Yaygın halk kitleleri tarafında demokrasi ve adalet özleminin yüksek sesle dile getirildiği bu günlerde, hükümetin ürktüğü ve sert önlemlerle korkutma yoluna başvurmuş olduğu açıkça görülüyor.
Yüzlerce gencin gözaltına alınması ve daha da ötesi tutuklanması kabul edilebilir bir davranış değil. Bu gözaltılar sırasında kolluk kuvvetlerinin aşırı şiddete başvuruyor olması durumu daha da ciddileştiriyor. Bunlar herkesin gözü önünde oluyorken gözaltında olanları da tam olarak bilemiyoruz.
Bu gibi durumlarda hekimlere düşen görevler artıyor ve zorlaşıyor.
TTB “İşkence insanlık suçudur” başlıklı bildirgesinde “Ancak ne yazık ki güvenlik güçlerinin yurttaşlarımıza karşı giderek daha da artan bir şekilde şiddet uyguladığı, bu şiddetin daha çok gençlere yönelik olarak işkenceye dönüştüğü yönündeki iddiaları dikkatle takip ediyor ve görüntüleri dehşetle izliyoruz.
Öncelikle belirtelim ki işkence insanlık suçudur. Türk Ceza Kanunu 94. Maddesine göre zaman aşımı işlemeyecek şekilde üç yıldan on iki yıla kadar hapis cezasını gerektirir.
İşkence suçunun tespitinde ve ispatında başta gözaltı giriş-çıkış muayeneleri olmak üzere biz hekimlerin düzenleyeceği raporlar son derece kritik öneme sahiptir” diyerek hekimleri de uyarıyor.
Gözaltına alınanların sağlık kontrolunda geçmeleri gerekiyor. Burada amaç bir kötü muamele veya darp bulgusu varsa bunun saptanması ve raporlanmasıdır. Bu kolluk kuvvetleri için de önemli zira oluşan darbın gözaltında olmadığı ancak bu şekilde ispatlanır.
Pratikte ise sorunlar çıkar. Polis hastanede oyalanmamak adına raporu bir an önce almak ister ve hekimlere de baskı burada gelir. Hangi hastaneden hızlı rapor alınacağı bilinir ve oraya gidilir. Hızlı rapor maalesef çoğu kez muayene etmeden veya üstünkörü bakarak verilen rapordur. Gözaltı sayısı arttıkça da baskı artar. Bu görevi hakkıyla yapmayan hekim suç işlemektedir.

Bir tutuklu veya hükümlüyü muayene eden hekim mesleğini icra etmektedir. Tutuklu ve hükümlülerin nasıl muayene edilmesi gerektiği İstanbul Protokulu’nda belirlenmiştir ve tüm dünya tarafından kabul görmektedir.
İstanbul Protokolu bu konuda çok nettir: “Her alıkonulan mahremiyetine saygı gösterilen bir ortamda muayene edilmelidir. Polis ya da diğer kolluk güçleri hiçbir zaman muayene odasında bulunmamalıdır. Bu usule ilişkin önlemden sadece muayeneyi yapan hekim, eğer alıkonulanın sağlık personeline karşı ciddi bir güvenlik riski oluşturduğu yönünde ikna edici bir delili olduğunu düşünüyorsa vazgeçilebilir. Böyle bir durumda, muayene eden hekimin talebi üzerine, muayene esnasında polis ya da diğer kolluk kuvvetleri değil, sağlık kurumunun güvenlik personeli hazır bulunmalıdır. Bu koşulda da, güvenlik personeli hastaya göre işitme mesafesinin dışında (yani yalnızca görüş mesafesinin içinde) olmalıdır.”
Bu tür tutuklu veya hükümlü hastaların götürüldükleri hastanelerde yaşadıkları sorunların başında güvenlik güçlerinin muayene odasında bulunmayı istemeleri ve kelepçeli olarak muayene dayatmaları geliyor. Tüm diğer hastalar için geçerli olan haklara bu hastaların da sahip olduğu açıktır. Hasta bilgilerinin mahremiyeti burada daha da önem kazanmaktadır çünkü kolluk kuvvetlerinin önünde kendisine yapılan işkence ve kötü muameleden bahsetmek zorlaşabilmekte, özellikle kadın hastalar için özel sorunlarını dillendirmek olanaksızlaşabilmektedir. Hasta ve hekim arasındaki güveni pekiştirmek adına da kelepçelerin çıkarılması esastır.
Hekimlerin uymaları gereken bir başka önemli nokta ise bu muayenelerin sağlık kuruluşlarında yapılması zorunluluğudur. Son olaylarda hekim çağırarak otobüste veya gözaltı yapılan emniyet binalarında muayenelerin yapılması kabul edilemez ve buna uyan hekimler suç işlediklerini bilmeliler.
Tabip odaları daha önce de eksik veya yanlış rapor veren hekimleri soruşturmuş ve kanıtlandığı durumda da ceza vermekten çekinmemiştir. Bugün de bu muayeneleri yapan hekimler yakından izlenmekte ve sorumlulukları hatırlatılmaktadır
Hekimleri bağlayan esas belgeler uluslararası tıbbi etik kuralları ve sözleşmelerdir. Bu düzenlemelerin ulusal yasaların üzerinde olduğu bilinmelidir. “İyi hekimlik” ancak bu kurallara uyulduğunda gerçekleşebilir.
A. Özdemir Aktan kimdir?
A. Özdemir Aktan, Ankara'da doğdu. İlkokulu Rize'de bitirdikten sonra ortaokulu Talas Amerikan Kolejinde, liseyi ise Tarsus Amerikan Kolejinde bitirdi.
1971 yılında girdiği Hacettepe Tıp Fakültesini 1977 yılında bitirdi ve aynı yıl Hacettepe Tıp Fakültesi Genel Cerrahi asistanı oldu.
!982 yılında genel cerrahi uzmanı olduktan sonra askerlik ve zorunlu hizmet sonrası 1986 yılında Gazi Üniversitesinde yardımcı doçent olarak akademik kariyerine başladı. 1988'de Marmara Üniversitesine geçtikten sonra aynı yıl doçent ve 1994 yılında da profesör oldu.
Marmara Üniversitesinde 27 yıl görev yaptıktan sonra 2015 yılında KHK ile üniversiteden uzaklaştırıldı.
İstanbul Tabip Odasında değişik görevlerden sonra 2006-2010 yılları arasında İTO başkanı, 2010-2012 yılları arasında TTB Merkez Konseyi ikinci başkanlığı ve 2012-2014 yıllarında ise TTB Merkez Konseyi başkanlığı yaptı. İTO anılarını "Savaş Köprüleri Vurur" ve TTB anılarını "Hekimler Suç İşliyor" isimli kitaplarda yayımladı.
Halen hekimlik mesleğine ve TTB aktivistliğine devam ediyor.
Evli ve iki çocuk babası.
|