13 Temmuz 2010

İntikam

Barışı lafta değil gerçekten isteyenler silahların susması ve operasyonların yani kanın durması konusunda...

Belki farkında değiliz; ama bölgesel olmaktan hızla çıkıp ülkenin bütününü sarmaya doğru giden çatışmada yeni ve çok tehlikeli bir evreye girdik. Kürt siyasal hareketi peşinden sürüklediği kitlelerin acılarından ve tepkisinden de yararlanarak “intikam” çığlığını sloganlaştırmaya başladı.
Şimdi diyeceksiniz ki, bunca kan akarken, Türk - Kürt bunca  insanımız “şehit olur” veya “ölü ele geçirilirken” bir intikam sözcüğü ile mi arttı tehlike? Evet, çünkü intikam yani öç, hem aklı hem de yüreği karartan, karşısındakini yok etmeye yönelen şuursuz bir ruh halidir. İntikam duyguları besleyen, öç alma peşinde koşan kişi/ grup/ örgüt esas davasını, amacını unutur; kan ve intikam amaç haline gelir. Kimin günahının, hangi suçun, hangi cinayetin öcü kimden alınacak soruları bile sorulmaz olur. Bugüne kadar Kürt halkının şiddet ve zulümle gasp edilmiş hakları için, inkâr edilmiş Kürt kimliği için, milyonlarla sayılan bir halkın çiğnenmiş onuru için mücadele verdiği varsayılan Kürt siyasal hareketinin intikam kavramını benimsemesi ve bunu kitlelere bir ruh hali olarak yansıtmasının sonuçları tahmin edemeyeceğimiz kadar vahim olabilir.
“Kana kan, intikam!”sloganı bu ülke insanlarına yabancı değil. Tarihten ders çıkarılmadığının da en acı ispatı. “İntikam” ölünüzü taşıyan aracın önüne yazılmışsa, miting meydanında haykırılmışsa, pankartlarda taşınmaya başlanmışsa, artık bir mücadeleden değil bir amok koşusundan söz edilebilir ancak. Ölmek ve öldürmekle barışa ve çözüme ulaşılamayacağını bilmeyenlerin ya da unutanların çaresiz ve umutsuz sloganıdır bu.
Tam da bu noktada, öfkenin kör güzüyle değil vicdanın yürek gözüyle bakalım. Kürtler: Bu insanlar, bu halk, dağlara çıkan gençler, “taş atan” çocuklar bu noktaya nasıl getirildiler? Silahlı Kürt hareketi ve onun yandaşları “intikam”ı sloganlaştırma ortamını nasıl buldu? Uzun cevaplara, yüzlerce örneğe gerek yok, sadece birkaç örnek: Son çatışmalarda ölen/öldürülen PKK’lıların cenazelerinin ailelerine teslim edilmemesi mesela. Ölen kim olursa olsun, hangi kavgada ölürse ölsün, o anasının sevgili kuzusu, doyamadığı evladıdır. Sevenleri bir dua okumak ister mezarının başında, mezarsız ölü olmasına yürekleri dayanmaz. Şehit olan Memetçik de aynı ölümle ölür, ölü ele geçirilen Mamudo da. Ölümün acısını Türk ana da, Kürt ana da aynı duyar. Ve her halk savaşta kendi ölüsünü şehit sayar.
Başka bir örnek mi? KCK davasından bir yılı aşkın süredir iddianamesi bile hazırlanmadan içerde yatıp duran Kürt belediye başkanları için, Kürt siyasetçileri, aydınları için neden kimsenin sesi yükselmez bu ülkede? Neden Ergenekon davaları sanıkları için “tutuklamalar infaza dönüştü” diye haklı olarak kıyamet koparanlar, bu sanıklar için hak ve hukuku hatırlatanlar KCK tutuklularını akıllarının ucundan bile geçirmezler? Kimse kalkıp da bana “Onlar terör örgütü üyesi” falan demesin. Dava sonuçlanıp da karar çıkana kadar Ergenekon davalarından yargılananlar ne kadar terör örgütü üyesiyse veya değilse, KCK tutukluları da o kadar terör örgütü üyesidir veya değildir.
Yüzlerce, binlerce benzer örnek, akla vicdana sığmayan tutum sıralayabilirim; Güneydoğu’da kendim şahit olduğum sahneleri aktarabilirim. Kimlik kontrolleri sırasında bizlere hanımefendi- beyefendi diye hitap etmeye çalışanların Kürt minibüs şöförümüze “Şerefsiz! Göster kimliğini” dediklerinden mi başlayayım, ki bu “şerefsiz” sözcüğü emniyet güçleri tarafından halka karşı neredeyse “hey ahbap” gibi kullanılan bir sözcüktür oralarda; küçücük çocukların örgüt üyesi diye, ya da kaza eseri vurulup öldürülmelerini mi hatırlatayım. Yoksa evinden alınıp birkaç gün sonra köprü altlarında, göletlerde, ıssız yerlerde arkasından tek kurşunla vurulmuş olarak bulunanları mı? Ya kaybolanlar, hiç bulunamayanlar...
