29 Eylül 2019

Oslo Mimarlık Trienali'nin düşündürdükleri

Trienalin bu yılki konusu: Küçülmenin Mimarlığı/Architecture of Degrowth

2000 yılından bu yana her üç yılda bir gerçekleştirilen Oslo Mimarlık Trienali, 26 Eylül'de kapılarını açtı. Geçtiğimiz 19 yıl içerisinde gerçekleşen ilk altı etkinliği ile kendini sürekli geliştiren bu etkinlik, yeni açılan yedinci edisyonu ile mimarlık ve tasarım dünyası için oldukça etkili ve önemli olan yerini, iddialı bir biçimde korumaya devam ediyor. Trienalin bu yılki konusu: Küçülmenin Mimarlığı/Architecture of Degrowth.

Bu kavramsal çerçeve "Yeter!" sloganı ile sunuluyor. Etkinliğin geçtiğimiz yıl yapılan açık çağrısında değinilen konu, yüzyıllardır bir zenginleşme ve refah düzeyini artması olarak görülen ekonomik büyümenin aslında bir limitinin olduğu ve artık o limite yaklaştığımız gerçeği idi. Atıkların yönetimi, okyanusların ve atmosferin atıklarla, zehirli gazlarla kirlenmesi, bu kirliliğin canlıların yaşamlarına, iklime olan etkileri ve bunların yan etkileri ile aslında ekonomik gelişimin pek de zenginlik ve refah olmadığı vurgulanıyordu bu çağrıda. Aksine insanlar arasındaki eşitlik, sağlık ve barınma gereksinimleri gibi konular, dünya ekonomik olarak büyüdükçe daha da sorunlu hale gelmişti ve artık bu büyüme açıkça yaşam kalitesini, refahını ve mutluluğunu arttırmıyordu. Alışıldık dünya düzeni yeni dönemde tamamen geçersiz kaldı. Artık maddiyatla ve para ile ölçümlenemez unsurlar, belli ki daha değerli.

Trienalin bu açık çağrı metni aslında bugünlerde izlenebilen sanat etkinliği İstanbul Bienali'nin de 7. Kıta isimli kavramsal çerçevesinin temelini oluşturuyor. Dünyanın dört bir yanında yediden yetmişe aktivistler, sanatçılar ve tasarımcılar insanlığın dikkatini çekmeye çalışıyor bu yaşamsal konuda.

Kapılarını çok yeni açan Oslo Mimarlık Trienali de ekonomik büyümeye meydan okuyacak alternatif bir mimarlık arayışının içinde olduğunu beyan ediyor.


INTERROBANG

Çalışmaları, mimarlık, kamusal sanat ve yazın dünyasında yoğunlaşan bir ekip olan Interrobang'in kurucuları Maria Smith, Matthew Dalziel, Phineas Harper, Cecilie Sachs Olsen ve asistan George Kafka bu trienalin küratörlüğünü üstlendi.

Tüm dünya küresel iklim sorunları ile baş başayken sistemlerin yarattığı eşitsizlik, aralarındaki uçurum gittikçe artan gelir ve hak dağılımı gibi sorunlar ve mimarlık pratiğinin bütün bu sorunlara nasıl bir çözüm sunabileceği küratörlerin kendine dert edindiği ana meseleler.

İlgili projeleri Kütüphane, Tiyatro, Oyun alanı ve Akademi bölümlerinde, bu bölümlerin asıl anlamları ile eşleşmiş bir biçimde sunuyor küratöryel yaklaşım. Örneğin Akademi, tartışmalar için zemin sunan bir platform, adaletsizlik ve ötekileştirme için bir savaşım alanıdır deniyor bu bölüm tanımlanırken. Tiyatro seven insanların, her zaman gerçek dünyadan farklı bir dünya idealini içinde yaşatabilen insanlar olduğundan dem vuruluyor ve "Tiyatro hayal gücünün merkezidir" deniyor.


OAT 2019, "hepimiz hayal ediyor olmalıyız" performansı

Kütüphaneler, fikirlerin, paylaşımın kutlandığı, malın demokratikleştiği ve herkesin yararına, ulaşılabilir bir varlık haline geldiği (de-commodification) yer olarak tanımlanıyor. Oyun alanı olarak tanımlanan bölgede ise, sunulan projeler ve katılımcılar, kamusal alanın sınırlarını zorlamaya, kendi varoluşlarından gelen iç güdülerle, sistemin dayatmadığı bir kent hayalini canlandırmaya yönlendiriliyor.

