Yıllardır korkulan o noktadayız işte. Yıllardır adım adım yaklaştığını gördüğümüz, iş işten geçmeden bir çözüm bulunsun diye çırpındığımız, yetkili etkili kimler varsa uyarmaya çalıştığımız, toplantı üstüne toplantı yaptığımız, artık alay konusu olan bildiriler yayınlayıp, diyalog toplantıları düzenleyip ortak akıl aradığımız, kanı kanla yuğmazlar, kanı durdurun diye feryad ettiğimiz, bu sorun çözülmeden Türkiye’nin hiçbir sorunu çözülemez dediğimiz sorunun çözümsüzlük noktasındayız.
Buraya gelinmesinde; Türk-Kürt, devlet-PKK, iktidar-muhalefet, AKP-CHP-BDP-MHP, TÜSİAD, MÜSİAD, işveren örgütü işçi sendikası, sen, ben hepimizin payı var ve kimsenin günahı diğerinden az değil. Ergenekon’un maşalarından omzu kalabalıklarına, ulusalcı şoven tosuncuklardan Kürt paşalarına, bir şöyle bir böyle yanıp dönen İmralı fenerinden açılımı oy toplamak için Kürtlere rüşvet sananlara; aça aça, ancak taş atan çocuklara ve Kürt siyasi hareketine dava açabilen hükümetten daha ilk adımda “açılım bitti” diyerek histerik kahkahalar atanlara, her kesim, herkes sorumlu.
Bugün vardığımız noktada, kimilerimiz geç de olsa yangının farkına varıp bacayı sarmış alevlere dökmek için bir kova su ararken kimileri hâlâ lâf yarıştırmakla, kitleler önünde boy ölçüşmekle, affınıza sığınarak, özür dileyerek, biraz da yaşımın verdiği pervasızlıkla adlı adınca söylüyorum; sidik yarıştırmakla meşgul. İşte son örneği: Sınıra sıfır noktası denilen Gedik Tepe’de, sen çömeldin, ben çömelmem, Atatürk çömelmemişti, genelkurmay başkanı çömelmişti, vb. atışması...
Bunca yıldır siyasetçilerin kimi zaman komik, kimi zaman abuk, kimi zaman utanç verici, kimi zaman keyifli tartışmalarına şahit oldum; şu yaşamakta olduğumuz son derece kritik, vahim olaylara gebe günleri düşünürsek, 72 milyonla alay eden bu kadar ürkütücü, bu kadar ayıp, sorumsuz bir siyasal tablo hatırlamıyorum. Her an, kardeşin kardeşi eskiden olduğu gibi dağlarda değil sokaklarda, mahallelerde, semtlerde vuracağı bir çatışmaya biraz daha yaklaşırken, bizi yönetenler ve bunları beğenmeyip yönetmeye talip olanlar çökme-çömelme dalaşınadalar. Genelkurmay açıklama yapmak zorunda kalıyor, askeri kural olarak sıfır noktasında neden çömelmek gerektiğini anlatmak için; Başbakan horozlanıyor çömelmesini gerekçelendirmek için ve ana muhalefet lideri -efendi görünümünden, çelebi halinden gerçekten de beklemezdim bu kadarını- ana muhalefet lideri oraya gideceğini ve çömelmeyeceğini vatan kurtaran kahraman edasıyla bildiriyor basın mensuplarına. Ve ekranların gedikli yorumcuları, profları, eski-yeni siyasetçiler, şimdi stratejliğe terfi ettirilen general eskileri, Kürt sözü duyunca kırmızı görmüş boğaya dönen sözde milliyetçiler, silahtan ve kandan başka çözüm bilmeyen sırtlanlar ekibi, hep bir ağızdan çömelmeyi tartışıyor.
Bu bir öfke yazısı değil sadece, bir korku yazısı: Hakkımızda karar verme yetkisine sahip olanların, bizi yönetenlerin ve yönetmeye talip olanların aymazlığından, sorumsuzluğundan, ufuksuzluğundan, beceriksizliğinden, sorunun çözümü için asalım keselim dışında hiçbir plana, programa, öneriye sahip olmayışından duyduğum korku... İç savaşın eşiğine gelmiş bir ülkede, acilen, hemen şimdi biraraya gelip, Türküyle Kürdüyle çözümü, yani yaşamı tartışmak ve acilen uzlaşmak yerine birbirlerine lâf yetiştirmekle, çömelme yarışı yapmakla vakit geçirmelerinden duyduğum korku.
