CHP-MHP, AK PARTİ’YE, BDP DE CHP’YE GOL ATTI, PEKİ AK PARTİ DE BDP’YE BİR GOL ATABİLECEK Mİ?
Türkiye’de, 2014 Cumhurbaşkanlığı seçimleri ilk defa gerçekleşecek; daha doğrusu halkın doğrudan seçeceği seçim, demek istiyorum…
Ülkenin sadece iktisadi değil, akabinde tezahürleri apaçık gözüken, siyasi ve sosyal yaşamı için de bir dönüm noktası olan 24 Ocak 1980 kararlarından sonra başlayan süreç, 12 Eylül 1980 askeri darbesiyle başlamışsa da, neticede tüm bunların mimarı Turgut Özal’a kadar, ilk sivil cumhurbaşkanı Celal Bayar olmuştu…
Bazen cumhuriyetimizin ilk sivil cumhurbaşkanının Celal Bayar olduğu unutulur…
Tabii sivil derken aman Tanrım, ne sivil, ne sivil; hani düşman başına denilecek cinsten…
Tehcir, mübadele göç ile yok olmaya zorlanan İslam dışı inancı olan TC vatandaşlarının (!) resmen gasp edilmiş mal – mülklerin, kamu ve sivil halka adaletli (!) bir şekilde dağıtma işlerinden sorumlu komisyonun başkanı olmuştu Celal Bayar…
Anlayacağınız tam kaşer yani katıksız anlamda, tipik bir ittihatçı…
Tabii, CHP’nin tek parti döneminden sonra, aynı vatandaşların Çok şükür diyerek, göreceli bir hürriyet dönemi yaşayabildikleri, Demokrat Parti iktidarının Cumhurbaşkanı’nın da Celal Bayar’ın olması, ayrı bir ironi…
Celal Bayar’dan Turgut Özal’a olan dönemde ise sanki kuralmış gibi emekli askerlerden olmuştu cumhurbaşkanlarımız… Kasapyan ailesinden gasp edilmiş Çankaya Sarayı’nda Can sıkıntısından ne yapacağımı bilmiyorum diyebilen ve gün boyu tavla oynayan, sevgili Cumhurbaşkanlarımız olmuştur…
Sonra, başbakanlığındaki renkliliğini fark ettiğimiz Turgut Özal’ın cumhurbaşkanlığıyla tanıştı Türkiye…
Yine kendine has bir başbakan olan Demirel’in cumhurbaşkanlığını gördük. 1991 Körfez Savaşı patlayıp da baba ABD, bölgedeki Kürtlere kendi stratejisinde rol verince, o zamana dek hatırlanmayan Kürtlere aniden: Kürt realitesini tanıyoruz çıkışı, unutulmaz olmuştu…
Ermenistan’ın o zaman (adeta diplomat yetiştiren) Washington Post gazetesine benzetilen Azg Armenian Daily (Liberal-Demokrat – Ramgavar eğilimli) gazetesi bu duruma Demirel, Türk vatanında Kürtlerin varlığını tanıyor diye başlık atmıştı...