Örneğin performatif sanat merkezi Metis'in geçtiğimiz yıl Londra'da sunduğu Geleceğin Fabrikası (The Factory of Future) Oslo Mimarlık Trienali'nin de bir parçası. İzleyicilerin katılımcı olarak kendi seslerini duyurabildiği bu etkinlik içerisinde insanların söz konusu problemler karşısında çözüm olarak düşünebildikleri tüm ütopyalar, hayaller ve fikirler dinleniyor; kaydediliyor. Geleceği senaryolaştırma metodu kullanarak, tasarım ve mimarlığın nasıl sürdürülebilir bir ekonomi, sosyal yaşam ve çevre yaratabileceğini araştırıyorlar. Bunu yaparken de performans sanatlarından yararlanıyorlar. Proje, toplumun özellikle yerel yönetimlerle arasındaki duvarları yıkmayı, yaşamlarımız üzerinde söz sahibi olan kurum ve kuruluşların bizlere yakınlaşmasını, empati kurabilmesini sağlıyor. Londra'daki etkinliğin filmine şuradan ulaşabilirsiniz:

Bir tür alternatif yaşam idealini hayal edebilmek, mevcut düzeni, sistemi ve bu sisteme ait tüm oyuncuları süzgeçten geçirmenizi gerektirir. Ciddi bir kritik ortamı yaratırsınız. Bu tür bir yaklaşımı cesurca sunabilmek tam bir bağımsızlık gerektirir. Oslo Mimarlık Trienali oldukça bağımsız bir oluşum , üstelik bunu yaparken hem yerel yönetimin hem de kentsel insiyatiflerin de katılımcılığını sağlamış güçlü bir yapı. Nasıl mı?

İlk kez Ulusal Norveçli Mimarlar Birliği tarafından ortaya çıkarılan bu etkinlik, 2009 yılında Oslo Mimarlık ve Tasarım Okulu, Norveç Tasarım ve Mimarlık merkezi, Oslo Mimarlık Birliği, Ulusal Mimarlık Müzesi ve Oslo Bölgesel İş Geliştirme Ofisi'nin de kendilerine katılması ile bir kar amacı gütmeyen oluşum statüsü olarak yürütülmeye başlandı. 2015 yılında, çember daha da genişleyerek, Futurebulit, Rom gibi, mimarlık ve kentsel tasarım alanındaki başka enstitülerin yanında Bergen Mimarlık Okulu, Norveç İç Mimarlar ve Mobilya Tasarımcıları Birliği, Peyzaj Tasarımcıları Birliği, Norveç Bilim ve Teknoloji Üniversitesi bu trienali oluşturan ekibe dahil oldu.


Kent kültürü ve mirası alanında 1800'lerden bu yana çalışan The Oslo Society etkinliklerinden biri

Bu dönemde bu oluşuma üye olan iki birim de dikkat çekici, birisi 1811 de kurulmuş olan The Oslo Society. Oslo'nun kentsel gelişimini ve kültürel mirasını kendine ana çalışma alanı olarak belirleyen bu özel üye kuruluşu halen özellikle kentlilerin kent kararlarına katılımı hakkında en köklü ve geçerli kuruluşlardan biri olarak varlığına devam ediyor. Trienali düzenleyen ekibe 2015 te katılan diğer dikkat çekici birim ise Oslo Belediyesi'nin planlama ve yapı ajansı.

Bu etkinliği düzenleyen birimleri tek tek aktarmam istememin sebebi, müzelerden üniversitelere, sivil insiyatiften meslek kuruluşlarına kadar çok çeşitli bir temsiliyetin ortaklaşa ve daimi çalışmasına dikkat çekebilmek. Tasarım alanlarında kolektif kültürden bahsederken, bugün hala çeşitli organizasyonlarımızın kapsayıcılığında , paydaşlara erişiminde türlü türlü sorunlar yaşandığını sanat, tasarım, moda, reklam, mimarlık dünyası gibi yaratıcı alanlarda gerçekleştirilen pek çok etkinliği yakından takip eden bir kişi olarak, görmekte pek zorluk çekmiyorum.


OAT 2019, Geleceğin Fabrikası

Diğer yandan bu birliktelik finansal güç için de önemli. Bu tür etkinliklerin içerik kararlarını ve bu içeriğin sunum kalitesini belirleyen en büyük faktörlerden biri sahip olduğu finansal güçtür. Trienalin ana bütçesi bu sözünü ettiğim birimlerin düzenli olarak havuza aktardığı finansmandan ve elbet devlet başta olmak üzere bağlı oldukları ağlardan sağladıkları fonlardan karşılanıyor. Bu ana bütçenin haricinde tüm projeler ve etkinlik sırasındaki katılımlar için sponsorlar devreye girebiliyor; katkı sağladıkları eser, proje veya alt etkinlik bazında özel şirketler veya bireyler de maddi destek sağladılarsa, o oranda bu etkinlik içerisinde yer alabiliyorlar. Bu yapı etkinliği sanki tek veya birkaç şirkete ait bir etkinlikmiş hissi vermekten bir adım uzaklaştırıyor ve tarafsız olarak konumluyor. Müzesinden üniversitesine, belediyesinden derneklerine kadar herkes iyi bir etkinlik için elini taşın altına maddi olarak koyuyor.

