17 Şubat 2020

Hayrola! Ömrümün altıncı darbesi mi geliyor?

Her türlü darbe hevesi veya teşebbüsü, güçlü bir demokratik cepheye çarparak geriler. Gitti yeteri, geldi beteri dememek için…

O da ne! Son günlerde hangi TV kanalını açsan, hangi gazeteye baksan, hangi siyasî muhitte dolansan bir darbe muhabbetidir gidiyor. İktidara yakın medyadaki ağızlar, kalemler darbe sohbetlerinde başı çekiyor. Mafyacı tabiriyle, "darbe manyağı" olmuş bir milletiz. Örnek; benim kuşağım beş darbe yaşadı: 27 Mayıs 1960, 12 Mart 1971, 12 Eylül 1980 darbeleri, post-modern 28 Şubat darbesi ve niyetlenenlerin yüzlerine gözlerine bulaştırdıkları, kimilerine Allah'ın lütfu olan 15 Temmuz 2016 darbe girişimi…

Sübliminal darbe mesajı mı veriliyor?

Bu ülkede, 15 Temmuz öncesinin çalkantılı siyasal ortamında bir televizyon programında "Bu gidişle darbe bile olabilir" yorumu yapan gazeteci Ahmet Altan ve programın moderatörü Nazlı Ilacak sübliminal darbe propagandası gerekçesiyle ağırlaştırılmış müebbet hapis istemiyle yargılandılar, Altan hâlâ Silivri mahpushanesinde tutuklu.

Ortalığı saran son darbe söylentileriyle kimler, hangi sübliminal mesaj peşindeler, doğrusu merak ediyorum. Asıl merak ettiğim ise kimlerin kimlere karşı darbe planladığı. Bizim bildiğimiz, darbeler iktidara karşı yapılır ve bütün darbeler özünde iktidar mücadelesidir. Demokratik olmayan ülkelerde tıpkı savaş gibi darbeler de siyasetin farklı biçimde devamıdır. Mutlaka askerî olması, silahlı olması da gerekmez. Demokratik, ya da sandık demokrasisinin yürürlükte olduğu yarı demokratik ülkelerde seçilmiş hükümeti, iktidarı, parlamentoyu güç kullanarak, demokratik olmayan biçimde değiştirmeye yönelik her hamle siyasî darbedir.

Paranoyak olmanız takip edilmediğiniz anlamına gelmez

Türkiye'de, gerek iktidar çevrelerinde gerekse muhalefette darbe paranoyası olmadığı söylenemez. Bir zamanlar her on yılda bir neredeyse normal bir olaymış gibi beklenen, sonraları periyodu uzayarak da olsa şu veya bu ölçekte gerçekleştirilen darbeler düşünülecek olursa, darbe paranoyası pek de temelsiz sayılmaz. Ayrıca, ünlü sözdeki gibi, paranoyak olmanız takip edilmediğiniz anlamına da gelmez.

Askerî ya da sivil darbelere ekonomik, toplumsal, siyasal krizin derinleştiği dönemlerde teşebbüs edilir. Darbeye; ellerinden kaçan iktidarı geri almak isteyen veya iktidarlarının elden gitmekte olduğunu hisseden müesses nizam bekçileri, ya da iktidara demokratik yollardan ulaşamayacaklarını bilen tepeden inmeciler kalkışırlar. Bütün darbeler özünde şiddet ve terör eylemidir. Kimden gelirse gelsin, darbe yemiş toplum şiddet ve teröre maruz kalır.

Bu açıdan baktığımızda, Türkiye'nin bugünkü koşullarında içerde ve dışarda darbeye heveslenenler olabileceği gibi, içine düştüğü krizi atlatabilmek için kitle desteğini yeniden sağlamaya çabalayan iktidarın kendisi de darbe söylentileri ve atmosferinden yarar umabilir.

Asker, sivil bütün darbeler zararlıdır

Kimse alınıp gocunmasın ama Türkiye'nin tarihsel-toplumsal özellikleri, tepeden inmeci ilerleme geleneği, devlet korkusu ve tapıncı darbeseverlik mikrobunun yaygınlaşmasını kolaylaştırmıştır. Darbe benim takımıma karşı yapılırsa kötü, karşı takıma yapılırsa iyi (haklı) zihniyeti sağlı-sollu-ulusalcı "zinde güçler"de, bunca kötü deneyime rağmen hâlâ yaşamaktadır.

1971'de, kimileri sol darbeye hazırlanırken "ABD- sermaye- devlet aklı"nın, darbeyi emir komuta zinciri içine çekip solu ezmeye yönelttiğini, dönemin kimi anlı şanlı solcularının, sosyalistlerinin ilk anda durumu kavrayamayıp 12 Mart muhtırasını desteklediklerini hatırlayalım. Solun yükseldiği, işçi- emekçi hareketinin, sosyalist düşünce ve örgütlenmelerin güçlendiği 1970'leri sonlandıran 12 Eylül 1980 askerî darbesinde kafamıza inen balyoza rağmen vesayetçi-laik kesimlerin post-modern 28 Şubat'a alkış tuttuklarını hatırlayalım. Ve nihayet, AKP'nin iktidara gelmesinden itibaren hazırlanan müdahale planlarını, mitinglerde açılan "Ordu göreve" pankartlarını, silaha el basıp vatanı bu iktidardan kurtaracaklarına yemin ettirilen Yeniden Millî Mücadele türü örgütlenmeleri, emekli komutanların "Parola vatan, işareti bayrak" nidalarıyla ülkede fır döndüklerini, darbe günlüklerini, herkesin bildiği sırra dönüşmüş gizli toplantıları, Rahip Santoro'nun öldürülmesinden başlayıp  Zirve yayınevi cinayetinden geçip Hrant Dink'in katledilmesine varan bir dizi destabilizasyon (istikrarsızlaştırma) adımının ardındaki güçleri unutmayalım.

