Tasarımcılar, tasarladıkları ürünlerdeki malzeme tercihleri ile plastik kullanımı konusunda en büyük yaptırımı uygulayabilecek grubun başında geliyor. Dünya üzerinde plastik atıkları azaltmak veya bunları farklı bir biçimde yeniden üretim döngüsüne kazandırmak için şimdiye kadar pek çok tasarım girişimi gerçekleştirildi
Yeni yılın yeni haftası tasarım mesleğini de ilgilendiren iki önemli gündem ile geldi: biri çevre, diğeri teknoloji ile ilgili. Bu konuların her ikisi de tasarım mesleğinin bilekten bağlı olduğu, özellikle son dönemde tasarımın en çok bulaşdığı alanlar.
Plastik torbanın artık ücretli olması büyük kıyamet kopardı. İnsan değişim sevmiyor; kendince direnç gösteriyor. Konu öyle farklı boyutları ile yankı bulmaya devam ediyor ki, merakla izlememek mümkün değil. Magazinsel gündemi bir kenara bırakıp büyük resmi görebilseydik belki daha verimli olabilirdi ilgili tartışmalar. Bizler için küçük, çevre için büyük bir hamle olan bu kararı almakta geç bile kaldık.
Öncelikle ajandanıza not etmenizi dilerim. Son dokuz yıldır her 3 Temmuz günü, tüm dünyada “plastik poşetsiz gün” (plastic bag free day) olarak kutlanıyor. Bu konudaki farkındalığı yaratmak için, büyük market zincirleri ve çevreye duyarlı tüketiciler yılda tek bir gün olsun sadece kağıt ve kumaş çantaları kullanıyorlar.
Yok olmuyor, yok ediyor!
Çeşitli verilere göre, bir kişinin tek bir plastik torbayı kullanımı ortalama 25 dakika sürüyor. Buna karşılık bu torba doğada asla yok olmuyor ve yaklaşık 500-800 yıl kadar daha dünya üzerinde yer almaya devam ediyor. Bu yok olmayan atığın çoğunlukla ömrünü sonlandırdığı yer denizler; bu da hepimizin farklı fotoğraf karelerinden anımsayabileceği üzere kuşlardan balinalara ve başka deniz canlılarını tehdit eden, soylarının tükenmesini hızlandıran bir faktör…
Denizde bulunan atıkların yüzde 80’i plastik. Dünya üzerinde her dakikada bir milyon plastik torba tüketildiğine dair bir veri daha var. Bu materyal sadece denizlerden değil topraktan da besin zincirine karışıyor ve hepimize zarar veriyor. Bunlar ve daha fazlası, plastik atıklar hakkında kolayca ulaşılabilecek temel bilgiler; herkesin bu zararlı döngüyü minimize etmek üzere kişisel olarak alabileceği önemler var. Bilinçle sağlanamayan duyarlılığın çeşitli kurallarla sağlanmasında da sözkonusu çevresel sürdürülebilirlik olduğunda, bana göre bir mahzur yok.
Tasarımcılar, tasarladıkları ürünlerdeki malzeme tercihleri ile plastik kullanımı konusunda en büyük yaptırımı uygulayabilecek grubun başında geliyor, bir tür arabulucu pozisyonundalar denilebilir. Dünya üzerinde plastik atıkları azaltmak ve /veya bunları farklı bir biçimde yeniden üretim döngüsüne kazandırmak için şimdiye kadar pek çok tasarım girişimi gerçekleştirildi.
2015 yılında Adidas ile okyanus atıklarından plastik hammadesi oluşturan Parley arasında sağlanan işbirliği sayesinde üretilen Ultra BOOST x isimli spor ayakkabı, ünlü moda tasarımcısı Stella Mc Cartney imzası taşıyordu. Tasarımcı, ayakkabının 2017’de yapılan lansmanında, özellikle moda endüstrisinin çevresel sağlık adına, eğer isterse (!) büyük bir dönüştürücü güç oluşturabileceğine dikkat çekmişti.
