28 Şubat 2013

Ermeni, Rum, Yahudi liderler, Erdoğan'a son kez bir jest yaptılar aslında...

Angela Merkel ve Recep Tayyip Erdoğan ile görüşen Ermeni, Rum ve Yahudi liderler, ‘misafir’ karşısında, Sayın Erdoğan’ı bizce ‘son defa’ olarak zora sokmak istemediler

Angela Merkel ve Recep Tayyip Erdoğan ile görüşen Ermeni, Rum ve Yahudi liderler, ‘misafirkarşısında, Sayın Erdoğan’ı bizceson defaolarak zora sokmak istemediler. Süryaniler artık sabredemezlerdi ve… Mor Gabriel skandalı sonunda patladı!

Almanya Başbakanı, Sayın Angela Merkel, 25 Şubat Pazartesi günü Ankara temasları çerçevesinde Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile Türkiye’de yaşayan değişik dinlere ait vatandaşların ruhani temsilcileriyle görüştü. Bu kabulde, Ermeni Katolik Cemaati, Süryani Kadim Kilisesi İstanbul Metropoliti ve Ermeni Protestan Kilisesi temsil edilmemişlerdi(!).

Toplantıya Rum Ortodoks Ekümenik Patriği (Başbakanımız ‘Ecdadımız ‘Ekümenik’ sıfatını kullanmış, bizde mahzur görmeyiz’ demişti) Bartholomeos; Ermeni Havari Kilisesi Patrik Genel Vekili, Aram Ateşyan; Mardin Süryani Kadim Mor Gabriel Manastırı Metropoliti, Samuel Aktaş; Süryani Katolik Kilisesi Patrik Vekili Yusuf Sağ; Türkiye Protestan Kiliseler Derneği Y.K. Üyesi Umut Şahin ve Ankara Müftüsü Hakkı Özer katıldılar.

Ermeni Havari, Rum Ortodoks ve Yahudi liderler, normal şartlarda hiç ama hiç sahip olmamaları gereken, temel insan haklarının ihlâlleri sonucu hâsıl olan birçok sorunlarının çözümünün hukuki süreçlerinin haddinden fazla gecikmiş olmasına rağmen, Erdoğan’a duydukları şahsi sempati ve güvenlerinden dolayı, bir kez daha dişlerini sıkıp, şikâyet emaresi göstermediler. Aslında, başka bir ortamda, başka şartlarda zemin buldukları takdirde (Bknz. Milliyet’te Pelin Batu’nun Bartholomeos Hz ile yaptığı söyleşi) söyleyecekleri çok şey vardı ama Erdoğan’a son kez bir şans daha verdiler.

Mardin’deki, en ufak bir abartma yapmadan söylüyoruz, dünyaca evet dünyaca tanınmış, tam 1600 yıllık, dile kolay, Süryani Kadim yani Ortodoksların muhteşem merkezi sayılan Mor Gabriel Manastırı’nın yok Orman ve Arazi davaları yok şu veya bu bürokratik davalar yüzünden Süryanilerin elinden kayıp gitmesi söz konusu, düşüne biliyor musunuz?

Tüyler ürperten durumda, artık verecek kredileri kalmamış Süryani Ortodokslar, Mor Gabriel Manastırı’nın yetkili kişisi, Sayın Samuel Aktaş aracılığıyla, olabilecek en kibar lisanla durumu arz etmişler ve şaşkına dönen Merkel sorular sormaya başlayıp da, işin özü vahametiyle anlaşılınca, salt bu konu konuşulur olmuş ve ortam iyice elektriklenmiş.

Okyanus'u geçeken, deniz bile değil, gölde boğulmak mı?

Cumhuriyet tarihinin en köklü atılımı, Başbakan’ın da adını altın harflerle yazdıracak ‘Diyalog süreci’ adım-adım yaşanırken, millet nefesini tutmuş her dinden vatandaşlar ellerini havaya kaldırıp Aman Ya Rabb’im, sakın bir provokasyon olmasın diye dua ediyor… Üstelik bir de Cumhuriyet tarihinde Yeşilköy ve Adalar’da ilk kez Süryani Kadim kiliseleri kurabilmeleri için gereken alt yapıların hazırlandığı bir dönemde, 1600 yıllık ve sadece Süryanilerin ve Türkiye’nin de değil, bütün insanlığın mirası olmuş Mor Gabriel gibi bir abidenin heba olması, bizzat yeni sıkıntılara davet değil midir?

Kısacası, okyanusu geçerken, deniz bile değil, gölde mi boğulacağız?  O övündüğümüz ecdada sahip olmuş, o yedi düvele meydan okumuş Osmanlı’nın mirasçısı Türkiye’ye, hele onun şimdiki Başbakanı mı göz yumacak buna?

Nedir bu Mor Gabriel meselesi?

5000 yıldan beri bu coğrafyada yaşayan ve Hıristiyanlığı kabul ettikten sonra, III. Antakya Patriği Mor Ignatıos Nurani tarafından Süryani ismini alan Aramiler’in; M.S. 397 yılında eski adı Kartmin yeni adı Yayvantepe köyü yakınlarında kurulan Mor Gabriel Manastır’ı, 1600 yılı aşan tarihi ile dünyanın en eski faal manastırlarından biridir.

