16 Mayıs 2021

Aşılar olmasaydı halimiz ne olurdu?

"Yan etkisi olmayan ilaç yoktur" diye bir cümle yıllardır söylenir. Ciddi bir yan etkisi olmadığında ve yararı gösterildiğinde ilaç kullanımda kalır. Aşılar yüzyıllar boyunca birçok bulaşıcı hastalığın önlenmesinde yararlı olmuş. Günümüz aşıları da şu ana kadar milyonlarca insanda kullanıldı ve çok kısıtlı yan etkileri yanında, yararlı kısmının açık ara önde olduğu görülüyor

26 Mart 1953'te ABD'li araştırmacı Dr. Jonas Salk radyoda çocuk felci (polio) için bir aşı geliştirdiğini açıkladığında sevinçten insanların sokakta dans ettiği, okullarda kutlamalar yapıldığı ve çocukların eve gönderildiği söylenir. Bundan bir yıl önce ABD'de çocuk felci salgını nedeni ile 58 bin hasta rapor edildiği ve 3 binden fazla ölüm olduğu da kayıtlarda yer alıyor.

Çocuk felcinin nedeni bir virüs. Sinir sistemini etkilediğinde değişik boyutlarda felce, solunum kaslarını etkilediğinde de ölüme neden olan çocuk felci, ağırlıklı olarak küçük çocuklarda görülse de, erişkinlerde de görülebiliyor. Çocuk felci geçiren en meşhur erişkinler arasında 39 yaşında hastalanıp kısmen felçli kalan ve ilerleyen yıllarda ABD Başkanı olacak olan Franklin D. Roosevelt'i görürüz.

Dr. Salk aşıyı önce kendinde ve ailesinde denemiş. 1954'te iki milyon okul çocuğunda denendikten sonra aşının etkili ve güvenilir olduğu açıklanmış. Ölü bir virüs aşısı olan Salk aşısı 1955'de California'da bir laboratuvarda hatalı olarak üretilince binlerce çocuk hastalanmış, iki yüzü felçli kalmış ve on çocuk da ölmüş. Ancak, bu olay bile güveni çok sarsmamış ve aşı sayesinde 1957 yılında hastalanan çocuk sayısı ABD'de altı bine düşmüş.

1962 yılında ise Polonya asıllı bir Amerikalı olan Albert Sabin zayıflatılmış canlı virüsten ürettiği aşıyı bulunca aşının yaygınlığı daha da arttı. Zira Sabin aşısı kolay saklanması ve dağıtılmasının ötesinde enjeksiyon şeklinde değil, ağızdan damla olarak verilmesi nedeniyle hemen tutuldu ve uygulandı. Benim gibi yaşı yeterince ilerlemiş olanlar ilkokulda bir küp şekerin üzerine damlatılarak verilen aşıyı hatırlayacaklardır.

Dr. Falk aşıya patent almamış ve dünyanın kullanımına sunmuş. Bugünkü değerlere göre patent alması durumunda yedi milyar dolar gibi bir kazanç elde edeceği hesaplanıyor. Kuduz aşısını bulan Pasteur de patent hakkı talep etmeyen araştırmacılar arasında.

Türkiye'de her iki aşı da kullanılmakta ve çocukların aşı takviminde yer almakta. Çocuk felci hastalığı bu sayede dünyadan silinme aşamasında.

Bugünlerde aşı ile yatıp, aşı ile kalkıyoruz. Zaman değişiyor elbette. Günümüz aşı üreticilerinin hiçbiri patent hakkından vazgeçerek bulduğu aşıyı insanlığın hizmetine sunmayı aklından bile geçirmiyor.

Dünyadaki aşı dağılımına baktığımızda zengin ülkelerle fakirler arasındaki fark çok daha net olarak ortaya çıkıyor. Herkes kendini kurtarmaya çalıştığından, bu eşitsizlik ortamı çok fazla insanı da rahatsız etmiyor sanki.

Yaşadığımız Covid-19 salgınında aşı piyasaya çıktığında kimse sokaklara çıkıp dans etmedi. Aşıya güvensizlikten mi yoksa aşı karşıtlığından mı bilinmez, Türkiye'de de aşı hakkı olmasına rağmen aşılanmayanların oranı en az yüzde 25 gibi gözüküyor. Bu oran yaşlı diyeceğimiz grubun oranı. Daha gençlere doğru geldikçe oran ne olacak merakla bekleniyor. Aşı olmak isteyip de bulamayanların tartışmasına girmiyorum elbette.

