11 Temmuz 2011

16 Haziran 1948’den 2 Temmuz 1993’e

Bir kitap, bir süredir benimle beraber yolculuğa geliyor. Kapağına...


Bir kitap, bir süredir benimle beraber yolculuğa geliyor. Kapağına bakıyorum, içini açmaya ürküyorum.
2 Temmuz 1993’te Sivas Katliamı’nda öldürülen, edebiyat eleştirmeni Asım Bezirci’nin “Sabahattin Ali” üzerine yazdığı araştırma/eleştirme kitabı, ürktüğüm yolculuk arkadaşım. 1979 yılında, Gözlem Yayınları’ndan ikinci baskısını yapan kitap, babamın kitaplarının arasından, Bezirci’nin küçük ve bitişik nizam yazısı ve imzasıyla elime geçiyor, yıl 2011.
Ürkmem, Sabahattin Ali ve Asım Bezirci isimlerini yan yana bir kitabın üzerinde görünce derin bir üzüntüye kapılacak olmamdan. Üzüntüm, her ikisinin de derin bir tezgâhla öldürülmüş olmasından. Biri 1948 yılında diğeri de 1993
Asım Bezirci, Sabahattin Ali’nin edebiyat tarihimizdeki yeri için uzun incelemeler yapar,  romanlarını, hikâyelerini detay detay okur; eksikliklerini ve onu kalemini belirleyen özellikleri teker teker çıkarır.
Ancak önce hayatını, Ali’nin Türkiye’den kaçışını ve ölüm biçimini ele alır. Ölüm şekli, Ali Ertekin’in işlediği cinayet, dönemin sorgu yargıçlığına olayı anlatış biçimini, Bezirci detaylıca aktarır.

Kıvrık sayfa

Kitabı okumaya başladığımda, kıvrık bir sayfayı fark ettim. Çok önceden kıvrılmıştı.
Kıvrılan sayfada, 16 Haziran 1948 günü bir cesedin bulunduğunu, üzerinden çıkan kırık piponun, gözlüğün, dolma kalemin, yırtık not defterinin, spor ceketinin ve damalı pantolonun  içlerinde Aziz Nesin’in de bulunduğu bir gruba gösterildiğini yazılı. Bir de savcının şu sözleri: “Bir cinayetin üzerinde duruyoruz. Kovuşturmanın güvence altında yürütülebilmesi için, Sabahattin Ali’nin eşyasını gördüğünüzü, buradaki konuşmayı hiç kimseye söylemeyin…”

Öldürülüşü resmen açıklandıktan sonra ise, Bezirci’nin tanımlamasıyla “bütün burjuva basını en ağır karalamalar, sövgüler ve suçlamalarla Sabahattin Ali’ye saldırdı, onunla ilgili çirkin hikayeler uydurdu. Öylesine bir baskı, korku ve yılgı havası yaratıldı ki kimse Sabahattin Ali’yi savunmayı göze alamadı, gerçeği açıklayamadı…” 
Aziz Nesin, Rıfat Ilgaz, Abidin Nesimi, Saim Bağdallı ve Sabri Soran dönemin "Başdan" dergisiyle Bezirci'nin ifadesiyle "acı olaya yazılarıyla azbuçuk karşı çıkabilirler."

2 Temmuz 1993

2 Temmuz 1993’te Aziz Nesin’i hedef alan ve sayıları 15 bini bulan bir grup Madımak Oteli’ni sardı. 
Asım Bezirci, olaylar ilk başladığında, otel ilk sarıldığında, bir basın açıklaması yazıyordu; “…Bu etkinliğe, ülkemizin değerli sanatçıları ve şairleri ile uzman araştırmacı, yazar ve bilimcileri çağrışmıştır… Etkinliğin ikinci günü, programın devamının uygulanması, yasaları çiğneyen ve iki bin kadar olduğu tahmin edilen bir bağnazlar grubu tarafından engellenmiştir. .. daha sonra caddelerde “Şeytan Aziz, Sivas sana mezar olacak!” ve “Vali istifa!” diye bağırarak, tehditler savurarak yürümüş, “Şeriat isteriz!”, “Müslüman Türkiye!”, “Kurtuluş İslam’dadır” sloganlarıyla haykırmıştır. … Yukarıda özetlenen olayları şiddetle kınıyor ve gereğinin bir an önce yapılmasını bilgilerinize sunuyoruz.”

Bu basın açıklaması, Bezirci’nin son yazısı oldu.
Çıkarılan yangın bir katliama yol açtı. İçlerinde Asım Bezirci, Asaf Koçak, Hasret Gültekin, Nesimi Çimen, Behçet Aysan ile Metin Altıok ve adını burada sayamadığım 33 kişi yanarak can verdi.
Dava süreci 10 dakika süren temsili mahkemelerle sürüyor. 21 Haziran 2011’deki son duruşmada ise zamanaşımı talep edildi.

