31 Mayıs 2014

İslam düşmanlarının saldırılarına karşı çığlık mı atalım?

Siz hiç nefretin gözünün içine baktınız mı?

Siz hiç nefretin gözünün içine baktınız mı? Sizi hiç tanımayan birisinin apansızın teninizin renginden ötürü, üstünüzdeki bir dini sembolden ötürü, ya da elinizdeki pasaportun üstündeki hilalden ötürü sizle nefret ve kin dolu bakışlarıyla kitlendiğini hissettiniz mi? Yıllarca tek başına ay yıldızlı pasaportunda onlarca Ortadoğu ülkesinin damgası, vizesi ve belgeleriyle dolaşmış bir kadın olarak, nefret benim gözlerimin içine baktı Avrupa’nın çeşitli şehirlerinde. Son 10 yılda yaşlanan beyaz ve Hristiyan Avrupa Topluluğunun içinde onları taşıyan genç, göçmen nüfusun giderek daha görünürlük kazandığını ve ekonomik sistemin zayıflamasıyla genç ve orta yaşlılarda yine neo-nazi, aşırı milliyetçilik, ama en önemlisi yabancı düşmanlığının genişlediğini gözlemliyoruz. Son Avrupa Parlamento seçimleri, ne acıdır ki, Danimarka, Finlandiya, Fransa’dan, Yunanistan’a kadar pek çok Avrupa Birliği üyesi ülkede yabancı düşmanı platformlarla seçime giren partilerin marjinal olmaktan çıkıp, azınlık partisi olduklarını kanıtladı. Yani uç noktada denebilecek partiler için ciddi ölçüde oy kazanıp merkeze yaklaştılar, haliyle merkez de onların söylemlerini yavaş yavaş sahipleniyor.

Sadece sözler diyebilirsiniz… Elbette insanların nefret etme hakkı var, ve hatta bence nefret söylemi hakları da var. Fakat bu nefret söyleminin ne zaman nasıl şiddete dönüştüğünü iyi anlamamız gerekiyor. Yani bu sözler kimler tarafından söyleniyor? Marine le Pen gibi kitleleri toplayabilecek bir kişi tarafından söyleniyorsa çok daha önemli. Siyasi liderlerin söylemleri zamanla kabul edilebilen normları belirler. Bir toplumda sürekli en tepeden nefret söylemi tekrarlanıyorsa, bu toplumda nefret kanıksanmış, kabullenmiş olma yolundadır. Nefret söyleminin kontrolsüz artışı, ardından şiddeti getirir. Önce karşınızdaki grubu değersiz gösterip, onlara fiziksel zarar vermenin kabullenebilir olduğunu işlersiniz, sonrasında da şiddet gelir. Sıradanlaşır nefret ve şiddet. Almanya’da kaç Türk aile saldırıya uğradı? Fransa’da kaç Cezayirli dövüldü? Yunanistan’da kaç Afrikalı göçmen polisin gözlerinin önünde ölesiye hırpalandı? Musevi olmak, Semitik olmak, koyu derili olmak, Müslüman olmak, aksanlı konuşmak, sakallı olmak, başında örtü ya da kipa olması, boynunda Davud’un yıldızı ya da elinde tesbih olması…. Nefret etmek için neden çok…

Avrupa’daki ırkçı hareketler kendiliğinden yok olmayacak kadar gelişmiş durumda. Başbakan Erdoğan son Almanya gezisinde “Avrupa içinde yükselen ırkçılığın panzehiri Türkiye olacaktır” dediler. Bence çok kıymetli bir cümle bu. Ancak nasıl diye sormadan edemiyor insan. Çünkü bu nefret artık uç noktada bir küçük grubun hareketi değil… Anımsayın le Pen değildi helal et Fransa’da çok konuşuluyor buyuran, bilhassa Nicholas Sarkozy idi. Çünkü ayrımcılık, dışlama, nefret, kin ve hatta şiddet kanıksanıyor Avrupa’da.

