Bir varmış bir yokmuş,
Olympia (Olimpiya) adında bir kent varmış.
Bu kent şimdiki Yunanistan'ın Peloponez diyarında Elis ilinde bir kutsal bir yermiş. Burada baş tanrı Zeus'un tapınağında görev yapan rahipler yaşarmış. Rahipler fildişi ve altın süslemeler ile bezeli dev Zeus heykeline taparlarmış. O kadar güzelmiş ki bu heykel, Antik Dünyanın 7 harikasından biri olarak kabul edilirmiş. Bu kutsal kente dokunulmazmış, her kente aynı mesafede dururmuş rahipler. Hatta savaşlar sırasında savaşçılar, rahipler tarafından korunacakları bilir, bu kente sığınırlarmış.
İşte bu kentte, MÖ 776. yılda bir yarışma düzenlenmeye başlanmış.
Ve, olimpiyatların öyküsü de böylece başlamış.
Bugünlerde gözümüz, kulağımız Tokyo'da.
Sağımız solumuz öyle kara haberlerle çevrili ki, oradan gelen güzel haberlerle mutlu bir soluk alabiliyoruz ancak.
Antik Olimpiyat Oyunları, baş tanrı- Yunan tanrı ve tanrıçalarının babası olarak kabul edilen- Zeus'un onuruna yapılan bir dini festivalin parçasıydı. Sporcular, batıda İspanya ve doğuda Karadeniz'e kadar uzanan Yunan dünyasının şehir devletlerinin erkek yurttaşlarıydı; aynı dini inançları paylaşıyor ve aynı dili konuşuyorlardı.
Aslında hem edebi hem de arkeolojik kanıtlar, oyunların Olympia'da bu tarihten çok daha önce, belki de MÖ 10. veya 9. yüzyıl kadar erken bir tarihte var olabileceğini düşündürmektedir. Bunun nedeni de, Olympia'da bazıları MÖ 9. yüzyıla tarihlenebilecek bir dizi bronz tripod bulunması ve bu tripodların aslında bazı erken etkinlikler için ödül olabileceğinin düşünülmesi.
Günümüzde kabul edilen resmi başlangıç tarihi, MÖ 776. Elis kentinden bir aşçı olan Koroibos'un 600 fit (182,88 metre) uzunluğunda bir kısa mesafe koşusu olan stadion yarışını kazanması bilinen ilk kayıttır. Koşu, bazı kaynaklara göre, ilk 13 Olimpiyat oyununda veya MÖ 724'e kadar oyunların tek atletik etkinliğiydi. Sonrasında atlama, fırlatma ile boks, güreş ve bunların bir tür karışımı olan pankrasyon ve araba yarışları da yer aldı. MS 2. yüzyılda her gün 40.000 seyirci stadyumu doldururdu. Dışarıda da en az bu kadar bir kalabalık satış yapmak üzere yerlerini alırdı. Olimpiyatlar, MÖ 776'dan itibaren, neredeyse 12 yüzyıl boyunca her dört yılda bir Olympia'da yapıldı. Nerdeyse diyorum, MÖ 80. yılda Roma'lı General Sulla Olimpiyatları Roma'ya taşıdı. Ancak onun ölümünden hemen sonra doğduğu kente yeniden döndü.
René Goscinny ve Albert Uderzo'nun metin ve çizimlerinde hayat bulan bir karakter olan Asteriks de sanırım "Asteriks Olimpiyatlarda" macerasını bu dönemde yaşamış olmalı. Öykü MÖ 50'li yıllarda geçer. Bu macerada Sezar'ın favorisi "Atletus Kompletus1" yenilse de, sorun olmamış. Çünkü olimpiyatlar ilk andan itibaren farklı kentlerden gelen atletler arasındaki uygarca barışçıl bir rekabetin örneğini oluşturmuştur. Söylenene göre, Yunan şehir devletleri arasında kavgalar ve savaşların eksik olmadığı bir dönemde, stadion yarışı olarak başlanılan olimpiyat oyunlarına savaşın alternatifi olması için bir kahin ilham vermiş. Bu ilham, yüzyıllardır farklı coğrafyalardan insanları barış içinde bir araya getirmek için işe yaramış görünüyor.
Olimpiyatlar, MÖ 776'dan MS 261 yılına kadarki dönemde, 1000 yıldan fazla süre ile düzenlenmiş. Bu tarihten sonra kaydın olmaması o dönemdeki barbar akınlarına dayandırılıyor. Olympia kenti bu dönemde yüksek duvarlarla çevrilmiş. Oyunlar, bu yüksek duvarların içinde küçük ölçekte de olsa sürmüş olsa gerek. Çünkü Zeus adına yapılıyordu, baş tanrının onurlandırılmasından vazgeçilemezdi.
MS 391'de Roma İmparatoru I. Theodoslus Hıristiyanlığı kabul edince, tüm pagan inanışlar ve onların geleneklerine de savaş açtı. MS 395'te Zeus heykeli Konstantinapol'e (İstanbul) taşındı ve sonraki yıllarda büyük bir yangında zarar gördü. Adaşından sonra, II. Theodoslus da pagan inanışları ile ilgili tavrı sürdürdü, pagan kentlerini yerle bir etti. Buna bir de, MS 420. yıldan sonraki Doğu Alman kabilelerinin yıkıcı akınları eklenince, yarışmacıların körüklü nefesleri ve seyircilerin coşkulu sesleri sustu.
