28 Ocak 2013

Dar Ayakkabıyla Yaşayanlar

Açlık başlayınca sırasıyla glikojen, yağ ve protein depoları tüketilir,sonra kan basıncı düşer,nabız yavaşlar, deri gitgide kuru, soğuk ve solgun hale gelir

Açlık başlayınca sırasıyla glikojen, yağ ve protein depoları tüketilir,sonra kan basıncı düşer,nabız yavaşlar, deri gitgide kuru, soğuk ve solgun hale gelir. Yeterli sıvı alımı yoksa kişi hayatını birkaç günde kaybeder. Peki insan ölmeye yattığında toprak yiyerek hayatta kalabilir mi? Mineral açıdan zengin toprak, hücrelerini diri tutmaya yarayabilir mi?

Özelleştirme nedeniyle kapatılan bir ayakkabı fabrikasının her yerine bombalar yerleştirerek açlık grevine başlayan beş işçi düşünün. Yedi gündür ağızlarına tek lokma koymamışlar. Seslerini duyan, dertlerini dinleyen yok. Onlar göz ardı edilenler, dar ayakkabıyla yaşamak zorunda kalanlar, emeğin sömürüsüne karşı YETER diye bağıranlar.

Bu direnişi bir medya malzemesine dönüştürmek isteyen medya patronu “ Benim Numaram Kazanacak” adlı bir yarışma teklifiyle beş işçiyle görüşür. Grevi tüm dünya an be an izleyecek, teker teker ölümlerine şahit olacak ,hayatta kalan kişiye ödül olarak para, ev ve araba verilecektir.

Duşan Kovaçeviç’in yazdığı “ Dar Ayakkabıyla Yaşamak” adlı oyunu, yazarın sabık yapıtlarını dasahneye koyan Nurullah Tuncer yönetmiş( Profesyonel hariç) .  İntiharın Genel Provası ve Buluşma Yeri’nden sonra Dar Ayakkabıyla Yaşamak üçlemenin son oyunu.

Nurullah Tuncer Buluşma Yeri’ndeki şenlik havasının, İntiharın Genel Provası’ndaki ilginç sahne düzeninin aksine daha tekdüze, ritmi düzensiz fakat ışığın bir oyuncuya dönüştüğü garip  bir dramaturgi kullanmış.Ağır başlayan oyun birden şahlanıyor, zirve yaptıktan sonra 1 Mayıs marşı yerine 23 Nisan rondunun  söylendiği alelade bir final sahnesiyle nihayete eriyor. Halbuki oyunu seyrettikten sonra metni okuduğumda , Bilge Emin’in çevirisinden memnun olmakla beraber, metnin sunduğu ritmin sahnede yakalanamadığı kanaatine vardım. Metin görsel cambazlıklarla dolu, daha akışkan, geçişleri daha hızlı bir düzlemde hareket ederken ,oyunmetne nazaran  iç karartıcı, kapalı ve durağan.

İlk perdede sahne fabrika olarak kullanılmış, ikinci perdede ise aynı dekor stüdyoya dönüşüyor. Çift yönlü algıyla hoş bir şaşırtmaca. Medyanın tüm duyguları ucuzlatmak suretiyle yaşamın gerçekliklerinden para kazandığı bir dünyada insan olabilmenin tek hazinesini, vicdanın sesinin susmamasını sağlayan biricik erdemi, onuru satılığa çıkarması oyunun ana damarı. Öyle ki açlık grevindeki işçileri dirençli, isyankar değil bedbin ve bezgin göstermeyi tercih eden yazar aslında medyanın hakikati nasıl gülünç hale getirdiği üzerinde daha fazla duruyor.

Tankut Yıldız’ın seslendirdiği şarkılar oyunu rehavetten kurtarmış, ikinci perde birinciye nazaran çok daha renkli ve akıcı zaten.Oliver Josifovski farklı filmlerden ve dönemlerden şarkılar seçmiş, oyunun enerjisini yükseltmiş.  Kovaçeviç oyunlarında tiradlar meşhurdur. Grev sözcüsünün monologları oyunun kırılma noktalarını temsil ediyor, metnin tepe noktasını oluşturuyor.  Yok edin insanın insana kulluğunu, demişti Nazım. İşte öyle oturuveriyor bazı cümleler içinize.

Oyunculardan Tankut Yıldız ve Bora Seçkin ve Nihat Alpteki’yi daha fazla beğenerek seyrettim. Gamze Kuş’un tasarladığı kostümler karakterlerin sahnedeki varlık nedenlerini vurgulamakta oldukça başarılı.

Gösteri ve gözetim toplumunda yaşıyoruz herbirimiz. Duygular pazarlama stratejilerine göre şekil alıyor. Gelecek, şimdinin paranoyasıyla tanzim ediliyor. Mahremiyet ise medyanın tekelinde artık. Dar ayakkabıyla yaşamak zorunda kalanların yaşamı birer gösteri nesnesine dönüştürülüyor. Ölümden nemalanan bir medyanın sağır edici gürültüsüyle kendi sesimize yabancılaştık. Gerçeğin sürekli yeniden kurgulandığı bir dünyada kendimizi prova etmekten yorgun düştük. Televizyonu putlaştıran bir kültür çağından geçiyoruz. Ayakkabımız sıkıyor, üstelik farkında bile değiliz artık.

İşte tam da böyle bir zamanda “ Dar Ayakkabıyla Yaşamak” evde oturup televizyon izlemektense Şehir Tiyatrolarına gidip görülmesi  gereken bir oyun. Dar ayakkabılarından kurtulmak isteyenler için elbette.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Doç. Dr. Hakan Yurdanur: Sokak köpeklerini vahşi, saldırgan oldukları için değil, sermayeye kâr sağlamadıkları için istenmiyorlar

Belediyelere tek laf edilmiyor. Kısırlaştırma ve diğer tedbirleri almadıkları için hiçbir cezai müdahalede bulunulmuyor. Çözümü öldürmede bulan vahşi bir tablo var önümüzde

"Biz engelliler devletin üzerine yükmüşüz gibi gösterilmemeliyiz, öyle algılanmamalıyız"

"Siyasetçiler ve toplum biz engellileri azınlık olarak görüyor. Ama azımsanmaması gereken bir çoğunluğun sesi olmak istiyoruz"

Soykırım demeniz için daha ne olması gerekiyor?

Soykırımın korkunçluğu sadece özneleri değil onların kimliklerini de yok etmesidir, gelecekleri kadar geçmişlerini de ellerinden almasıdır, yaslarını tutacak kimse bırakmamasıdır

"
"