20 Nisan 2025

Hekimler ve hapistekiler

Yaşadığımız bu olağandışı günlerde hekimlerin rapor verme konusunda meslek onuruna uymayan davranışlarda bulunduğu duyumları gelmekte. Bu gibi durumlarda siyasi baskı veya kolluk kuvvetlerinin baskısı yapılan yanlışı haklı göstermez

İBB Genel Sekreter yardımcısı Mahir Polat en sonunda sağlık nedenleri gerekçe gösterilerek hapishaneden çıkarıldı ve evine hapsedildi. “Zaten ne suçu vardı ki” bile denilemedi ve bu sonuç buruk bir memnuniyet ile karşılandı.

Bu sonuca ulaşmak için ise Adli Tıp Kurumu’nun vereceği rapor beklenmeye başlandı ama durumun ciddiyeti karşısında rapor beklenmeden tahliye edildi. Kamuoyu baskısı bu kadar güçlü olmasa böyle bir sonuç çıkar mıydı emin değilim, zira ağır sağlık sorunları ile hapishanelerde hayatını kaybeden tutuklu sayısı hiç de az değil.

Adli Tıp Kurumu raporları bağlayıcı olur. Ancak, diğer devlet kurumları gibi bağımsız karar verebilmesi ne yazık ki siyasi otoritenin izni ile sınırlıdır.

Daha önce de örnekleri yaşandı. 2000 yılında cezaevlerinde yaygın protestolar sonucu ölüm oruçları başladı. Ölüm oruçlarında süre uzadıkça beyin fonksiyonlarında bozulmalar ve diğer organ yetmezlikleri sonucu ölüm kaçınılmaz olmakta.

Bu tür durumlarda hekimin görevi yaşamı savunmak ve kişiyi bu karardan vazgeçirmeye ikna etmek olmalı. Bu da başarılamazsa en azından su, tuz ve B vitamini desteğini almasını sağlamalı. Olası gelişmeler ve olumsuz sonuçlar konusunda kişiyi aydınlatmak da hekimin görevi.

Zorla besleme aşamasında hekimin yer alması söz konusu olamaz.

O zamanki süreç kanlı bir şekilde bastırıldı ve 30 tutuklunun ölümü ile sonuçlandı. Ölüm oruçları sırasında İstanbul Tabip Odası (İTO) hep tutukluların yanındaydı ve güvenilir tek kurumdu. O eski güzel günlerde hekimlerin hapishaneye girerek gerekli sağlık yardımlarını yapmalarına izin verilmekteydi. Daha sonraki açlık grevlerinde bu hak hiç sağlanmadı.

Ölüm oruçlarında yeterli B vitamini alamayanlarda Wernicke-Korsakoff sendromu adı verilen bir durum ortaya çıkıyor.  Hastalarda öğrenme ve hafıza defektinin önde olduğu semptomlar yanında başka birçok problem de ortaya çıkabiliyor. Bu klinik tabloların tümü beslenme yetersizliği ve alkolizm ile ilişkilendirilmektedir. Daha spesifik olarak tiamin eksikliğiyle doğrudan ilişkilidir.

Bu süreç sonunda hapishanede yaşamını sürdüremeyen hastalar Adli Tıp Kurumu tarafından verilen Wernicke-Korsakoff raporlarıyla tahliye edildiler. Beyin fonksiyonları bozuk bu kişiler her türlü manipulasyona açık olduklarından bazıları güvenlik kuvvetleri tarafından terör operasyonlarında ele geçirildi. Tekrar Adli Tıp Kurumuna gönderilen bu Wernicke-Korsakoff hastalarına bu kez de sağlam raporu verilerek yeniden hapishanelere gönderildi.

Oysa ki bilimsel veriler bu durumlarda bir iyileşmenin söz konusu olmayacağını, çoğu kez sürecin kötüleşerek ilerleyeceğini belirliyor. Durum böyle olunca da ya ilk raporun veya ikincinin doğru olamayacağı sonucu ortaya çıkıyordu. Hastalar İTO tarafından da izlenmiş olduğundan ilk tanının doğruluğu biliniyordu. Bu insanlar neden hapishaneden salındı baskısı ile geri çağrılan bu hastalara siyasi baskı sonucu “düzeldi” raporu verilmiş olduğu ortaya çıkmış oldu.