Daha sonra, hafızalarımızda, rahmetli Ecevit’in önüne az sert bir edayla Anayasa kitapçığını atmasıyla yer eden Ahmet Necdet Sezer’in sivil - mülayim cumhurbaşkanımız oldu…
Ve nihayet, Strasbourg’da Avrupa Konseyi’nden, İngilizcesi pek âlâ, ağzı dilinde, zeki ama kibar, gülümseyen, Oturum’da yaptığı itirazları, dinlenme anlarında kafeteryada yaptığımız hoş sohbetleriyle, çok yakından, bizzat tanıdığım Türkiye Heyeti’nin o zamanlar sıradan bir üyesi, Sayın Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanlığına şahit olduk…
Meslektaşlarım, Hürriyet’ten Zeynel Lüle ve NTV’den Kayhan Karaca kardeşlerim, Sayın Gül ile tanışmamızı iyi hatırlarlar, günlerce espri konusu yapmışlardı sağ olsunlar…
Şimdi ise… Lafı uzatmayacağım, enteraktif bir dinamizm doğdu 2014 cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesi… CHP yani CHP olalı zeki bir harekette bulundu; MHP zaten çoktandır satranç ustalığına benzetebileceğim ham olmayan hamleler yapıyordu ve buna devam etti…
BDP ise, gerçi topu havalandırdı ve şık bir ters parende ile golü attı ama ofsayta düştü golü sayılmadı… Teslim etmek lazım, hareketi zeki ve şıktı ama…
Kalıyor AK Parti, eğer o da BDP’ye – kendisinden hiç beklenilmeyen bir adayı, bir Kürt vatandaşımızı mesela Cumhurbaşkanı adayı gösterirse, işte hayli çiğliklerden, ilkelliklerden yorgun düşmüş Türkiye siyaseti aniden bir ivme kazanmış gibi olacak…
Mustafa Kemal’i, putlaştırmadan, onu ahlaksızlık, yasa veya kural dışılık, mızıkçılık ve oyunbozanlıkları – merdiven altlarında, ruhsatsız ticari faaliyette bulunanların Atatürk afişi ve bayrak asmaları gibi – örtmek için kullanmayan; saygı duyanları rencide etmeyen, tersine Mustafa Kemal realitesini Türkiye tarihinin reddedilmez bir parçası olduğunu beyan eden, mütedeyyin birini önerdi CHP ve MHP.
Bu satırların müdavim okurları, burayı işgal eden bu haddini bilmezin, ne denli doğruya doğru bir tarza sahip olduğunu; doğru bulduklarına – arkadaşlarının rahatsız olacağına aldırış etmeden – doğru dediğini; yanlış bulduklarına da – yine arkadaşlarının rahatsız olacağına aldırış etmeden – yanlış dediğini bilirler…Dolayısıyla, yazımın başında dediğim gibi, CHP’nin MHP’yle attığı müthiş bir goldü bu…
Sayın Erdoğan’ın, Ekmeleddin Bey’in aleyhine sarf edeceği her - serçe parmağım kadar - olumsuz söz, kendi aleyhine yazılacak ve kendisi bunu gayet iyi biliyor… Bunu yapmadığı takdirde ise, Sayın Başbakan’ın çağlayanlar gibi akıp gürleyen tarzına alışmış olanlar, bu dut yemiş bülbüller gibi duruşuna da vay be gık’ı çıkmıyor diyebilirler…
BDP ise, 1985’te Singapur Büyükelçisi iken en genç büyükelçilerimizden; sadece o değil, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde hâkim olarak, Türkiye’nin yüz akı enderlerden olmuş, uluslararası parlak bir kariyere sahip ve genelde beyaz Türklerin siyaset yaptıklarına inanılan bir partide siyaset yapan Rıza Türmen’e – sohbet veya değil – adaylık önerdi ya…
Kürtlerin, bölücülerin, bebek katillerinin (tövbe estağfurullah!), etnik siyasetçilerin ve nice yaftaların üzerlerine yapışması istenen ama nafile, hata ve sevaplarıyla Türk Solu’nun yapamadığını (Türkiyelileşmek) yaparak, HDP (BDP birleşimiyle), ülke menfaatleri söz konusu olunca ama demokratik ilkelerden vazgeçmeden, tescilli olarak kendilerinden olmayan birisini bal gibi de önerebileceklerini ispat ettiler.
Bu da, gelin teslim edelim, hiç lamı cimi yok, HDP’nin şık golüydü…
Kitleleri şaşırtmasını bilen AK Parti’nin (aklıma ilk geleni söylüyorum), ör: Lice’li Hikmet Çetin’i veya başka bir Kürt vatandaşımızı ya da en azından Bülent Arınç’ı aday gösterse, işte bir zamanların bıyıkları yeni terlemiş İETT Spor’un genç Recep Tayyip Erdoğan’ın, nefis bir ters köşe golü atılmış olur, olgunluk yaşında, diye düşünüyorum…
Spor’da siyaset değil, bu kez siyasetin sporuyla karşı karşıyayız sanırım ve işte arz ettiğim gibi, görüyoruz hayli bol ama önemlisi nefis gollerle… Hasrettik buna…