Bu suskunluk, modern olimpiyatların kurucusu Pierre de Coubettin'in tüm dünyayı yeniden olimpiyatlara çağıran sesi ile bozuldu. Tarihin garip bir cilvesi, ona ilham veren de o dönemde Olympia kentinde arkeolojik kazılar yapan Alman arkeologların buluntuları oldu. Fikri 1894 yılında ortaya attı.
İlk modern Olimpiyatlar 1896'da Yunanistan'ın Atina kentinde yapıldı. Bundan sonrakilerin ise Antik Dönemde olduğu gibi her dört yılda bir, ama başka bir kentte gerçekleştirilmesine karar verildi. Oyunlarının kent devletlerine dayanan köklerinden olsa gerek, bugün de modern olimpiyatlar bir ülkeye değil de, bir kente verilir; o kentin adıyla anılır.
Olimpiyat halkalarını da Pierre de Coubettin tasarladı. 1913'te. İlk tasarlandığında 1896, 1900, 1904, 1908 ve 1912 olimpiyatlarına atıf yaptığı söylenir. Ama bugün bu halkaların beş kıtayı temsil ettiği ve bazılarına göre ek olarak, halkaların renklerinin de bu kıtalardaki ülkelerin bayraklarında yer alan renkler olduğu kabul edilir.
Olimpiyat Yemini ise 1920'de tanıtıldı. Sporcular yeminde, ''Olimpiyat Oyunları'nda ülkemin şerefi ve sporun zaferi için kurallara uyarak dürüst yarışacağımıza ve gerçek sportmenlik ruhu içinde mücadele edeceğimize and içeriz'' derler.
Olimpiyat meşalesi veya Olimpiyat Ateşi fikri ilk olarak Amsterdam'daki 1928 Olimpiyat Oyunlarında ortaya atıldı. Antik Olimpiyat Oyunlarında böyle bir uygulama yokmuş. Modern olimpiyat meşalesi rölesi ilk olarak Berlin'deki 1936 Olimpiyat Oyunlarında kuruldu. Aslında bu seremoninin kökleri yine Atina'da düzenlenen atletizm festivallerine dayanıyor. Bu ateş ile kentin koruyucusu Tanrıça Hestia onurlandırılıyor.
Olimpiyatlar, modern dönemde bu yılkine kadar üç kez ertelenmiştir. 1916 yılında Birinci Dünya Savaşı, 1940 ve 1944'de de İkinci Dünya Savaşı nedeniyle. 2020 olimpiyatları da COVID-19 Pandemisi nedeni ile bir salgın hastalık nedeniyle ertelenen ilk olimpiyat. Geçtiğimiz Cuma günü seyircisiz olarak gerçekleştirilen görkemli bir törenle kapılarını açtı. Ancak, yarışlar bu kez biraz sönük geçiyor; daha da önemlisi oyunlarla ilişkili toplam vaka sayısı da yükseliyor.
Biz de hem kendi hem diğer ülkelerin sporcuları ile ilgili gelişmeleri dikkatle izlemeye çalışıyoruz.
Orada, Anadolu'nun kızları, oğulları var.
Yarışan arabanın sahibi olmadıkça olimpiyatlarda adları bile yer alamayan kadınların, Olympia'da benzer bir etkinlik yaptıkları pek bilinmez. Aslında Olympia hem Zeus hem de Hera ile bağlantılı bir merkezdi. Kadınların yarıştığı Heraia adlı oyunlara da ev sahipliği yapardı.
Olympia'da, Zeus Tapınağı'ndan çok da uzakta olmayan bir Hera Tapınağı bulunuyordu. Tanrıçaya adanmış Antik Heraean Oyunları veya Heraia, kadın atletizm yarışmasının ilk resmi oyunlarıydı. Pausanias, MS 2. yüzyıldaki Heraia sırasında kadınların erkeklerin koştuğu stadyumda yarıştığını anlatır. Yaş gruplarına göre sınıflanan bir tür koşu yarışı olan bu etkinlik Hera'ya adanmış bir tür kutsal görev olarak kabul edilirmiş.
Bugün kadınlar olimpiyatlarda yer alıyorlar elbette. Tokyo'da ülkemiz adına yarışan kadın sporcularımız var.
Bence onlarınki de kutsal bir görev.
Kadın sporcularımız Atamızın ve Cumhuriyetimiz temel değerlerinin birer kanıtı olarak oradalar.
Onlar, Atatürk'ün çocukları, Cumhuriyet'in kadınları.
Mina Urgan ne demişti anılarında2:
"Ben tarafsız değilim. Açık seçik taraf tutuyorum. Yobazlığa karşıyım, ırkçılığa karşıyım, gericiliğe karşıyım. İnsanın sömürülmesine ve savaşa karşıyım…"
Ben de tarafsız değilim.
Sevgili Kaptan Eda Erdem Dündar, takım arkadaşlarına selam söyle, lütfen.
Onların tarafındayım.
Bu kadınların yeşerdiği Cumhuriyetin tarafındayım.
1 Başucu kitabım olmayı sürdüren bu seri Olcay Kunal'ın harika çevrisi ile beni hep gülümsetir. Remzi Kitapevinin birebir baskısının da hakkını teslim etmeliyim.
2 Mina Urgan Bir Dinozorun Anıları. Yapı Kredi Yayınları.
Kaynaklar
- https://www.penn.museum/sites/olympics/olympicorigins.shtml
- https://www.history.com/topics/sports/olympic-games
- https://eaglesanddragonspublishing.com/heraia-the-games-of-the-goddess-hera/
- https://olympics.com/ioc/pierre-de-coubertin