Bu durum İTO Onur Kurulunun da gündemine geldi ve ikinci “düzeldi” raporlarının bilimsel doğrularla uyuşmadığı gerekçesi ile bu raporları düzenleyenlere meslekten men cezaları verildi. Ceza alanlar kamu görevlisi olduklarından uygulanmadı ama bu sicillerine işlenmiş oldu.

Tabip odaları onur kurulları meslekte en az on yıl deneyime sahip olan ve herhangi bir disiplin cezası bulunmayan hekimlerden arasından seçim sonucu oluşur.

Muhtemelen meslektaşlarına en fazla ceza veren kurumdur ancak hekimlik mesleğinin saygınlığını korumak adına bu görevi üstlenir. Bu her zaman kolay olmaz.

Hekim suçlu bulunduğunda uyarı veya para cezası ile altı aya kadar meslekten men cezası verme yetkisine sahip onur kurulları ince eleyip sık dokumalıdır. Yıllar boyunca Tabip Odalarının saygınlığı yanında onur kurullarının güvenilirliği de mahkemeler tarafından tanınır ve bu nedenle de mahkeme aşamasında verilen bu raporlar ciddiye alınır.

Yaşadığımız bu olağandışı günlerde hekimlerin rapor verme konusunda meslek onuruna uymayan davranışlarda bulunduğu duyumları gelmekte. Bu gibi durumlarda siyasi baskı veya kolluk kuvvetlerinin baskısı yapılan yanlışı haklı göstermez. İstanbul başta olmak üzere ilgili Tabip Odaları gelişmeleri izleyip gerekeni yapacaktır.

A. Özdemir Aktan kimdir?

A. Özdemir Aktan, Ankara'da doğdu. İlkokulu Rize'de bitirdikten sonra ortaokulu Talas Amerikan Kolejinde, liseyi ise Tarsus Amerikan Kolejinde bitirdi.

1971 yılında girdiği Hacettepe Tıp Fakültesini 1977 yılında bitirdi ve aynı yıl Hacettepe Tıp Fakültesi Genel Cerrahi asistanı oldu.

!982 yılında genel cerrahi uzmanı olduktan sonra askerlik ve zorunlu hizmet sonrası 1986 yılında Gazi Üniversitesinde yardımcı doçent olarak akademik kariyerine başladı. 1988'de Marmara Üniversitesine geçtikten sonra aynı yıl doçent ve 1994 yılında da profesör oldu.

Marmara Üniversitesinde 27 yıl görev yaptıktan sonra 2015 yılında KHK ile üniversiteden uzaklaştırıldı.

İstanbul Tabip Odasında değişik görevlerden sonra 2006-2010 yılları arasında İTO başkanı, 2010-2012 yılları arasında TTB Merkez Konseyi ikinci başkanlığı ve 2012-2014 yıllarında ise TTB Merkez Konseyi başkanlığı yaptı. İTO anılarını "Savaş Köprüleri Vurur" ve TTB anılarını "Hekimler Suç İşliyor" isimli kitaplarda yayımladı.

Halen hekimlik mesleğine ve TTB aktivistliğine devam ediyor.

Evli ve iki çocuk babası.

Yazarın Diğer Yazıları

Obezite: İlaç mı, ameliyat mı?

Toplumda bu kadar yaygın bir sorun olan obezitenin ameliyat ile çözülemeyeceği de açık. Problemin çözülebilmesini sağlayacak uygun bir ilaç tedavisi için çalışmalar son hız devam ediyor. Obezite için yapılan ameliyatların sonunun gelmesi çok uzak gözükmüyor

Polisler ve hekimler

Hekimleri bağlayan esas belgeler uluslararası tıbbi etik kuralları ve sözleşmelerdir. Bu düzenlemelerin ulusal yasaların üzerinde olduğu bilinmelidir. “İyi hekimlik” ancak bu kurallara uyulduğunda gerçekleşebilir

Ambulans trenler

Ambulans trenlerin en yaygın kullanımı 1. Dünya Savaşı sırasında olmuş. Alman ordusunun 238 adet bu amaca hizmet eden treni olduğu belirtiliyor. On binlerce yaralının taşındığı bu trenler gittikçe gelişmiş ve neredeyse yürüyen hastaneler haline gelmiş. Bu trenlerin 500 yaralı yanında elli sağlık çalışanı taşıma kapasitesinin olduğu biliniyor

"
"