Yazı günüm, yazı zamanım değil, üstelik dünya kadar işim var ama gel de yazma! Sayın Cumhurbaşkanı’nın son Antalya Nutku’ndan söz ediyorum. “Toprak uğrunda ölen varsa vatan, yoksa tarladır tarla!” diye gürledi Tayyip Bey.
Türk-Kürt bunca vatan evladının her gün onlarla, yüzlerle öldürülmesini şehit edebiyatı ve hamaset sosuna bulayarak millete yedirmeye, böylece ölümlerdeki kendi sorumluluk paylarını gözlerden vicdanlardan saklamaya çalışan muktedirlerin ölümü kutsamaları, ne bugünün işi ne de sadece bizimkilere özgü. Kendi hayatlarını ve iktidarlarını korumak için kitleleri savaşa süren bütün muktedirler tarih boyunca ama din ama vatan-millet uğruna şehitlik edebiyatının ipine sarıldılar. Öteki dünyada sonsuz mutluluk vaadi olan şehitlik, kitlelere afyon niyetine sunuldu. “Şehitler ölmez” diye kaldırıldı cenazeler, “şehitlik mertebesi” ihdas ve icad edilerek ölümde bile eşitsizlik yaratıldı.
Çıkardıkları, körükledikleri güç ve iktidar savaşlarında insanlar öldükçe, kitleler “yetti artık”, diye homurdanmaya başladıkça, muktedirler vatan uğruna ölmek ve şehitlik kavramlarına daha bir sıkı sarılırlar. Kendileri adına bir aklanma, ölenlerin adına bir teselli, işin aslında ise kutsallaştırılmış kavramlara sığınarak savaş ve ölüm istemeyen kitlelerin tepkisini yumuşatma taktiğidir bu.
Cumhurbaşkanı, bulunduğu mevki ve başkomutanlıktan devlet başkanlığına kadar kendisinde toplanan yetkiler nedeniyle savaşların sonuçlarının sorumluluğunu taşır, o sorumluluğa şehitler de dahildir. Üstelik doğuda, güneydoğuda sürdürülmekte olan savaşın bir yönüyle içsavaş niteliği taşıması, iki tarafın zayiatının, iki tarafın ölülerinin (ya da iki tarafın şehitlerinin) en azından vicdanî ve tarihî sorumluluğunu devletin başına yükler. Erdoğan bunun farkında ama, “ya ölecekler ya boyun eğecekler” zihniyetiyle savaşı sürdürmeye de kararlı. Son olarak Kandil’in (PKK’nin) müzakereye hazır olduğu mesajlarına verdiği sert olumsuz yanıt, şimdilik umuda yer bırakmıyor. İşte o zaman, kan, vatan, şehitlik edebiyatı bütün hızıyla devreye giriyor.
Toprak ne zaman vatan olur?
“Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır/ Toprak eğer uğrunda ölen varsa vatandır” mısraları Mithat Cemal Kuntay’a ait. Aslında Cumhuriyet’in on beşinci yılı için yazılmış güçlü bir Atatürk ve Cumhuriyet güzellemesi olan bu şiir, dünyanın ve Türkiye’nin başka bir döneminin heyecan ve zihniyetinin ürünüdür. Erdoğan’ın alıntıladığı, alıntılamakla kalmayıp katkı da yaptığı mısralar eril iktidarın, şoven Türk milliyetçiliğinin, militarist savaşçı zihniyetin, kadim kan kültürünün bire bir yansımasıdır.
“Toprak uğrunda ölen varsa vatan, yoksa tarladır, tarla!” diye bağırdığınızda, farkında olmasanız da ölümü hayatın karşısına koymuş, vatan edebiyatı yapayım derken tarlayı, toprağı, o toprakların ürünü insanı, canı, yaşamı aşağılamış, değersizleştirmiş olursunuz. Bu sözler, sadece şehitlik yüceltmesiyle kitleleri etkileme çabası değil, günümüzde artık etik geçerliliği kalmamış, savaşçı eril zihniyetin ve çarpık bir vatan anlayışının ürünüdür.
Sayın Cumhurbaşkanı! Toprak ölenlerle, mezarlarla, kanla değil yaşamla, insanla, doğayla, tarlayla vatan olur. Şehirlerinden, meralarından, tarlalarından, yurtlarından ocaklarından sürülmüş; çocukları ölen, öldürülen insanların yaşadıkları topraklar; askeri, polisi her gün şehit olan, her yanında bombalar patlayan, can güvenliğinden yoksun, tedirgin, mutsuz insanların yaşadığı bir ülke; ister şehit, ister ölü ele geçirilmiş olsun, insanların her gün yaşamlarını yitirdiği bir yer -siz ne kadar edebiyatını ve hamasetini yaparsanız yapın- orada yaşamaya çalışanların yüreklerinde vatan değildir, ya da yitik vatandır.
Bu toprakların, üstünde yaşayan herkesin vatanı olması için kanlı bayraklara, şehitlere, ölülere ihtiyacımız yok. Varsın tarla olsun, yeşil olsun çiçek böcek, ağaç, orman olsun bu topraklar. Ölülerin vatanı mezarlıklardır, o vatan sizin olsun; bırakın Kürdüyle Türküyle, kim varsa hepsiyle, yaşamın fışkırdığı tarlaları vatan eyleyelim biz. Toprak; ancak insanlar barış ve güven içinde, birarada özgür, eşit ve kardeşçe yaşadıklarında vatan olur. Gerisi hamasî palavradan ibarettir.