlere…
İşte bu görüntüde, arkadaşlarımızla tabi, naçizane tuzumuz olduğu için, müsaadenizle bir gurur duyuyoruz… Bazıları tüm bunları unutma başarısını ustalıkla gösterse de…
Ermenistan’da ise bayrağı 2005 yılında alan, Arakadz Axoyan adlı, ülke için aykırı ama böyle olduğu için değerli, bugüne dek yaptıklarıyla yarının teminatını veren bir insan var…
Bitmedi, Sayın Suren Seraydaryan ve Sevak Ardzruni adında, diplomasi-siyasete aşina, şimdi iş insanları-halk diplomatları, Fransa ve Lübnan coğrafyalarından gelen, diyaloga inanan insanların kurduğu Batı Ermenileri Ulusal Kongresi oluşumu var…
Görüldüğü üzere, özellikle Almanya Bundestag, Rusya’nın, Vatikan’ın kararlarından sonra şahsi fikrimce hiçbir Ermeni’nin, hiçbir devlete, hiçbir şeyi ispat peşinde / komisyona vs katılması söz konusu olamaz…
Sözlerimi, Ermenistan Azgayin Joğov (parlamento) üyesi, milletvekili, Batı Ermenileri Ulusal Kongre üyesi, Sayın Arakadz Axoyan’ın şu sözleriyle bitirmek istiyorum:
Birincil amacımız, Ermenistan halkında Türk ve Türkiyelilere karşı olan; aynı zamanda Türkiye halkında Ermeni ve Ermenistanlılara karşı, var olan önyargılıkları asgariye indirmek.
Gerisi, Ermenistan halkının Tsavıt danem ve Türkiye halkının ise Gedanı alayım diye ifade ettikleri aynı deyişi kullanan, dünyada sadece bu iki halkın olduğunu hatırlamaktan geçiyor…