Son yıllarda, ülkemizin daha demokratikleşmesi, demokrasinin katılımcı demokrasi aşamasına daha hızlı geçip yerini sağlamlaştırması çalışmalarında, Ateş düştüğü yeri yakar misali, yine Sayın Nadya Uygun Hanımefendi ile başta Ermeniler, Türkiye’deki tüm farklı inanç gruplarına mensup ama Türkiye Cumhuriyeti’nin asri (haliyle) vatandaşların bugüne dek söyleyemediklerini dile getirme çabasında olan Sayın Dr.med.Sarkis Adam’ın bir yazısını köşeme taşıyorum…
Aynı zamanda, bu vesileyle, aynı vasıflara sahip, Kınalıada’lı Sayın Garo Kaprielyan’ın başlattığı imza kampanyasını da tanıtıyor, dileyenin imza atılabilmesi için, kendimce imkân yaratıyorum…
Yoruma hacet yok bence, Değişmeyen Hor görme Anlayışı başlıklı yazı için iyi okumalar…
* * *
Son yıllarda Türkiye'de temel hak - özgürlüklere doğru atılan yavaş - olumlu adımlar atılıyor.
Bunca yıl, hoş görülen değil, açıkça söyleyelim resmen hor görülen, hatta var oldukları sayılmak istenmeyen bu ülkenin tabii ki vatandaşı hatta kadim halkının çocuklarının, ör: Diyarbakır'da tarihi bir buluşmada sıcak kucaklaşması alkışlanabiliyor.
Ama diğer taraftan, yıllardır dışlanan, öteki diye algılanan, tüm olumsuzlukların müsebbibi olarak görülen, Alevilere - Müslüman olmayanlara yönelik hor görme-aşağılama-dışlama örnekleri de, dün alenen görülemezken bugün görülebiliyor mesela…
Onları derinden yaralayan ve inciten, kin ve nefret içeren sözlere karşı ister ateist, ister laik ama velâkin Sünni-Müslüman doğanların, kulaklarını tıkaması, gözlerini yumması, dillerini dut yemiş bülbüller gibi yutmaları vahameti normalleştirmektedir maalesef...
Özellikle son Gezi olaylarıyla ilgili: Yahudi, Ermeni ve Rum isen, Gezi eylemlerinde aktif rol almanızı anlayışla karşılıyoruz. Lütfen soyunuzu araştırın diyen, İst. Yıldız Teknik Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Ahmet Atan'ı ; (…) Gezi, Dinsiz, Ermeni ve Sarhoşların işi (19.10.2013 Radikal Gazetesi) diyen Rotterdam İslam Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ahmet Akgündüz izledi.
Sonra 78 Maraş olaylarını Aleviler ve Ermeniler yaptılar, şimdiki Gezi olaylarında da bunlar var. Nerede devletin istikrarına olumlu / olumsuz etki eden bir musibet varsa bunlar yer alıyor diye ağzından (affedin gaz yerine) bu sözleri çıkaran, K.Maraş Sütçü İmam Üniversitesi’nden Prof. Ahmet Eycil izledi (25.11. 2013 Hürriyet--Ahmet Hakan)
Bu üç profesörün (bilim adamı) açıklamalarında Anadolu'nun Sünni-Müslüman olmayan halklara yönelik açık küstahlık ve nankörlük ifadesi varsa da bu hukuken suç değil, en çok söz sahibinin terbiyesi ve ahlakıyla ilgilidir; ama kin, hakaret ve hele nefret var, işte bu ulusal ve uluslararası alanda net suçtur.
Zira bu sözler, özellikle Cumhuriyet’in kuruluşunda, top yekûn aileleri, ebeveynleri, soylarının hayatları, sağlıkları, mal varlıkları, onurları ama en önemlisi hayalleri ve hele geleceklerinin pahasına, en büyük katkıda (!!!) bulunan halkları derinden yaralamaktadır. Ve tabii, Rakel Dink’in dediği gibi tamamen masum-melek gibi doğanları birer potansiyel canavar haline getirmek için çok tehlikeli ve suç yaratacak teşvik ve tetikçiliktir.
Bugüne kadar, ne bu sözleri sarf edenlerden, ne de onların bağlı bulunduğu kurumlardan, ne Üniversite rektörlüklerinden, mesela YÖK'ten, haklarında herhangi bir işlem veya disiplin soruşturması açılacağına dair herhangi bir açıklama yapılmış olduğu duyulmadı.
Sanırız, bu kurumlardan birer tepki-yanıt beklemeye hakkı var, bu güzel ülkenin, hukuka saygılı ve herhangi ama özellikle nefret suçuna ortak olmak istemeyen güzel insanlarının…
Sessizlik ve Suskunluk, insanca dik durmanın diğer bir şeklidir bizce…
Suskunluk dilsiz olmak değildir asla, çünkü suskunluk ve sessizlik çok şey anlatır…
Sözlerin anlatamadıklarını haykırır aslında, bir kaçış değildir, söz ve birçok şeylerden çok fazlasıdır suskunluk.
Bazen acıları paylaşmaktır, bazen yanlış-çarpıtılmış bilgiler, haksız suçlamalar, kızgınlıklar, nefret ve hakaretlere karşı durmanın bir göstergesidir ve daha nice şeyler içerir.
Suskunluğun içinde, kısacası insanca dik durmanın, doğru olmanın, mağdurun yanında durmanın, sevgi tohumları ekmenin, vicdanlara seslenmenin en asil halidir suskunluk bir yerde.
Kısacası, sessiz bir çığlıktır suskunluk...
Nerede olursak olalım, içinde - ait olduğumuz topluma, yürüdüğümüz topraklara iz bırakmak için yaşarken, acılarımızı içimize gömmek; onları sağduyu - vicdan sahibi insanlarla paylaşıp yaşamak, varlığımızı korumak ve sevgi-kardeşliğin tohumlarını atabilmek demektir.
Çağdaş dünyamızda temel bir hak olan kınama hakkımızı kullanarak; halklar arasında ayırımcı, dışlayıcı, ötekileştirici, hor gören duygular doğuran, kışkırtan, nefret - kin tohumları eken söz ve davranışları sessiz suskunluk ile şiddetle kınıyoruz.
Yolu hoşgörü ve sağduyudan geçen herkesi, bu kınama kampanyasına imza vererek katılmaya ve destek vermeye davet ediyoruz.