2008 yılında Manastır’ın bölgesinde, devletin aniden ‘tapulama-kadastro’ çalışmalarının başlaması ile Mor Gabriyel Manastırı Vakfı ile Maliye Hazinesi Orman İdaresi ve komşu köylerle yaşanan sorunlar, yargıya taşınıyor ama şu ana kadar sonuç alınamıyor.

Aslında bu sorunlar,  Yayvandere, Eğlence ve Çandarlı köylerinin muhtarları tarafından Mardin İl Jandarma alay Komutanlığı ve Midyat Cumhuriyet Başsavcılığı’na yapılan bazı (…) ihbarlarla başlıyor Jandarma ve Savcılık, böylece arka arkaya davalar açıyor.

Vesayet’i yok etmesinden önceki uygulamaya, AK Parti şimdi izin mi verecek?

Maliye Hazinesi, 12 parselden oluşan 244 dönümlük manastır arazisi için 2008’de yapılan kadastral çalışmaya göre 29.01.2009’da Midyat Kadastro Mahkemesi’nde dava açıyor.

Mahkeme 1936 beyannamesinde olan, Tahrir Kanunu’na göre vergileri ödenmiş arazinin, yerel bilirkişi-tanıkların beyanınca 24.06.2009 tarihinde aldığı kararla Mor Gabriyel Manastırı Vakfı’na ait olduğuna hüküm veriyor, hazinenin açtığı davayı reddediyor.

Maliye hazinesi temyiz ile Yargıtay dosyadaki delilleri yok sayarak Midyat Kadastro Mahkemesi’nin kararını bozuyor.

Manastır Vakfı, Yargıtay’a başvurup düzeltmek istiyor, Yargıtay 20. Hukuk Dairesi 28.06.2011 tarihinde reddediyor. Yargıtay, kararında (…) Kadastro kanununa göre belgeye dayanmadan araziler üzerinde fiili hâkimiyete dayalı kadastro çalışmalarında kişiler adına en çok 100 dönüm taşınmaz mal tescil edebileceğini gerekçe gösteriyor.

Oysa Midyat Kadastro Mahkemesi’nde yapılan yargılama sürecinde dava konusu mallar üzerinde mülkiyet hakları belgeleyen çok önemli iki belge sunuluyor.

Bunlardan biri Azınlık Vakıfları’ndan istenen 1936 Beyannamesi’nde 17.07.1935 tarihinde 20 parça susuz tarla, 2 bağ ve 2 kuyu olarak belirtilmiş, ayrıca 01.09.1937 tarihli Arazi Tahrir Kanunu uyarınca verilen arazi tahrir yani arazi vergisi.

Yargıtay söz konusu iki belgeyi de yok sayarak karar veriyor..

Midyat Kadastro Mahkemesi yeniden yapılan yargılama sonucu 10.10.2011 tarihinde, daha önce aldığı karara direnme kararı alıyor Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 13.06.2012 tarihinde yerel mahkemenin direnme kararını bozuyor, böylece Mor Gabriyel Vakfı’nın söz konusu arazi üzerindeki mülkiyet hakkı ortadan kalkıyor.

Şimdi gelelim zurnanın zırt dediği yere… İnsanın isyan edesi gelir hani!

Yargıtay bu kararı verirken AHİM kararlarına aldırış etmeden 08.05.1976 tarihli Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, Müslüman olmayan T.C. vatandaşlarını, Türk olmayan vatandaşlar (!!!) olarak tanımlayan karara atıfta bulunuyor.  Yargıtay, dava ile ilgili bilirkişilerin 1930 ait kişilerin söylediği duyumları yaşlarından dolayı kabul etmiyor.

Radikal gazetesine göre ise Sayın Başbakanımız bu duruma (…) Orman konusuyla ilgili bir şey yapamayız. Hazine ile ilgili olsa bir çözüm yolu bulmaya çalışırdık gibi bir cümle sarf etmiş ki, bırakın kabul etmeyi, anlaşılacak şey değil…

Irkçılık, ayırımcılık anlamında milliyetçiliği ayaklar altına aldıklarını söyleyen Hükümet ve Başbakan’ın hâlâ beş bin yıldır bu topraklarda yaşayan vatandaşlarımızı Türk olmayan vatandaşlar gibi, utanç verici kıstaslarla idare eden yargıya kurban mı edeceğiz?

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

16'ncı Altın Kayısı Festivali'nde Türk asıllı yönetmen ve Türkçe filmler de ödül aldı

Ermenistan Başbakanlığın ödülü, bizim ‘GAIFF Sinema’yı Kalkındırma Platformu’, Ermenistan’dan Datev Hagopyan’ın ‘Tagart (Tuzak)’ filmine takdim edildi…

Ve "iyi ki var" dediğimiz 16'ncı Yerevan Altın Kayısı Film Festivali'nin sonuna geldik...

Güzel, eğlenceli, değişik yani yeknesaklıktan kurtaran ama belirli bir düzene ve disipline alışkın özellikle yabancı konuklar için biraz yorucu ve yıpratıcı ama ‘araziye uymaya çalışıyor’ insanlar, ne de olsa kayısı ülkesi… 

‘Azerbaycan Filmi’ derken

İnsanlığın unuttuğu ulvi değerleri, günümüzde inatla yaşatan Malakanlar!

"
"