Sivas Katliamı ve Sessizlik Kıyımı

Metin Altıok’un kızı Zeynep Altıok Akatlı, olaydan 18 yıl sonra şunları söyledi: “ Lütfen Sivas’ta yaşanan vahşeti yazın, hatırlatın. Dava sürecinin önemli kırılma noktalarını takip edin, aktarın. Örgütsüz olduklarını söyleyerek ceza indirimi alanların örgütlü suçlara tanınan haktan yararlanmak için başvurmalarındaki çelişkiyi, Kaçakların iade istemlerinin Avrupa ülkelerinden doğru taleplerle yapılmayışının takipçisi olun, İnsanlık suçlarının zaman aşımına uğramasına direnin. Dünyada kabul görmüş uygulamalara emsal teşkil eden kararlara yer verin. Sivas katliamı sanıklarının avukatlarından kaçının milletvekili olduğunun bilançosuna dikkat çekin. Neden mağdur avukatlarının böylesi kariyer patlamaları yapmadıklarını düşündürün.” dedi.
Sivas Katliamı, uzun zamandır bir “sessizlik kıyımı” altında. “Marka değeriyle” lanse edilen otel kamulaştırıldı, kebabçı kapandı. Yerine öldürenlerin isimlerinin de “insanlık adına”  alındığı bir plaket dışında, olayın ne olduğunu hatırlatan hiçbir öğe yok.
Elbette bir de “teşekkür bekleyen” bir bakan var.

Sessizlik Kıyımı

Yolculuk arkadaşım “Sabahattin Ali” kitabının son sayfalarında uzun yıllar boyunca, Ali, “resmi” edebiyat tarihçilerince yok sayıldığını sorgular Bezirci. Şunları söyler:  “Edebiyat tarihleri nesnel tutumla, demokratik anlayışla, bilimsel yöntemle yazılmıyordu. Sanatçılara sınıfsal çıkarların belirlediği bir gizli sansür uygulanıyordu….Öyleyse, neydi suçu? 1948’den önce basılmış edebiyat tarihlerinde niçin adına rastlanmıyordu Sabahattin Ali’nin? Onların da dışında bırakılmak, Fransızların deyimiyle bir çeşit “sessizlik kıyımı”na uğramak için ne yapmıştı?” 

Ali’nin suçunu Bezirci şöyle yorumlar: “Sabahattin Ali, “çilekeş halkının”, “cefakeş milletinin ve memleketinin” durumunu yalın ve çarpıcı bir anlatımla, temiz ve duru bir dille yansıtmaya kalkışmıştı. Örtbas edilmeye çalışılan birtakım acı gerçekleri namusluca gün ışığına çıkarmış, yaralara cesaretle parmak basmıştı.”

Sivas…

Sivas Katliamı'nda Aziz Nesin’i katliamın baş sorumlusu koltuğuna oturtup, “tahrikçi” hükmünü ona verenlerin kaydı hem hafızalarımızda hem de gazetelerin köşelerinde duruyor.
33 kişinin yanına çakılan plakette öldürenler en ön sırada yer alıyor.
Asım Bezirci’nin altını çizdiği, Sabahattin Ali öldürüldüğünde verilen tepki aynen bu değil miydi? 
Belleğimizi devlet yazamayacak.
Bugün bildiğimiz tek şey bu.

Notlar 

Yıldırım Türker, 1993 yılında medyanın verdiği tepkiyi geçtiğimiz hafta gözler önüne serdi.    
Zeynep Altıok Akatlı, siyaseten sorgulanması gereken noktaları sorguladı ve sordu “Sizin hiç babanız yandı mı?”  

Birgün yazarı, şair Onur Caymaz ise, sanık avukatlarının bugün nerede olduğunu yazdı.  

Alıntılar:

Orhan Tüleylioğlu, “Yüreklerimiz Hala Yangın Yeri: Sivas 2 Temmuz 1993”, um:ag yayınları, 2010. (sayfa 84)
Asım Bezirci, “Sabahattin Ali”, Gözlem Yayınları, 1979. (sayfa 52-203

Yazarın Diğer Yazıları

Cumhuriyet’ten um:ag’a

Vakıf kurulduğunda ilk amaç, babamın gazetecilik anlayışını gelecek nesillere yaymak için bir eğitim modeli geliştirmekti.

Uğur Mumcu’nun ardından; dün ve bugün...

Her ırkçı ve şoven duygu, bir başka şoven ve ırkçı düşüncenin düşman kardeşidir

Çünkü yanan bilir

Ülkenin yeniden kendi eski dosyalarını açıp kendi geçmişiyle yüzleşmesi gerekiyor. Bastırılan her olay, misliyle günümüze geri geliyor.

"
"