Woody Allen sinemasının seveni kadar sevmeyeni de vardır. Ben sevenlerdenim ve bana göre birçok filminde kendimiz ve hayatımız hakkında önemli değerlendirmelere yer verir. Örneğin "Maç Sayısı" filminde bir replik vardır, “İyi olmaktansa şanslı olmayı tercih ederim” der.
Bunu 1982 Dünya Kupası’nın Brezilya’sı da demeliydi. Birçoklarına göre tarihin en iyi takımı olarak gösterilen 1982 Brezilya kadrosu, en iyi olmakla en şanssız olmayı aynı anda yaşamayı başarmıştı.
2014 Dünya Kupası’na sayılı günler kala heyecan daha da artarken ve sıra 1982’ye gelmişken konuyu sadece İspanya’da oynanan kupanın Brezilyasına ve Paulo Rossi’nin İtalyasına ayıracağım.
Günümüzde Jose Mourinho’nun otobüslerini konuşurken, 1982’de darbe diktasından kurtulan İspanyollara doğan güneş olan Brezilya Milli Takımı’nın baş kahramanlarından Socrates, anlatmaya çalıştığımız takımı şöyle özetliyor.
“Bu takım, hayal gücü, idealizm ve şiirin birleşimi. İnsanlar onların hayallerini yansıttığımız için bizi izlemeye geliyorlar. Futbol sahasında güzellik, zaferlerden daha güzeldir!”
Dünyada var olan bütün güzelliklerin birleşimi olan 1982 Brezilya’nın baş kahramanları Zico, Socrates, Falcao…
Günümüzde “Ne sağcıyım, ne solcu futbolcuyum futbolcu” sözleri rağbet görürken, o yıllarda tıp fakültesini bitirmek ve felsefe doktorası yapmak gibi başarıları elde eden Socrates’in kaptanlığındaki Brezilya, İspanya’da darbeyle kırılan yürekleri ve fikirsiz kalmış beyinleri oynadıkları oyun sayesinde tıpla ve felsefeyle tedavi etmişti.
Sovyetler Birliği, İskoçya ve Yeni Zelanda ile aynı gruba düşen Brezilya, özellikle o yıllarda Liverpool’un iskeletini oluşturan Hansen, Sounness ve Dalglish’in sırtladığı İskoçlar karşısında futbol dersi vererek sahadan 4-1 galip ayrılıyordu. Son 5 yılda 3 kez Avrupa’nın en büyüğü olan Liverpool’un en büyüklerine karşı futbol dersi veren Brezilya, kapasitesini herkese gösteriyordu.
Gruptan lider çıkan Brezilya, İkinci Tur gruplarında Arjantin ve İtalya ile karşılıyor ve 1986’da kramponlarıyla İngilizleri okyanusa dökecek Diego Armando Maradona’nın kıskançlıktan kırmızı kart görmesini sağlıyor ve ardından İtalya’nın karşısına çıkıyordu. Yarı finale çıkmak için tek engel Paulo Rossi’nin İtalya’sı idi.
Dino Zoff’un kaptanlığında sahaya çıkan Baresi, Gentile ve Rossi gibi yıldızlara sahip olan İtalya, tıpkı Mourinho gibi toplu taşımayı tercih ediyordu! Otobüsle yarı finale seyahate çıkmayı hedefleyen Gök Mavililer, Rossi’nin 3 gol kaydettiği maçta Sambacılar 3-2 mağlup ederek amaçlarına ulaşıyorlardı.
5. dakikada Rossi’nin golüyle öne geçen İtalyanlara, çok geçmeden Doktor cevap veriyordu. Zoff’u kapattığı köşeden avlayan Doktor’un golüne yanıt yine aynı isimden geliyordu, Rossi! İkinci 45 dakikanın ortalarına doğru Falcao’nun hala akıllarda olan ve anlatılamayacak güzellikteki golü Brezilya’ya yarı finali getiriyordu. Bu skor gol futbol kurallarına göre Brezilya’ya yetiyordu ancak Brezilya kurallarına göre Tele Santana’ya ve onun oluşturduğu yeşil sahada şiir yazan Brezilya’ya yetmiyordu.
Bütün gücünü ve yeteneklerini kullanan Brezilya, İtalya’ya saldırıyor ama bir türlü 3. golü bulamıyordu. Çok geçmeden o aranılan gol geldi, bu gol İtalyanlardan geliyordu! Yine Rossi…
Şike yaptığı iddiasıyla 2 yılı aşkın süredir futboldan uzak tutulan Paulo Rossi, o yılların acısını Brezilya’dan çıkarıyor ve evet, şanslı olmak yine iyi olmayı mağlup ediyordu.
Brezilya’nın şanssızlığı ne miydi?
Kimine göre forvetinin Serginho olması, kimine göre savunmasında yer alan oyuncularının oyun zekasının Socrates ve Zico’nun kıvırcık saçları kadar saygı değer olmaması…
Bunu ben bilemem, kimse bilemez.
Bu konu hakkında söyleyebileceğim şey şudur, o futbolda bazı şeyler öldü.
Ölenlerin neler olduğunu anlamamız Maradona sayesinde 1990’a ertelendi ama emin olun ki kaybımız büyük, acımız ise çoktan kabuk bağladı.
Bu hikaye sonunda şanslı olmak ya da iyi olmak arasında bir seçim yapmak zorunda değiliz. Bunu yapamayız da zaten, sadece isteyebiliriz. Şanslı olmak mı, iyi olmak mı? Kimine göre konformist olmak ya da ortaya karakter koymak…
1982 Dünya Kupası’nı İtalya kazandı, şampiyon oldu. Peki niye herkes Socrates ve Zico’yu hatırlıyor?
1982 Dünya Kupası, bize bu sorunun cevabını öğretti, bu yüzden her zaman anılarımızda yaşayacak.