Evet, Ergenekon-Balyoz davaları Fethullahçı yargının iğrenç kumpaslarıydı; evet, o davalarda NATO'cu derin güçler Avrasyacı derin güçleri pasifize etmeye çalışıyorlardı; evet, az sayıda kurunun yanında pek çok suçsuz, günahsız insan zulme, gadre uğratıldı, hayatları çalındı. Ancak bu süreçte, AKP'yi iktidardan indirmeyi planlayanlar, darbe hazırlığı yapanlar da olmadığını söylemek ya safdillik ya da gerçekleri inkâr etmektir. ( FETÖ'nün Türkiye'ye verdiği en büyük zararlardan biri, gerçek Gladyo örgütünün, derin darbeci mihrakların ortaya çıkmasını bu davalarla engellemeleridir.)

Darbelere karşı kalkan, demokratikleşmedir

Bu yaşımda, yaşadığımız şu dönem kadar kötüsünü görmediğimi, askerî diktatörlük yılları dışında Erdoğan'ın tek adam iktidarı kadar hukuksuz, keyfî, antidemokratik, savaşçı bir döneme tanık olmadığımı, acı çektiğimizi, ruh sağlığımızı ve umudumuzu yitirmekte olduğumuzu söyleyebilirim.

Ama…Velev ki içerde ve dışarda batağa saplanmış iktidarın darbe tehlikesini kendine kalkan yapmak için körüklediği bir sözde tehdit olsun, ya da darbe dedin mi her daim göreve hazır kimi çevrelerden gelen gerçek bir tehdit olsun, ister sivil ister asker, kimden gelirse kime karşı olursa olsun, hiçbir darbeyi olumlayamayız, alkışlayamayız. Bütün darbeler, daha büyük olumsuzluklara ve kaosa yol açacaktır.

Herkes, hepimiz için sığınılacak liman demokrasidir, normalleşmenin sağlanmasıdır. İktidar kendisine karşı darbeden çekiniyorsa, bilsin ki tek koruyucu kalkan demokratikleşmedir. Muhalefet iktidardan gelecek bir hamleden korkuyorsa, bilsin ki tek silahı, tek kalkanı en geniş kesimleri, kitleleri kucaklayacak demokrasi mücadelesi, demokrasi cephesidir.

Havada darbe kokusu, darbe söylentisi varsa, öncelikle anamuhalefet partisi liderinin her türlü darbe söylentisi ve girişiminin karşısında olduğunu açıklayıp bütün muhalefeti ve halkı darbeye karşı demokrasi cephesinde birleşmeye çağırması son derece değerli olacaktır. Böylece darbe karşıtlığı bayrağı siyasî darbecilerin elinden alınmış ve onlara söz bırakılmamış olur. Bu, FETÖ'nün siyasî ayağı sensin, hayır sensin atışmasından çok daha anlamlıdır.

Bizlere, gerçek demokratlara düşen ise üzerimize salınan bu darbe hayaleti karşısında, ürküntüye kapılmadan, gerilemeden, otokratik faşizan  rejime payanda olmadan, darbe heveslilerinin değirmenine de su taşımadan demokratik mücadeleyi güçlendirmek, tek bir çevreyi, tek bir kişiyi bile ihmal etmeden yaygınlaştırmaktır. Her türlü darbe hevesi veya teşebbüsü, güçlü bir demokratik cepheye çarparak geriler.

Gitti yeteri, geldi beteri dememek için…

Yazarın Diğer Yazıları

Desteğim DEM Parti'ye, oyum İmamoğlu'na

İstanbul Büyük Şehir'de İmamoğlu'na verilmemiş her oy Cumhur İttifakı'na, özünde Erdoğan'a gidecek

Vicdanını yitirmiş dünyanın vicdanını, ahlakını yitirmiş siyasetin ahlakını savunmak 

Ahlakını yitirmiş siyaset ve onun kadroları aşılmadıkça toplumdaki çürümenin önüne geçmek mümkün değil...

CHP, kuş mu deve mi olacağına karar veremezse…

Tek adam rejiminin yol açtığı toplumsal-siyasal çürümeyi engelleyecek, ortak vatanda hak, hukuk, adalet içinde ortak yaşamı sağlayıp ülkeyi yaşanabilir kılacak güçlü ve -sözde değil özde- demokratik bir muhalefete ihtiyaç var. Ana muhalefet partisinin kendini toparlaması ve demokratik güçleri kendi etrafında toplaması (6'lı Masa gibi değil, turnusol kağıdı Kürt meselesi olan gerçek demokratik güçler) bu yüzden önemli