29 Ağustos 2021

Cerrahi güzelleşme tutkusu

İnsanlar neden yapay olarak güzelleşmeye çalışıyor sorusu hep sorulmuş. Üstelik de yapılan cerrahi işlemler çok da masum değil.

Uluslararası Estetik ve Plastik Cerrahi Derneği 2019 yılında dünyada 11.3 milyon plastik cerrahi işlemi gerçekleştirilmiş olduğunu açıkladı. Bu 2015 yılına göre %20.6, 2018 yılına göre ise %7.1 artış anlamına geliyor. Kaldı ki bu sayıya botoks uygulaması gibi cerrahi gerektirmeyen işlemler dâhil değil. Aynı kaynak o türden uygulamaların da 2019 yılında dünyada 13.6 milyon kez yapılmış olduğunu belirtiyor.

En çok plastik cerrahi işlem yapılan ülkelerin başında Brezilya geliyor. Yılda yaklaşık 1 buçuk milyon ameliyatın yapıldığı Brezilya'yı hemen arkasından ABD izliyor. Şimdi sıkı durun, zira yılda 350 bin cerrahi girişimle Türkiye de listede altıncı sırada yer alıyor. Meksika, Rusya ve Hindistan'ı geçememişiz ama Almanya ve İtalya'yı arkamıza almayı başarmışız.

En çok yapılan işlemler ise yağların alınması (liposuction), meme büyütme ve karın düzleştirme ameliyatları olmuş.

Plastik cerrahinin adı Yunanca şekillendirme anlamına gelen” plastikos”tan üretilmiş. Türkiye'de bu uzmanlık alanının adı Plastik, Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi olarak geçiyor. Bu alanda çalışanlar 1961 yılında Plastik Cerrahi Derneği'ni kurmuş ve daha sonra isim Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi Derneği olmuş. 1998 yılında ise isme bir de “estetik” eklenmiş.

Bu alanın uzmanları kendilerinin sadece güzelleştirme ameliyatları yapan kişiler olarak anılmasından şikâyetçi. Kozmetik cerrahi de bu uzmanlık alanının bir parçası ama doğuştan olan veya sonradan ortaya çıkan bozuklukları düzeltme konusunda çok başarılılar.

Plastik cerrahi uygulamaları eski Mısır'a kadar uzanıyor ama genelde bu alanın öncüsü MÖ 6. yüzyılda yaşamış olan Hintli hekim Sushruta Samhita olarak gösteriliyor. O dönemde değişik suçlara karışanların, toplum içine çıkamasınlar ve her an pişman olsunlar diye, burunları kesilirmiş. Samhita kesilen burunların yerine alından veya yanaktan deri kaydırıp yenisini yapmakla ünlenmiş. Böyle durumlarda etik tartışmalar hep olur: Samhita'yı insanları tekrar topluma kazandırıyor diyerek övelim mi, yoksa suçluları toplumdan gizliyor diyerek yerelim mi?

O günlerden başlayan plastik cerrahi işlemleri bugünlere sayıca artarak ve daha fazla ilgi çekerek gelmiş. Sadece cerrahi işlemler değil, bitkisel ürünler ve değişik maddeler de uygulamaya girmiş. Bunların en ünlüsü botoks.

Günümüzde kırışıklıkları yok etmek için kullanılan, botoks ismiyle ünlenen madde aslında bakteriden elde edilen bir toksin. Uygulandığında lokal kasları geçici olarak felç ediyor. 1970'li yılların başında önce şaşılık tedavisinde kullanılmaya başlanmış. Kozmetik endüstrisinin bu işi keşfetmesi için yaklaşık yirmi yılın geçmesi gerekmiş. Bugünlerde ise kırışıklıkları gidermek yanında migren ve değişik kasılmalardan tutun da anal bölge çatlaklarına kadar birçok alanda uygulanıyor. Depresyonda bile kullanılmış ama yüz kaslarını felç edip depresif yüz ifadesini yok etmekten başka bir işe yaramadığı anlaşılınca bırakılmış.