Bizde ise, gerçekleştirilen etkinlikler ve kültürel içerikler çoğunlukla üniversiteler, dernekler, vakıflar gibi enstitüler ile özel şirketler tarafından ortaya çıkıyor. Özel bir şirketin etkinlik yapmaktaki amacı kültürel birikimini genişletmek, mevcut kurumsal kültürünü ive zenginliğini hitap ettiği izleyici ile paylaşmak, reklam ve tanıtım faaliyetinde bulunmak, sosyal ve kurumsal insan ağını genişletmek.

Sivil ve kültürel oluşumlar ise benzer hedefleri toplumsal olarak daha büyük bir kitleye yaymayı hedefler; bu bağlamda yüksek ve değerli bir misyon üstlenirler. Bu noktada gerçekleştirilen etkinliğin bütçesi, gerekli insan kaynağı gibi faktörler de oldukça kapsamlıdır. Devlet tarafından kalkınma ajansları, çeşitli teşvik ve özel fonlar aracılığı sağlanan kaynaklar diğer ülkelere oranla ülkemizde yaşamsal olmasına karşılık oldukça kısıtlıdır. Bu alandaki boşluğu doldurmak üzere her zaman başta özel sektör olmak üzere farklı fonlama çalışmalarına gidilmektedir.

Bir sivil insiyatifin tek başına bir etkinliğin altından kalkabilmesi için sıklıkla maddi olmayan ama hizmet ve ürün sağlayan desteklere de başvurulur.

Tüm bu sistem içerisinde destek verenlerin destek miktarlarının yanında, sergileyeceği sahiplenme duygusu, kendilerini ifade ediş yöntemleri gibi sıralanabilecek çeşitli faktörler ortaya çıkan etkinliğin üzerinde hem etkinliğin kalitesi hem de izleyicinin algısı yönünde etkili olur.


2014 Chicago Mimarlık Bienali'nin sponsoru BP idi

Sanıyorum kimse bu düzen içerisinde zaman zaman sorunların yaşandığını inkar edemez. 2014 yılında BP (British Petrol) Şikago Mimarlık Bienali'nin sponsorluğunu üstlendiğinde kamunun tepkisi büyük olmuş, onlarca yazıda gerek organizasyonun gerekse şirketin tüm iplikleri pazara dökülmüştü.

Sanatta ve tasarımı da içeren yaratıcı endüstrilerde, dünyanın içinde bulunduğu büyük problemlerle paralel bir biçimde bir tür çuvaldızı kendine batırma, temizlenme, arınma hareketi uzun süredir artan bir ilgi ile devam ediyor. Yukarıda aktardığım denge içerisinde bu tür etkinliklere fon sağlayan özel ve sivil kurumlar, iyi niyetli bir geri verme (give back) psikolojisi içerisinde toplumsal faydaya odaklanabilirler; diğer yandan kendi markalarını konumlamak, kendi üretim, hizmet veya faaliyetlerini aklama aracı olarak bu türden bir girişimde de bulunabilirler. Bunun çok sayıdaki örneğini ülkemizde de yukarda bahsettiğim gibi diğer ülkelerdeki etkinliklerde de görebiliyoruz.

Sanat dünyasındaki hareketler ve eylemler son dönemde biraz daha tavizsiz bir hal aldı; ne de olsa sanat ve sanatçı tasarıma dayalı alanlarla kıyaslandığında daha bağımsız. New York'un New Museum'u, geçtiğimiz hafta Brooklyn'de bir etkinlik serisi düzenlemek istediğinde de semt sakinleri müzeyi mahallelerinden kovmaktan beter ettiler ve zengin kuruluşların göstermelik ve geçici ilgisini istemediklerini bağırdılar.


New Museum, New York

Sanatsal üretimin tüm bağımsızlığına karşılık, tasarım ve mimarlık gibi yüz yıllardır kapitalizmin içinden beslenmiş mesleklerin durumu biraz daha çetrefilli. Oslo Mimarlık Trienali gibi çok cesurca düşünülüp çok detaylı bir biçimde işlenmiş olsalar da, ifade edilen her istek, kurulan her alternatif mimarlık ideali, yüksek ironi duvarlarına çarpmaktan kurtulamaz gibi, ne dersiniz?

Yazarın Diğer Yazıları

Kavuşturan tasarım

Taksim Meydanı yarışması için gerçekleştirilen ve İBB TV’den de canlı olarak yayımlanan buluşma toplantısı kolektif tasarım adına atılabilecek en önemli ve gerçek adımlardan biriydi

İstanbul'dan Saskia Sassen ve Richard Sennett geçti

Sassen’e göre yapılaşmayı nihayetinde öğrendik; çünkü doğaya ve çevremize saygılı olmamız gerektiğini, insan odaklı olmanın kaçınılmaz olduğunu acı deneyimlerle idrak ettik. Artık bunu nasıl uyguladığımız önemli

Doğal afetler için tasarım

Telefonların çalışmadığı, internetin kesildiği, evimizin olmadığı, arabamıza atlayıp bir yere gidemediğimiz bir ortamda ne yapacağımıza dair bir fikrimiz var mı?