Bütün dünya aşının peşindeyken neyse ki Koronavirüs tedavisini de yine herkesten önce biz bulduk ve çok sevindik. Diyarbakır’da bir hekimimiz "Türk Işını" adını verdiği tedavi yöntemi ile tüm dünyayı şaşırttı.
Çok daha önceleri kanserin tedavisini bularak da dünya tıp çevrelerini allak bullak etmiştik. Ziya Özel isimli hekimimiz Muğla’da zakkum ile kanseri tedavi ettiğini ileri sürmüş ve 1988’de, o dönemde tek televizyon kanalı olan TRT, akşam haberlerinde sansasyonel bir şekilde bu bilgiyi Türkiye ve dünyaya ilan etmişti.
O dönemdeki üniversite hocalarımız zakkum ile yapılmış bir çalışma olmadığını, herhangi bir saygın dergide yayımlanmış makale olmadığını, iddianın bilimsel dayanaktan yoksun olduğunu anlatmaya çalışmış ama şimdi olduğu gibi o zaman da bu kavramlar garipsenmiş ve halkımız pek tatmin olmamıştı. Bir maddenin ilaç olarak ortaya çıkması için uzun ve zahmetli bir süreç gerektiği anlatılmaya çalışılmış ama Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları, büyük oranda, "Zakkum Ziya" olarak ünlenen hekimimizin önünün kesildiğini ve hakkının yendiğini savunmuştu.
Kanser hastaları tutunacak bir dal ararlar ve bu çaresizlik içinde, özellikle güncel bilimsel tedavinin yetersiz kaldığı durumlarda, kandırılmaya çok eğilimlidirler. Hastalar Ziya Özel’e akın ettiler. Bu hastalara ne olduğu belirsiz. Ziya Özel’in tedavi ettiğini iddia ettiği hastaların dosyalarını ben de inceleme fırsatı bulmuştum ve sözü edilen hastaların kanser tanısı almamış olduğu gerçeği ortaya çıkmıştı.
Bilimsel düşünce yeteneğimizin sınırlarımız içinde pek gelişmemiş olduğunu söylemek haksızlık olmaz. Çoğu kez söylenen ve öğretilenlerle yetinir, sorgulamayız. Oysa ki gelişmeler hep sorular ve soruların yanıtlarının bulunması ile olur.
Deneysel tıbbın yaratıcısı olarak Claude Bernard’ın (1813-1878) adı geçer. Bernard’a göre bir bilgiye ulaşmak için üç aşama bulunmaktadır: Gözlem, hipotez, deney.
Zakkum hikayesine dönersek, Dr. Ziya Özel’in görev yaptığı bölgede yaşayan köylülerin cilt kanseri tedavisi için zakkum yaprakları kullandıklarını fark ettiği bilgisine ulaşıyoruz. Bu güzel bir gözlem. Bunu uygulayanların gerçekte cilt kanseri olup olmadıkları ve nasıl bir sonuç elde ediliyor olduğu belirsiz ama oraları geçelim. Bu gözleme dayanarak zakkum bitkisinin kansere iyi gelebileceği de çok yerinde bir hipotez. Ama ondan sonra işler sarpa sarıyor. Bu aşamadan sonra tek dayanak "Ben hastalarıma verdim ve iyi geldi" den ibaret.
Bu arada iflah olmaz medyadan söz etmemek de olmaz. 2011 yılında tüm anlı şanlı gazetelerimiz "ABD Onkoloji Birliği, patenti Türk doktor Ziya Özel’e ait olan zakkum ekstreli kanser ilacının, Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi (FDA) tarafından yapılan Faz 1 deneme çalışmasının başarıyla sonuçlandığını açıkladı" haberini geçti. Hiç kimse de nedir bu Faz 1 diye sormadı. Faz 1, araştırma maddesinin sağlıklı gönüllülere verilerek zararlı olup olmadığının araştırıldığı aşamadır. Maddenin etkinliğinin araştırılması söz konusu değildir. O tarihten beri de zakkumdan başka bir haber çıkmadı.
Günümüzde kanıta dayalı tıp kavramı kabul görmekte. Kanıt ise bilimsel olarak yapılmış araştırmalardan elde edilir. Sınırlı sayıda hasta üzerinde yapılmış gözlem en düşük kanıt değerine sahip. En kötüsü ise "tecrübelerim böyle gösteriyor" veya "hocam söyledi" gibi hiçbir dayanağı olmayan bilgilerdir.
Fransız bilim insanı Claude Bernard, hipotezlerin deneylerle kanıtlanması gerektiği kavramını yerleştirmiş. Bu amaçla da özellikle fizyoloji alanındaki gelişmeleri insan otopsileri ve hayvan deneyleri ile oluşturmuş. Ancak, hayvan deneyleri konusunu biraz abarttığı rahatlıkla söylenebilir. Bernard açıkça bilim insanlarının hayvan deneyleri sırasında acıya ve bağrışlara aldırılmaması gerektiğini savunmuş. Evde kendi köpeğini de ailesine haber vermeden deneylerinde kobay olarak kullanınca eşi ve kızları elbette dehşete düşmüş. 1845’te evlenip 1869’da boşandığı eşi Marie Françoise Martin daha sonra sıkı bir hayvan hakları savunucusu olmuş.
Claude Bernard
Neyse ki günümüzde insanlar ve hayvanlar üzerinde yapılacak araştırmalar için düzenlemeler var. İkinci Dünya Savaşı sırasında Nazi doktorların yapmış oldukları insan deneylerinin dehşeti, hemen savaş sonrası yeni kavramların gelişmesine neden oldu.
Türkiye’de de bu tür çalışmalar "Klinik Araştırmalar Hakkında Yönetmelik" ile düzenlenmiş durumda. İnsan ve hayvan üzerinde yapılacak her türlü çalışmada etik kurul incelemesi ve Sağlık Bakanlığı onayı gerekir. 2011 yılında çıkan Tıbbi Cihaz Yönetmeliği de aynı şekilde insan üzerinde tıbbi cihazların kullanılmasını kurallara bağlamaktadır.
"Türk Işını" mucidi hekimimize birilerinin her akla gelen tedavinin insan (veya hayvan) üzerinde denenmesinin etik ve hukuki bir suç olduğunu hatırlatması gerekiyor. Muhteşem medyamız bu haberi hiç sorgulamadan verdi. Eskiden ne yaptığını bilen sağlık muhabirleri vardı. Soyları neredeyse tükenmek üzere.