İnsanlar neden yapay olarak güzelleşmeye çalışıyor sorusu hep sorulmuş. Üstelik de yapılan cerrahi işlemler çok da masum değil, zaman zaman ölümler bile olabiliyor. Genel olarak verilen yanıt, kişinin kendisini beğenmesi ile öz güveninin artması ve bunun da psikolojik durumuna olumlu katkı sağladığı yönünde. Elbette karşı çıkanlar da var; bunlar da her kişinin ayrı bir birey olduğunu ve ayrı bir güzelliğinin olduğunu belirtiyor ve “güzelliğin tanımı kişiye ve topluma göre değişir, tek tip bir güzellik tanımlamak çok saçma” demekteler. 

Kendini iyi hissetme makyaj ile de mümkün. Zor zamanlarda kullanımı daha da desteklenmiş. 1940 yılında, İkinci Dünya Savaşı'nın ortasında ABD'de ordunun talebi üzerine Elizabeth Arden'in yaptığı ruj hem kadın askerlerin hem de savaştan etkilenen tüm kadınların kendini daha iyi hissetmelerini sağlamış. Tüm kadın askerlere diğer teçhizatları yanında ruj, oje ve krem de sağlanmış.

Dünyadaki gittikçe artan estetik kaygısını aynı şekilde zor günlere mi bağlayalım? Öyle ya, Covid-19 salgını gelen kısıtlamalar, evlere tıkılma, ekonomik kayıplar gibi nedenlerle bir anlamda savaş ortamı oluşturdu. Gerçi evlere tıkılma ameliyat olacaklar için bir fırsat da yaratmadı değil. Zaman uygunluğu yanında ameliyat sonrası şişliklerin ve morlukların geçmesi için gereken süreyi gözlerden uzak, kimseye açıklama yapmayı gerektirmeyecek şekilde evde geçirme şansı da doğdu. Virüs salgınında maske kullanmanın ameliyatlı yüzle etrafta dolaşmayı kolaylaştırmak gibi bir yararı olduğunu da söyleyebiliriz.

Türkiye'nin listede altıncı olması da ilginç. Ameliyat sayılarını arttıran faktörlerin arasında sağlık turizmi de yer alıyor. Avrupa ve Orta Doğu ülkeleri başta olmak üzere birçok ülkeden insanlar ameliyat olmaya geliyor. Avrupa ve ABD'de ücretler çok yüksek olduğundan Türkiye tercih ediliyor. Bu devam ettiğine göre de ameliyat olanlar bakımdan ve aldıkları sonuçtan memnun. Ameliyatlar dışında saç ekimi de aldı başını gidiyor. Orta Doğu coğrafyasında kellik neredeyse genetik bir özellik gibi olduğundan talep hiç düşmüyor.

TÜİK verilerine göre sağlık turizmi nedeni ile Türkiye'ye gelen turist sayısı 2018'de 551 bin, 2019'da 662 bin, 2020'de ise 388 bin olmuş. Gelenlerin en çok başvurduğu alan ise diş tedavileri olmuş.

Estetik cerrahiye talep hiç azalacakmış gibi durmuyor. Bunda medyanın etkisi de göz ardı edilemez, zira tek tip bir güzellik tarifleniyor; kemerli bir burun, düşük kalçalar, dik durmayan memeler, sarkık göbek güzellik tarifinde yer almıyor.

Öte yandan kişinin aynada kendi görüntüsünden hoşnut olmasının hazzı da var. Şık bir giysi bile insana güzel duygular hissettiriyorsa, düzeltilmiş bir burun daha da iyi gelebilir. Bu konu insanlar yaşadıkça tartışılacak gibi duruyor.

Yazarın Diğer Yazıları

Sorumsuz hasta sorunu

Sigarayı bırakarak, cerrahi öncesi daha hareketli olarak ve en önemlisi kilo vererek cerrahlara yardımcı olsalar fena mı olur? Cerrahi sonrası iyi bir sonuç hastalar kadar cerrahları da mutlu eder

Ürik asitin marifetleri

Gut hastalığı, ismini en güçlü Roma tanrılarından olan Satürn’den almış. Çocukları arasında gezegenlere isim veren Neptün, Pluton ve Jüpiter de bulunuyor. Böyle kötü bir hastalığa güçlü bir tanrının adını vermek yerinde olmuş

Tıpta güven kaybı

Her şeye rağmen iyi hekimlik yapan/yapmaya çalışan geniş bir hekim ve sağlık çalışanı ordusu mevcut. Gelecekten hiç umutsuz olmadım

"
"