Bir sahilde dalgınca yürürken bir anda irkildim. Yerimden sıçradım denemez ama bir anda bir sahilde Orhan Gencebay’la karşılaşmak kimi olsa şaşırtırdı.
Orhan Gencebay, kırmızı bir fonun ortasında bir telefon firmasının tanıtımının yapıyordu; gülümsüyordu. Şöyle bir irkildikten sonra kendime gelerek bu yazın en “trend” konusu arabesk üzerine düşünmeye başladım.
Dışımdan beni yakan yaz sıcağında bütün ciddiyetimle, kültürel kodlarımdan akıp gelen o arabeskin iç nağmeleri üzerine de düşündüm; hatta birçok şarkıyı yeniden dinledim. Saatleri uygun seçmediğimden, bir süre ruhumda acıya dönük hasarlar oluşsa da, öğlen saatlerinde dinlemeye başlayınca bir akademisyen edasına bürünüp; “aslında şairin burada anlatmak istediği derin bir aşk” demeye başladım.
Belki de bu nedenle, arabesk müziği bir üretenin, bir dinleyenin ve bir de inceleyenin ayrı ayrı mercek altına alınması gereğine kanaat getirdim.
Kendimi mercek altına almadan önceki akademik merakım beni Meral Özbek’in arabesk üzerine çalışmalarına doğru yöneltti. Özbek, arabeski dönemler içinde inceliyor, kelimenin etimolojik kökenini anlattıktan sonra dönemlere ayırıyordu. Özbek, arabesk müziğin gelişimini neoliberal politikalarla beraber formüle ediyor ve şunu diyordu; “Arabeski yaratan ve besleyen kentli kitlelerin hesaba katılması gereken kültürel ve siyasi güçler haline gelmesiyle, ayrıca kültür sanayinin gelişmesiyle, bu kitlelerin kültürel ifade biçimleri gitgide ideolojik ve siyasal düzenin bir parçası haline geldi.”
Arabesk müzik ise ilk başlarda Batsın Bu Dünya tadındaki ideolojik sayılabilecek duruşundan ayrılarak çeşitli parçalara bölündü; taverna müziği çıktı mesela içinden devrimci arabesk çıktı, islamcı ve milliyetçi arabesk çeşitleri çıktı. Biz dinleyenler ise müziklerin hepsine arabesk dedik çıktık işin içinden.
Arabesk müziğin nasıl çıktığını Fatih Akın’ın “Köprüyü Geçerken” filminde Orhan Gencebay’ın kendisi çok net bir şekilde anlatır. Radyo dalgalarıyla gelen Arap etkisinin Batı standartları içinde reforme edilişi; bir bakışa göre de deforme edilişi.
Kimlik Müziği Orhan Tekelioğlu ise son makalesinde arabesk üzerine şunları söylüyordu: “varoştan doğan şehir kültürüyle karışarak melezleşen ve merkezileşmeye çalışan bir “kimlik müziği” olduğu söylenebilir.
Aslında, sosyolojik olarak hiçbir müzik zaten “soysuz” olarak nitelendirilemez, arabesk de doğuşundan itibaren hem “melez” hem de şehirlidir. Merkezi kültür elitlerinin bu müziği hedef alması, bu “kendiliğinden” oluşan müzikal sentezi düşman bellemesi, hem onu daha da popülerleştirdi hem de “siyasallaştırdı”. Radyoda ve daha sonra TV’deki yayın yasağıyla başlayan bu siyaseten men sürecinin yarattığı sonuç starların ve dinleyicinin mağduriyetidir.” Mağduriyet ise remikslerle yeniden hayat buldu.
Samsun’dan Büyük Şehri Yenmeye Gelmedim
“İstanbul, göstereceğim sana; sen mi büyüksün ben mi?” cümlesi çocukluğumuzda duyduğumuz “taşı toprağı altın” bir şehrin kasabadan doğru fethedilmesine dairdir. Piyasaya yeni çıkan birkaç CD ise arabeskin küllerinden yeniden doğduğunu veyahut post arabesk bir döneme geçildiğinin izlerini de gösterse de, arabeskin kendisini ne kadar yansıtır? Nostaljiye yönelik ticari bir eklemleme hali dışında nedir ki?
Ahmet Tulgar, Orhan Gencebay ile yaptığı bir söyleşide, sosyolojik olarak arabeskin yeniden üretilen koşullarda olup olmadığı sorusuna müzisyenin yanıtı nettir; “Ben Samsun’dan büyük şehri yenmeye gelmedim... Yani gariban bir insan, hiçbir şey bilmeyen bir insan büyük şehri yenmeye geliyor, varoşlarda bilmem ne oluyor. Hayır, benim hikâyemin bunlarla alakası katiyen yok ama şu var ki varoşlara gelen insanlar niye geldi? Karnını doyurmaya geldi.”
Karnını doyuran, melezleşen, Müslüm Gürses örneğinde “beyazlaşan” zaman zaman “merkezileşen” bir müzikten öte bir kültürdür arabesk. Bir içine bakarsınız yanarsınız, bir de dışına sıvanan sarı yaldızları kazırsınız.
Peki, Orhan Gencebay bir reklamda Özbek’in deyişiyle “sözüne güvenilir, hoşgörülü, aşağılanmaya, yoksulluğa karşı sesini yükselten yardımsever ağabey” i mi temsil eder artık? Yoksa merkez siyasetin sağ göbeğinde bir konumlandırmayı mı sever?
Post arabesk bir dönemde belki şu sorunun sorulma zamanı gelmiştir; “Beyler aslında neden söz ediyoruz?”
İlgili linkler: Köprüyü Geçmek/Orhan Gencebay:
http://bit.ly/cWroC8 Meral Özbek makale:
http://bit.ly/bFccRb Orhan Tekelioğlu makale:
http://bit.ly/8Y5W2U Orhan Gencebay ile Ahmet Tulgar söyleşisi:
http://bit.ly/dzk8Dr Hediye:
http://bit.ly/cAuAoE Bir doruk noktası ise:
http://bit.ly/9LIRQa