Siyasi kadroların, yönetici elitlerin bilmediğini bilenler, onların duymadığı sorumluluğu duyanlar var Türkiye’de. Türküyle Kürdüyle, Lazı, Çerkesi, Müslümanı, Hıristiyanıyla halk barış istiyor, huzur istiyor. Korkuyu yenebilmemiz, çözümü deneyebilmemiz için neler yapılması gerektiğini barışçı, demokratik sivil toplum biliyor artık. Diyarbakır’dan Ankara’ya, İstanbul’a kadar sivil toplum başının çaresine bakıp çözüm üretmeye çalışıyor ve konuşmaya başlıyor. Hiç değilse bir an dalaşınızı bırakıp da kulak verin.
Korkuyu yenmek için adım atmak gerek. İlk ve yarına bile kalmaması gerek adım, eş zamanlı olarak operasyonların durması ve silahların susmasıdır. Bunun tek yolu diyalog ve uzlaşmadır. Nerede bir kavga, bir çatışma, bir savaş varsa bunun tarafları vardır. O tarafların birinden nefret edebiliriz, iblis gibi görebiliriz, bütün suç onda diye düşünebiliriz, yine de çözüm iki tarafın konuşup görüşmesinden geçer. Dünyanın her yerinde, benzer durumdaki bütün ülkelerde böyle yapılmış, barış yoluna böyle adım atılmıştır. Haklar, önlemler, koşullar savaş sürerken konuşulamaz, tartışılamaz. PKK ben baskınları, öldürmeleri sürdüreceğim, kanı terörü şehirlere taşıyacağım derken ve demekle kalmayıp bunu uygularken Kürt halkının haklı talepleri, özgürlükleri, barış koşulları konuşulamaz, tartışılamaz. Bir yandan ordunun operasyonları, öte yandan KCK tutuklamaları gibi hükümetin operasyonları sürerken Kürt siyasal hareketini barışa inandıramazsınız. Sivil toplumun, giderek halkların buluştuğu çözüm: operasyonların durdurulmasının ve silahların bırakılmasının eş zamanlı sağlanmasıdır ki, bunun eş zamanlı olmasını sağlamak bile BDP kanalıyla, ya da nasıl münasipse öyle, İmralı’da temsil edildiği varsayılan silahlı hareketle diyaloga girmektir.
Türk halkının geniş kesimlerinin bunu kaldıramayacağını mı söylüyorsunuz? Bunu yaparsanız oylarınızı ve iktidarınızı, ya da iktidar umudunuzu kaybedeceğinizi mi sanıyorsunuz? Cesaret etmeli ve vebalinizi ödemelisiniz, çünkü gerekeni yapmak için önünüzde engel saydığınız kitleleri sizler bu hale getirdiniz, sizler tahrik ettiniz. Son yedi sekiz yıldır, Bayrak Mitingleri provokasyonlarıyla başlayıp Ergenekoncu darbe planlarınızla, halklar için kutsal olan “vatanın bölünmezliği”, “bayrağın şerefi”, “şehitlik” gibi kavramları haince sömürmenizle, halkları sizler birbirine düşman hale getirdiniz. Yine de çok korkmayın, bir avuç fanatik dışında kitlelerin psikolojisi çabuk değişir. Halk savaş istemez, kan istemez aslında. Niyetiniz olsa bunu başarabilirsiniz.
Nacizane önerim; şu çömelme - çömelmeme geyiğini hemen bir yana bırakıp, nerede nasıl buluşacaksanız buluşup, çözüme, diyaloğa, bu kanı durdurmaya birlikte karar verdiğinizi halka açıklamanız ve gerçekten de adım atmanızdır. Yoksa, demedi demeyin, sizler çömelme-ayakta durma yarışı yaparken, Türkü Kürdü hepimiz, sadece sıfır noktasında değil, bu ülkenin dört bir yanında çömeleceğiz ve yine de ne taraf tan geldiğini bile anlayamadığımız kör bir kurşunla vurulacağız.