Artık sıkmaya başladı…
Evet emin olun amiyane tabirle kabak tadı vermeye başladı….
Yok, Çözüm sürecinin içeriğini biliyor muyuz?
Yok, Neye karşılık barış?
Yok, Silahsız mı gidecekler, silahlı mı gidecekler?
Dalga mı geçiyoruz ya da bunu ve benzeri soruları soruyorsak eğer, siyaset veya toplumsal sorunlarla uğraşmayalım, gidelim spor yorumculuğu, sabah akşam goygoyculuk yapalım...
Eğer iyi bir gazete okuruysak, Barış Süreci’nin içeriğinin ne olduğunu pek âlâ anlayabiliriz…
Terör nedir, nasıl doğar, terör savunulur mu?
Kürt veya başka bir terörü diyelim.. Diyelim zira konuşmamızın başında yok terör dedin demedin tartışmasıyla zaman kaybetmeyelim; evet efendim terör dahası var mı terör!
Terör, herhalde ki, savunulacak veya hak verilecek bir yol değildir, durup dururken; Kürt ya da başka bir terör bir şeyden doğar, bir sonuçtur, bir marazın, bir hastalığın neticesidir…
Hastanın nerede, ne zaman yanlış ettiğini anlamak amacıyla, meseleyi araştırdığınızda nasıl ki hekime Vay sen hastalık taraftarısın, sen hastalığı savunuyorsun denemez ise; terörün de doğuş sebebini araştırana da Vay sen terör taraftarısın, terörü savunuyorsun denemez!
Denirse, hekime Kanser (verem) savunuculuğu yapıyorsun, veremcisin demeye benzer…
İnsanları ya aptal yerine koyuyoruz ya da hakikaten aptalız demektir…
Eritemediğin halkı, alnından öpeceksin!
Bu ülkede, milyonlarca Kürdün kimliği, Arnavut, Makedon, Laz, Çeçen, Çerkez, Kırgız, Rus, Roman-Çingene, İslamlaşmış Gürcü, Abhaz, Hemşinli, Arap, Azeri, Pomak ve nice kimlikler gibi eritilemeyince, kalmış ortada aslanlar gibi Kürtler: Ama ben buradayım diye…
Dünya’nın başka tek tipçi sistemlerin tersine, Türkiye’de, güler yüzlü eritmeci (Fransızlar çok ustadır) siyaset yerine, brüt, kaba yani kafasına vura-vura sen SEN değilsin, sen ancak BEN olduğun takdirde, seni SEN olarak kabul edebilirim, yoluna gittiler yıllarca…
Kürtlerin az bir bölümü asimile olacakları vardıysa, onlar da bu sayede büsbütün kimliklerine sarıldılar. Dünyada da böyledir, kaba kuvvetle bir zümreyi adam etmeye (!) kalkışıldığında, işte asıl o zaman, bazı fireler hariç, kaybedildiğinin resmidir; adam olacağı (!) da varsa hiç olmaz! Türkiye bunu tam anlıyordu ki, dünyada tek tipçi dönem bitti, tersine en tek tipçi ülkelerde bile eski kimliklerin yeniden keşfedilmesine dönülmeye başlandı…
Kimse kendini kandırmasın!
AK Parti, eğer bu dünya konjonktüründe olmasaydı, ilk başta kendi bastırılmış kimliğini de ülkeye keşfettiremez, sonra da merak etmeyin, Barış Süreci havariliğine de soyunamazdı…
Ama CHP de, eğer kendisi bu konjonktürde iktidarda olsa hatta yönetici kadrolarının içinde, HEP’li milletvekilleri Meclis’e taşıyabilmiş SHP’deki gibi, kadrolar olsaydı, AK Parti’den belki daha fazlasını ve daha hızlısını yapardı, bu Barış Süreci’nde. İyimserim, belki diyorum
Dolayısıyla, iktidarda kim olursa olsaydı, Türkiye 1923 Cumhuriyet projesiyle, eritemediği halkı, alnından öpmesini bilecekti; başka çıkar yolu yoktu…
Terörü doğuran sebepler gitgide yoklaştıkça, terör de biter!
Haliyle, terör hastalığını doğurtan sebeplerin bitme süreci başlayınca; Barış Süreci doğacaktı ve öyle de oluyor…
Daha Hâlâ Çözüm Süreci içeriğini mi soruyoruz?
Yahu içeriği, hep beraber, 2000’lerin başından itibaren, yavaş-yavaş doldurduk…
TRT 6 yayınlanmaya başladığında mesela, yüzeysel gözükebilir ama en çarpıcı içerikti bu…
Aha işte size içerik…
İçeriği, daha da, tabii ki zamanla hep birlikte dolduracağız…
Kürt Sorunu olmasaydı bile Yerel Yönetimlere egemenlik gücümüzü merkezden yerele taşımayacak mıydık? En statükocu vali veya kaymakamlara sorun bakalım… Adı özerklik olsun /olmasın, Güneydoğu’ya adam akıllı yerel otorite verildiğinde, ülkenin batısı nefes alır..
Anayasa’da zaten var olan kimlikleri görmemezlik edilmeyecek; tek-tek zikredilmese bile artık bu ülke hepimizin edasıyla gitgide bütün vatandaşlara daha eşit mesafeli durulacak…
Karşı mıyız buna?
Karşıysak açıkça söyleyelim, öyle soyut eşitlikten bahsetmek yetmiyor artık…
Bir Kürt asıllı vatandaş, kimliğini gizlemeden, Ermeni asıllı vatandaş, kimliğini gizlemeden, Alevi vatandaş saklambaç oynamadan, İslam pratikan, bir Kaymakam, bir Elçi, bir Bakan yahu Azınlık Okulları’nda basit bir Türkçe öğretmeni, bir Kültür dersi (Tarih, Coğrafya, Felsefe) hocası olabilecek mi nihayet, olamayacak mı hâlâ?
Buna karşı mıyız, değil miyiz?
Karşıysak, ha o zaman bunu açıkça söyleyelim de bilelim…
Ha değilsek, işte bize içerik, hâlâ hangi içeriği mi istiyoruz?
Silahlarıyla gitseler ne yazar, gitmeseler ne yazar?
Profesyonel siyasete soyunmuş insanların, onlarca yıl estirmiş oldukları terörün sonunda sınırı terk edeceklerin, silahlarını bıraksınlar gitsinler vb sözler sarf ettiklerinde şaşırıyorum…
Yahu, evinizin penceresini kıran çocuğun topunu alıkoymanıza benzer bu; gerçi artık bunu da yapamazsınız; zira beş dakikadan birkaç yeni topla gelebilir o potansiyel cam düşmanı (!).
Sanki silah alma kararını verenler, silah bulmaları çok zor bir şeymiş gibi…
Asıl, bir daha asla kimseyi silah alma noktasına, bunaltıp getirtmeden yani ümitsizliğe düşürtmemek için, bundan böyle neler yapmalı, neler yapmamalı, bunu düşünmek lâzım…
Hâlâ birilerinin bize içerik anlatmasını mı bekliyoruz?