Bugüne kadar yazdığım yazılara gelen olumlu-olumsuz eleştirilere, tepkilere, okur yorumlarına cevap yetiştirmeye hiç kalkışmadım; yalanı yanlışı düzeltmeye bile girişmedim. Varsın yazsınlar, varsın söylesinler; olmayan incilerim dökülmez ya...Övgülerden mahcubiyet duydum hak etmediğimi düşünerek, yergiler üzerinde düşündüm haklılık payları var mı diye... İlk kez, T24’te yayımlanan “Yetmez Ama Evet, Yetti Artık Hayır” yazısına gelen okur tepkileri üzerine açıklama yapma ihtiyacı hissettim. Nedeni basit: Bence önemli bir konuda temel bir anlama, algılama hatası olmuş. Bunda benim anlatamama payım var mı diye yazıya döndüm, cümleler o kadar açık ve netti ki, sorunun benden kaynaklanmadığını düşündüm.
Uzatmadan ve dikkat çeksin diye siyah harflerle yazayım: Dünkü yazı, kimi okurların yakıştırdığı biçimiyle, ne açık ne de kapalı bir özeleştiri yazısıydı. Aksine, 12 Eylül referandumunda evet derken, önümüze getirilen anayasa değişikliklerinin, o günün koşullarında vesayet ve darbe rejiminde gedikler açacağını düşündüğümü, bugün olsa yine aynı şekilde davranacağımı söyleyen bir yazıydı. Ve yazının bütünlüğü içinde bu konu sadece bir örnekten ibaretti. Gerektiğinde, “yanlış yapmışım” demekten, özeleştiri yapmaktan hiç yüksünmem. Bundan kaçınanlar, kendilerine güveni olmayanlardır. Yazıyı yazarken, “Bu bir özeleştiri değildir” türünden bir cümle eklemeyi düşünmüştüm ama, “sen okuduğunu anlamıyorsun” anlamına çekilir, okura saygısızlık olur diye vazgeçtim. Demek ki gerekiyormuş.
Anlaşılan, yazı biraz da uzun olduğu için kimileri sadece başlığı okumakla yetinip döşenmişler ve kafalarında ne varsa onu yazmışlar. Affınıza sığınarak, anlatmaya çalıştığım özetle şuydu: Bana göre doğru ve iyi olanı kimden, nereden geldiğine bakmadan, kendi takımımdan mı, rakip takımdan mı önerildiğine aldırmadan desteklerim, evet derim. Aksine, yine bana göre yanlış ve kötü olanı da, babamın oğlundan ya da kendi takımımdan gelse bile hayır diyerek reddederim. Söz konusu yazı, bunun çeşitli örnekleriyle doluydu.
Benim doğrularımın, iyilerimin mutlak olduğunu hiç iddia etmiyorum. Doğrunun, iyinin tekelinin bende, sizde, hele de iktidarda olduğunu düşünmüyorum. Ben böyle düşünüyorum ve iyi’nin menşe şahadetnamesini sormuyorum, diyorum. Bu kadar basit ve yalın.
Son bir söz: Konuşma, birbirimizi anlama, uzlaşma kültüründen neden bu kadar uzağız? Farklı düşünceyi anlamak, tartışmak yerine neden öfkeyle saldırma, aşağılama, itibarsızlaştırma yolunu tercih ediyoruz? Böyle yapınca, mesela Tayyip Erdoğan’ın siyaset yapma tarzından ve üslubundan ne farkımız kalıyor?
Benimki bir tarzı siyaset, bir siyasal tutum ve etik önerisiydi. Beğenene...