Aşı karşıtlığı 1990'lı yıllardan başlayarak dünyada da artmakta. ABD'de 2000 yılında yapılan bir araştırmada çocuklara yapılacak aşılarda "endişeli" olan ebeveyn oranı yüzde 19 iken, 2009'da yüzde 50'ye çıkmış. (1)

Aşıya şüpheyle bakanların üç gruba ayrılması önerilmiş: aşıyı reddedenler, aşıya direnenler ve aşıya tereddütlü olanlar. Aşıyı reddedenler bu yöndeki fikirlerini hiçbir şekilde değiştirmeyecek olanlar. Aşıya direnenler ise hâlihazırda aşıyı reddetmekle birlikte yeni bilgilere açık olup aşı konusundaki komplo teorilerine çok fazla değer vermeyenler. Aşıya tereddütlü olanlar ise aşının yararına inanıp, güvenliği konusunda emin olamayanlar diye tanımlanabilir. (2) Bir başka çalışmada aşıyı kesin reddeden ebeveynlerin oranı yüzde 2 olarak saptanmış ama her ortamda sesleri en yüksek çıkan kesim de bu grup. (3)

Aşı karşıtlığını köpürten olay Andrew Wakefield'in 1998 yılında saygın bir bilimsel dergi olan Lancet'te yayımlanan makalesi oldu. Bu makalede kızamık, kabakulak, kızamıkçık karma aşısının otizme yol açtığı iddia edilmekteydi. Yayımlandıktan sonra tekrar incelendiğinde makalede etik ve yapısal sorunlar saptanması üzerine makale geri çekildi. İlerleyen yıllarda Andrew Wakefield'in hekimlik lisansı iptal edildi. Wakefield'in halen ABD'de yaşayıp aşı karşıtı fikirlerini sürdürdüğü ve Facebook'ta yüz binden fazla takipçisinin olduğu belirtiliyor. 2016 yılında Türkçe'ye "Aşılı ve Yitik" olarak çevrilen "Vaxxed: From Cover-Up to Catastrophe" isimli filmin de yazarlığını ve yönetmenliğini yapmış.

Yaşadığımız süreçte de Covid-19 aşıları için komplo teorileri ve yan etki haberleri uçuşuyor. "Yan etkisi olmayan ilaç yoktur" diye bir cümle yıllardır söylenir. Ciddi bir yan etkisi olmadığında ve yararı gösterildiğinde ilaç kullanımda kalır. Aşılar yüzyıllar boyunca birçok bulaşıcı hastalığın önlenmesinde yararlı olmuş. Günümüz aşıları da şu ana kadar milyonlarca insanda kullanıldı ve çok kısıtlı yan etkileri yanında, yararlı kısmının açık ara önde olduğu görülüyor.


1) Gowda C, Dempsey AF. The rise (and fall?) of parental vaccine hesitancy. Human vaccines & immunotherapeutics 2013; 9:1755-62.

2) Hagood EA, Mintzer Herlihy S. Addressing heterogeneous parental concerns about vaccination with a multiple-source model: a parent and educator perspective. Human vaccines & immunotherapeutics 2013; 9:1790-4.

3) Leask J, Kinnersley P, Jackson C, Cheater F, Bedford H, Rowles G. Communicating with parents about vaccination: a framework for health professionals. BMC pediatrics 2012; 12:154.

Yazarın Diğer Yazıları

Hastayken verilen sözler

Yataklarında ve hele de ameliyat masasında olan hastalarımızın zor durumda oldukları zaman verdikleri sözlerin işler yoluna girdiğinde değiştiğini sıkça görüyoruz. Hekim olarak bunları izlemek de ilginç oluyor

Düzensiz ortam, verimsiz sonuç

Araştırmalar, yeterli dinlenemeyen kişilerin fiziki ve mental çöküntü yaşadıklarını, konsantrasyon eksikliği ile karar vermekte zorlandıklarını ve hata oranlarının yükseldiğini gösteriyor

Medikal estetik furyası

Teknolojinin gelişmesi ile birlikte tıpta "medikal estetik" adı altında yeni bir dal oluştu. Türkiye'de kısa bir kurs sonrası alınan sertifika ile medikal estetik uzmanı olunabiliyor. Geniş ve verimli bir pazar olduğundan da ehliyetsiz veya yetersiz birçok kişi tarafından da uygulanmaya çalışılıyor