Yeniden Başbakanın güzel cümlesine dönelim, “Türkiye bu yükselen ırkçılığa panzehir olacaktır”, olmalıdır. Ve lakin nasıl? Avrupa’da pek çok farklı şehirde ırkçılığı çalışmış birisi olarak mesela Musevi kuruluşlar, özellikle ADL (Anti-Defamation League), World Jewish Congress (Dünya Yahudi Kongresi) uzun soluklu ciddi çabalar içindeler Avrupa’daki anti-Semitik hareketlere karşı. Ancak Türkiye ne yapıyor? Yıllarca Almanya’da “Döner Cinayetleri” diye oldukça saygısız bir şekilde anılan ırkçı cinayetlerin tekrarlanmaması için Türkiye’nin politikası nedir? Bunu öğrenmek için soruyorum. Türkiye’nin yurt dışında devlet eliyle uzanan en önemli 2 kurumu var, ikisi de Başbakanlık altında: Diyanet İşleri ve Yurtdışı Türkleri.  Diyanet İşlerinin misyonunda yurt dışında İslam nefretiyle savaşmak, bu konuda duyarlılığı arttırmak farklı gruplara ulaşmak var mı?

Bunun yanısıra yeni kurulmuş olan Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı var. Web sitesine, Twitter hesabına bakınız. Ben baktım, oldukça aktif bir kurum. Türkiye’deki yabancı öğrencilere, sivil toplum örgütlerine de el uzatıyor. Ancak önceliğimiz Yurtdışında yaşayan Türk vatandaşlarıdır diyor. Avrupa’daki en büyük göçmen ya da yabancı nüfus Türk asıllı olduğu için elbette Avrupada son derece aktif bir kurum. Haksızlık etmek istemem, belki bu yazıya cevap gelir hep beraber öğreniriz, ve lakin benim kamuya açık bilgilerden gözlemlediğim kadarıyla ne İslamiyet nefretiyle ne de yabancı nefretiyle (Türk nefreti de diyebilirsiniz) baş etmek için hiçbir programları yok. Web sitesindeki aktiviteleri Türkleri bir araya getirip Türk kültürünün, dilinin önemini irdelemek. Bu programlar çok güzel ve eğlenceli gözüküyor, fakat nasıl panzehir olmaya yarayacaklar anlayabilmiş değilim.

Nefrete karşı sadece yasal koruma yeterli değildir. Gece yatağında masum uyuyan kara saçlı Türk, Kürt, Mısırlı, Etiyopyalı çocukları ateşe veren kişi bunun kanuna aykırı olduğunun farkında degil mi? Domuz-eti olmayan menüleri okullardan kaldıran le Pen’in davranışı laiklikle açıklanabilir mi? ya da maddi kaygılarla?  Türkiye Avrupa’nın farklı guruplarına ulaşmak, onların İslamiyet’ten korkmasını azaltmak, Türklerle kaynaşmasını sağlamak için ne yapıyor? Ayrıca Avrupa'daki ırkçı, İslam düşmanı gurupların söylem ve eylemlerinin, sosyal medya üzerinden ya da diğer ağlarla yayılmasını gözlemlemek, bunları dünyaya ifşa etmek gerekmez mi? Irkçılıkla mücadele eden kaç uluslararası kurumla ortaklaşa çalışıyoruz?

Nedir stratejimiz? Türkçe öğrenin tavsiyesini yıllardır tekrarlıyor Başbakan, tabii öğrenin.  Zira Yurtdışı Türkleri Başkanlığının web sayfası sadece Türkçe… Nefreti çalışmadan, azaltmadan yurtdışındaki Türkleri nasıl koruyacaksınız? Onların da mı çığlık atmayı öğrenmesi gerek?

Yazarın Diğer Yazıları

Eyyy sevgili eskimeyen aşklar için HDP vardır!

Ayrıldıkları sevgililerini arayıp ikna eden AKP’li sayısına bakmamız icap edebilir mi?

İdeolojik halay çekelim mi? HDP'ye oy vermeniz için 6 neden

Beyaz Türkler, Demirtaş’a Cumhurbaşkanlığı için oy verdiler, ve şimdi de daha büyük rakamlarda HDP'ye oy verecekler

Menderes Sendromu ya da thanatophobia

Çocuklarımız kefenle dolaşmanın cesaret göstergesi olmadığı bir dünyayı hak etmiyor mu?

"
"