Günümüzde uzmanlık eğitimi almak için tıp fakültesinden mezun olanların TUS denilen (Tıpta Uzmanlık Eğitimi Giriş Sınavı) zorlu bir sınavdan geçmeleri gerekiyor ve sonuçta bazı hekimler pek de istemedikleri ama puanlarının ancak yettiği alanlarda eğitim almak zorunda kalıyorlar.
Son yıllarda bu sınavda başarılı olanların uzmanlık alanı seçimlerinde belirgin bir değişim gözleniyor. En sık rastlanan eğilim, eğitimi zorlu olan cerrahi bölümlerden kaçış. İlk yüze giren en başarılı mezunların tercihlerinde plastik ve rekonstrüktif cerrahi dışında cerrahi bölümler yer almıyor. En çok tercih edilen ve en yüksek puan gerektiren bölümler psikiyatri, dermatoloji, fizik tedavi, patoloji gibi nöbeti az, stresi az, hasta ve yakınları ile gerginlik yaşama olasılığı düşük alanlar oluyor.
Bunun nedenleri uzun uzun tartışılabilir. Sağlıkta şiddet, yapılan şikayetler, hekimlere açılan davalar ve ödenen tazminatların artması, çalışma koşullarının uygun olmaması gibi birçok neden sıralanabilir. Z kuşağının sosyal yaşamına kariyerden daha fazla önem veriyor olması da nedenler arasında sayılabilir mi bilmiyorum.
Yıllar önce cerrahi asistanın nasıl seçileceği tartışılırken yaşlı bir İngiliz cerrah "Benim hocam 'iyi futbol oynar mısın?' diye sorar ve evet cevabını vereni alırdı" demişti. Elbette bu seçim eğitimini tamamlamış cerrahi isteklileri arasından yapılıyordu. Bence fena bir yaklaşım değil.
İyi futbol oynayanın öncelikle sağlıklı olması gerekiyor ki dayanıklılık gerektiren cerrahi eğitimi için de sağlık şart. Futbolda top ayağındayken oyuncunun hızlı ve doğru karar vermesi gerekiyor: Pas mı verecek, şut mu çekecek yoksa çalım mı atacak? Tıp ve cerrahide de hızlı ve doğru karar vermek çok önemli. Ayrıca en önemli ayrıntı da oynayanın takım oyununu iyi bilmesi, çünkü cerrahi de takım oyunu gerektiriyor.
Bu benzetme tüm takım sporlarına ve tıbbın tüm alanlarına uygulanabilir. TUS'dan önce asistan seçimi yazılı bir sınav sonrası, sözlü sınav ile yapılırdı. Sözlü sınavda adayın tıbbi bilgisi dışında giyimi, konuşması, tıp dışı alanlara ilgisi gibi konular da değerlendirilirdi. Haksızlıklar olmaz mıydı? Elbette ki olurdu ama günümüzdekinin yanına bile yaklaşmazdı. Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak, olmamalı da, ama bazı değerleri korumak için de çaba sarf etmeliyiz. Özellikle de eğitim konusunda.
Tıp fakültesi son sınıfta gözüne kestirdiği ve istediği bölümde göze girmek, kendini tanıtmak adına gece nöbetlere kalınır, her işe gönüllü olarak koşturulurdu. İstekli olduğunu bu şekilde belli etmek sınavlarda avantaj da sağlardı doğrusu.
Benim tıp fakültesini bitirdiğim yıllarda en gözde bölüm kadın hastalıkları ve doğum bölümüydü, uzun süre de öyle kaldı. Bugünlerde ise aynı bölüm talep çok azaldığı için en düşük puanla asistan alan anabilim dalı konumunda. Kadın doğum, gecesi gündüzü olmayan, stresli, nöbetleri sık bir alan. Asistanlık bittikten sonra da yorucu ve yoğun bir iş temposu devam ediyor. Bunların da ötesinde önemli etkenlerin başında muhtemelen açılan davaların fazlalığı gelmektedir. Zira özellikle doğumlarda hem anne, hem de bebeğin sağlığı söz konusu oluyor ve sorunlu doğumların çoğunda hekim suçlanıyor. İstanbul Tabip Odası ve Yüksek Sağlık Şurası'na gelen şikâyetlerde kadın doğum bölümü ilk sırayı alıyor.
Daha düşük puanlı ve daha az istekli tıp fakültesi mezunlarının cerrahi bölümlere yönelmesi ilerideki günler için önemli bir sorun. Benzer sorunlar diğer ülkelerde de yaşandı. ABD'de yapılan çalışmalarda bu durum görüldüğünde incelemeler depresyon ve intihar eğiliminin cerrahi asistanlarında çok yüksek olduğunu ortaya çıkardı. Çalışan cerrahlarda ise boşanma oranları çok fazlaydı ve cerrahlar açılan davalardan dolayı daha erken yaşta mesleği bırakma eğilimine girmişlerdi.
Bu verilerden yola çıkılarak asistanların ve diğer cerrahların çalışma saatleri azaltıldı ve sosyal hayatlarına yer açıldı. Ayrıca, davalar sonunda ödenecek tazminatlara da sınırlar getirildi. Bunlar mesleği yorucu ve stresli olmaktan çok uzaklaştırmıyor ama daha katlanılır hale getiriyor.
Ülkemizde ise bu sorunu sadece izliyoruz. Uzmanlık dernekleri çözüm üzerine fazla kafa yormuyor, çünkü bütün yetkiyi elinde toplamış olan Sağlık Bakanlığı'na söz geçirmenin neredeyse imkansız olduğunu görüyorlar. Bu mazeret olmamalı. Sorunun çözümü için uzmanlık derneklerinin katkısı şart.
Türkiye'de üniversite sınavlarında en yüksek puanla ve en çok tercih edilen fakülteler arasında tıp fakülteleri başta geliyor. Ne iyi ki en iyiler hâlâ hekim olmak istiyor.