Sadece plastik torbalar değil; plastik su şişeleri de yukarıda bahsettiğim çevresel zarardan sorumlu. Yapılar bir araştırma Amerika’da her yıl 30 milyon plastik su şişesi atığı oluştuğunu gösteriyor. Bu sorunlu tüketimi daha “sorumlu” hale getirmek üzere, şu anda 5000 Starbucks şubesinden ulaşılabileceğiniz Soma X Parley su şişeleri tasarlanmış. Son derece sade, şık bir biçimde yapılmış bu şişe cam gövdesi, silikon kılıfı ve bambu kapağı ile sokakta, ofiste veya yolda kullanabileceğiniz bir su şişesi. Soma, kendini su ve sağlık ekseninde yüceltmiş bir marka. Markanın her bir ürününden sağlanan gelirin büyük kısmı da yine su ile ilgili projelere aktarılıyor. Bu projeler, temiz suya ulaşamayan insanlara en demokratik haklarından biri olan temiz suya ulaşım için destek vermekten, okyanus canlılarının soylarının korunmasına kadar uzanıyor.
Plastikten “deniz sandalyesi” ve lambalar
Tasarımcıların dünyadaki plastik atıklara yönelik gerçekleştirdikleri en esaslı eylemlerden biri, biraz daha eski bir tarihte 2011 yılında Japon Azusa Murakami ve İngiliz Alexander Groves’un ortaklığı ile kurulmuş olan tasarım ofisi Studio Swine’in “Sea Chair” (deniz sandalyesi) isimli tasarımıydı.
İkili, kendi yaşam alanlarındaki kıyılardan topladıkları plastik atıkları eriterek bir tabure tasarladılar .Bu taburenin belki estetiği değil ama hikayesi büyük ilgi çekti; o günden bu yana ikili çok sayıda ödüle layık görüldü, önde gelen sergilere katıldı ve önemli yayınlarda yer aldı. Bu hareket herhangi bir tasarım stüdyosunun, tasarımı ile üne kavuşmasından öte, insanların, özellikle de tasarım dünyasının bu atık sorunu ile yüzleşmesine ön ayak olan bir popülerleşme örneği idi.
Geçtiğimiz zaman içerisinde bu sandalyenin, denizde seyreden bir teknede basitçe üretilmesini sağlayan bir aparat da geliştirildi; böylece okyanusta plastik atıkları toplayıp, hemen oracıkta bu atıklardan bir tabure üretmek mümkün kılındı. Bu yapım hikâyesinin anlatıldığı şu film, ( https://vimeo.com/59218897 ) Cannes film festivalinde de ödüle layık görüldü.
Bir başka tasarımcı Alvaro Catalan de Ocon ise, geri dönüştürülemeyen ve etrafa atılan plastik şişelerden elde edilen iplerle üretilen aydınlatma ürünleri tasarlıyor. Bu projeyi herhangi bir diğerinden ayıran özelliği, Colombiya, Etiyopya, Şili gibi bölgelerde, tamamen el imalatında ustalaşmış topluluklar ile yürütülen kolektif bir çalışma olması. Bir başka deyişle bu proje atık plastikleri yeniden kullanıma kazandırırken, diğer yandan yerel halklara da istihdam sağlıyor. Müthiş renkleri ve desenleri ile son yıllarda tüm dünyaya yayılan bu lambaların yapımını gösteren filmi buradan izleyebilirsiniz:
Plastik torba konusuna dönecek olursak, aslında konunun bu torbaların ücretli olması olmadığını, çevresel sorunların başında gelen plastik atıklara yönelik bir bilinç hareketi olduğunu görmemiz gerek. Plastik poşetin kaç TL olduğunun hiç önemi yok; çünkü aslında yapmamız gereken yanımızda taşıyacağımız basit bir file veya bez çantayı kullanma alışkanlığımızı geri kazanmak.
İnsanlık “satın al-kullan-at” şımarıklığından vazgeçmedikçe dünyamız pek de gün yüzü göremeyecek gibi.