İntikam yıllardır haklarını isteyen, çözüm bekleyen ve artık umutları tükenmiş insanların çaresizliklerinin ve isyanlarının adıdır. İntikam; çaresiz, umutsuz, çözümsüz kalmış, hiçbir çıkış yolu bulamayan insanın akıl ve vicdan tanımayan en kötü duygusudur. İşte bu yüzden korkuyorum, bu yüzden “Hayır! İntikam değil, çözüm!”diye haykırmak istiyorum.
Çözüm var, biliyorum. Benzer durumlarda, başka ülkelerde çözüme hangi yollarla ulaşıldığını da konunun uzmanları ve siyasetçiler biliyor. Çözümün ilk adımı çatışmanın taraflarının çözümü gerçekten isteyip konuşmalarından, güç de olsa birbirlerini muhatap kabul etmelerinden ve uzlaşmalarından geçiyor. Bu nasıl olur, kimler kimlerle konuşur, muhatap kimdir, hangi yapıdır, bunların hepsi teknik ayrıntı.
12 Temmuz tarihli (dünkü) T24’te Selin Ongun’un Tarhan Erdem’le yaptığı söyleşiyi okumak yeter. Hadi ben kimilerinin gözünde tescilli “vatan haini”yim, Tarhan Bey için kimse böyle düşünmez sanırım. Üstelik aynı düşünceleri paylaşan gerçek vatanseverlerin ve insanseverlerin sayısının hiç de az olmadığını ama yüksek sesle konuşmaya cesaret edemediklerini de biliyorum.
Önce silahların susması ve operasyonların durması konusunda anlaşıldı mı, sonra atılacak adımlar bellidir. Barışı lafta değil gerçekten isteyenler silahların susması ve operasyonların yani kanın durması konusunda önkoşulsuz ve pazarlıksız anlaşabilirler. Sonraki adımlar diyalog süreci boyunca, görüş ayrılıkları, fikir çatışmaları, tartışmalar, karşılıklı ikna ve ödünlerle belirlenecektir. Tarhan Erdem’in cesaretle adını koyduğu adımların tümü gerçekçi ve gerçekleşebilecek niteliktedir. Hatta şu sıralarda en fazla kıyamet koparan, ortaya atanların da ne olduğunu tam bilmedikleri ve canları nasıl istiyorsa öyle yorumladıkları yerel özerklik meselesi bile Avrupa Konseyi Yerel ve Bölgesel Yönetimler Kongresi Normları çerçevesinde düzenlenebilir ve düzenlenmelidir de. Anadilde eğitim olanağı, şiddet olaylarına karışmamış PKK militanlarına düşünce ve ifade suçlarından af, Terörle Mücadele Kanunu mağduru çocukların serbest bırakılması, tarafsız ve yetkili bir gerçekleri araştırma komisyonunun kurulması, bölgeyi kalkındıracak ekonomik önlemler ve bir o kadar önemli olan Kürt halkının onurunu, itibarını iade edip yüceltecek anayasal düzenlemeler silahların değil insanların konuştuğu bir ortamda yapılabilir.
Bu adımlar atıldığında, en azından bu adımların atılması için muhataplarıyla diyaloga girildiğinde ne PKK ne de başkasının halkın yüreğinde intikam ateşi yakmaya gücü yetecektir.

Yazarın Diğer Yazıları

Romanını yazamadığım kahramanım Nazar

İnsan benim yaşıma gelip de birlikte yol yürüdüğü,  onlarla zenginleştiği dostlarını, arkadaşlarını yitirdiğinde sadece onların matemini tutmuyor, sadece onlara ağlamıyor. Her giden bizden bir parça koparıp gidiyor. Eksiliyoruz

Bir yazamama yazısı

Yazıyoruz, söylüyoruz, bağırıyoruz, feryat ediyoruz da ne oluyor, ne değişiyor! Anlamsızlık, yetersizlik, boşuna çaba duygusu

Çocukları kefene sokan ruh hastası ilkel zihniyet

ÇEDES'in amacı çocuklarda çevre duyarlılığını geliştirmek ise, ormanlarımızın, tarım topraklarının, doğal zenginliklerimizin nasıl yok edildiğini, açgözlü vahşi talan düzeninin doğal yaşamı nasıl katlettiğini öğretin

"
"