Bir süredir sanal ortamda konuştuğum pek çok kıymetli dostla tanışma fırsatım oldu. Bir tanesi bana çok zor bir soru sordu. “Milliyetçiyim demekten neden bu kadar imtina ediyorsunuz, neden bu korku.” Uzun zamandır kendi kendime içimde sakladığım sorunun apansızın karşımda durması beni zorladı. Neden korkuyordum? Türk bayrağı tweetini RT ettiğim için faşist olarak yaftalandığım, MHP’nin seçimlerdeki etkisi izlenmelidir, söylemi değişiyor dediğim için kafatasçı ilan edildiğim için mi? Belki de benim milliyetliğim illa ki bir başkasının hakkının üstünde görülmek olarak algılandığı için.
“Bunca yıllık Aleviyim” diye kara mizah tweeti atan dostu on-on beş tweet ile terbiye etmeye kalkan trollerden mi başlayalım nereden başlayalım kimlikleri yok etme savaşlarını? Bir yandan birbirimizi tanımak isterken bir diğer yandan da her tür farklılığı hasır altına itmeye çalışıyoruz farkındasınız değil mi?
Yüzyıllardır bu topraklarda bir yandan farklılıklarımız hazinemiz söylemi bir yandan da farklı olan her kimliği örseleme, gizleme ve hatta yok etme telaşındayız… Çünkü tek kimlik içinde homojen bir toplum olursak bölünemeyiz gibi bir yalanı büyüttük belleğimizde yıllardır. Öyle ya Irak’ta şu üç meşhur kimlik olmasaydı bölünebilirler miydi?
Oysa, farklılıklar olmadan insanoğlu var olamaz. İki kardeş bile, aynı anne babadan doğmuş aynı maddi manevi koşullarda, aynı ırk, din, dil, okul çerçevesinde yetişmiş insanlar bile, birden bire uçurumlarla ayrılabilirler. Birisi farklı bir ideolojiye, farklı bir cinsel eğilime geçiş yapabilir ve aralarına dünyalar girebilir. Bu bizim seçimimiz… Vejeteryenlikten, komünistliğe, farklı bir ırka mensup olmaktan, ateistliğe dek kimlik çok ince dilimlenebilecek bir sakız misali… her zaman biraz daha inceleştirmek mümkün o dilimleri… yani bu işin sonu yok….
Bu toprakları Musevilerden, Hristiyanlardan, Selefilerden, Atheistlerden, solculardan, sağcılardan “temizleyebilirsiniz” ama yine de başka farklılıklar çıkacak… Belki sorun birlik ve beraberliği tek kimlikte görmeye çalışmakta. İmkansızı istiyoruz çünkü… Bunun yerine insanların, grupların istediklerini dillendirmelerine açık ve özgür bir pazar yerinde herkesin kendisini istediği gibi ifade etmesine izin versek… Her yeri döğmeli, kulağı küpeli, kafası takkeli, yüzü peçeli diye insanlardan korkmasak… Yani, elbette farklı gruplar diğerlerinin varoluşuna şiddet içeren eylemlerle engel olmaya çalışıyorlarsa bu farklıdır, ancak insanların sadece kendilerini ilgilendiren giyim kuşamları, saçları, küpeleri, inançları, ibadetleri bizleri bu kadar ürkütmemeli.
İnsanoğlu yaşadıkça ayırımcılık hiç bitmeyecek, bu ayırımcılığın boyutu onemli.Bir adım öteye gitmek öte tarafı görmek, dokunmak zorundayız. Hepimizin içinde farklı kimlikler var… Türkiye’de yanyana gelmeyecek kimliklerin yurtdışında çok yakın dost, iş arkadaşı, komşu olduğunu görünce insan şunu anlıyor, aslında herşey bizim seçimlerimiz ve kararlarımızla mümkün…… Nefret edebilirsiniz… ama nefretten ötürü saldırmamalı, başkasının yaşam alanine daraltmamalısınız…çünkü ayrımcılık her zaman kendi içinden beşler ve öcünü alır…
Birlik ve beraberlik için birbirimize benzemekten ziyade, birbirimize saygı ve ihtiyaç duymamız gerekli… Çünkü tek tip insan masalı Kül Kedisinin kurtuluşu misali bu dünyada namümkün….