Efsaneye göre, Argos kralının Nehir Tanrıçası Inachus’dan dünyalar güzeli bir kızı vardır. İo isimli bu kız tanrıça Hera’nın rahibesidir. Baş tanrı Zeus, bir gün onu görür ve aklı başından gider. İo baş tanrının yaklaşmalarından çaresizce kaçmaya çalışır. Ama Zeus’tur karşısındaki; bulut şeklini alır ve İo’yu sarar.
Zeus, karısı Hera’nın kıskançlığını bildiğinden İo’yu korumak ister. Onu ineğe dönüştürür. Ama Hera bir kez kuşkulanmıştır. İneği kendine ister; ret edemez Zeus. Hera, İo’yu Heraion'daki tapınağında bulunan bir zeytin ağacına bağlar ve başına da nöbetçi olarak Argus Panoptes’i diker. Argus yüz gözü olan bir köpektir. Gözlerinden biri uyurken diğerlerinden biri mutlaka açıktır. Zeus’un yaklaşmasına izin vermez.
Zeus, bir kez daha zeki ve hızlı Hermes’i görevlendirir. Hermes, uyku tanrısı Hypnos’tan büyülü haşhaş çiçekleri alır. Bir yandan öyküler anlatır Argus’a bir yandan da haşhaş çiçeklerini yerleştirdiği kavalını çalarak yüz gözünü birer birer uyutur. Nihayet tüm gözler kapandığında, onu öldürür. İo serbesttir.
Hera olanları öğrenince çılgına döner. Çok sevdiği köpeği öldürülmüştür. Onun anısını onurlandırmak için köpeğin yüz gözünü alıp, sembolü de olan çok sevdiği başka bir hayvanın, tavus kuşunu tüylerine serpiştirir.
Şimdi sıra İo’ya gelmiştir. Düşünür ve bir ineği en rahatsız edecek şeyi bulur. Ona bir at sineğini musallat eder. İo kaçar, at sineği onu bulur ve ısırır. Böyle böyle dolaşır durur. Bir deniz geçer, adı verilir; İyon (Ionian) denizi olarak anılır o deniz sonrasında. Bir su yolunda kendini serin sulara atar, karşıya çıkar. O zamandan beri bu yol, Eski Yunan dilinde inek anlamındaki boûs ve geçit anlamındaki poros sözcüklerinin birleşimiyle “İnek geçiş”i anlamını taşıyan Bosphorus (Boğaziçi) olarak anılır.
İo, her geçtiği yerde söylence bırakır.
Yine bu söylencelerden birinde at sineğinden kurtulmak isterken sağa sola salladığı boynuzu ile kara parçalarının içinde bir yer açar ve buraya deniz dolar. Günümüzün Haliç’idir oluşan.
Haliç sözcüğü, Arapça bir kökenden geliyor. “Gelgit olayının belirgin olduğu yerlerde, bu olaydan doğan akıntıların etki yaptığı kıyılarda akarsu ağızlarının huni biçiminde genişlemiş durumu” olarak tanımlanıyor. Bakarsanız haritalara bir boynuz gibi içeri uzanıyor gerçekten de.
Bazıları Altın Boynuz olarak adlandırılmasını da yine İo’ya dayandırır. İo’nun Zeus’tan doğan çocuklarından biri Keroessa’dır. Keroessa’ın deniz tanrısı Poseidon’dan olan çocuğunun ismi ise Byzas. İşte bu çocuk yani, Byzas, Bizansa adını da verecek olan kurucudur. Byzas, annesini onurlandırarak bu bölgenin adını, “keros” yani “boynuz”a olarak adlandırmıştır. Naturalis Historia isimli tarihteki ilk ansiklopediyi yazan Büyük Plinius, boynuz sözcüğü başlı başına bereket sembolü olduğundan bu adın verildiğinden bahseder. Bu denizde palamutlar oynaşırmış eskiden, uzanıp elle yakalanacak kadar bolmuş. İşte bu yüzden sonraları bir de bu zenginliği ifade edecek şekilde “Altın” eklenmiş ve “Altın Boynuz” adı günümüze ulaşmış.
Haliç’te denizin kenarında, durmuş bu söylenceleri hatırlamaya çalışıyorum.
Deniz nihayet yeniden iyot kokuyor.
Tarihi Haliç Tersane alanının büyük bir yenilenme projesi ile İstanbul muhteşem bir mekân kazanmış. Soluduğunuz hem temiz deniz havası hem de kentin en eski öyküleri.
Tam da bunların ortasında Comtemporary İstanbul ise inadına çağdaş, yenilikçi ve bir o kadar da kışkırtıcı.
Çağdaş sanat günümüzün tün sorunlarını görünür kılmak için orada sanki. Çevre sorunları, sürdürülebilirlik, yalnızlık, kadına şiddet bir şekilde vücut buluyor eserlerde. Sonsuz olasılıklar olduğunu görüyorsunuz anlatım çeşitliliğinde.
Çağdaş sanatın aldığı yepyeni biçimlerle sanatın E.H. Gombrich’in söylediği gibi “Sonu olmayan bir öykü” olduğunun bir kez daha farkına varıyorum.
Bu haliyle etkinliğe sadece bir sergi, Tersaneye de sadece bir sergileme alanı demek haksızlık olur. Mekânın kendisini eserlerinin bir uzantısı olarak kullanan küratörlerle restore edilmiş binalar da birer sanat eserine dönüşmüş. Bu dönüşüm ziyaretçilerin yaşam alanlarına da taşınmış.
Tersane ve Comtemporary birbirine çok yakışmış.
Ve her ikisi bir vücut olarak İstanbul’a.
1Gaius Plinius Secundus Maior
Kaynakça:
- Erk Acarer. %100 İstanbul: Tarih, Mekân ve Sırlar. İnkılâp Kitabevi.2009.
- Necdet Sakaoğlu. 8500 Yıllık tarihiyle İstanbul: Dünyanın en eski şehri. NTV Tarih.2011.
- https://www.tersaneistanbul.com.tr/tr
- https://www.contemporaryistanbul.com/tr/