Cumhuriyet, Sabah ve Milliyet gazetelerinde ekonomi yazarlığı yaptığım yıllarda, ekonomi yönetiminin kilit noktalarında görev yapan bürokratlardan bazılarıyla, karşılıklı güvene dayanan bir diyalog kurmayı başarmıştım. Bu sayede dünyadaki ve Türkiye’deki gelişmeleri farklı boyutlarıyla değerlendirme olanağını buluyordum. Yavuz Canevi, Rüştü Saracoğlu, Zekeriya Yıldırım, Gazi Erçel, Ercan Kumcu, Tevfik Altınok, Ali Tigrel, İlhan Kesici ve Mahfi Eğilmez ilk aklıma gelen isimler arasında.
Bu isimlerden çoğu bürokrasiden ayrıldıktan sonra köşe yazarlığı da yaptı ama medya ile bağlarını bugüne dek sürdüren Mahfi Eğilmez oldu. Bir süre köşe yazarlığı yapan Eğilmez daha sonra TV yorumculuğu yapmaya başladı. Halen de TV’de program yapmaya devam ediyor, ayrıca çok sayıda takipçisi olan bir bloğu var.
Gidişattan şikayetçi iş insanının ikilemi
Geçen Pazar günü bloğunda yer alan “Piyasa Aldırmazlığı” başlıklı yazısında, halen ülkemizde de yaşanmakta olan bir olguya dikkat çekiyor Mahfi Eğilmez ve gidişattan rahatsız olan bir iş insanının, yani ‘A’nın, ikilemini şöyle anlatıyor:
“İş insanı A’nın Batı standartlarına göre yetişmiş, hukuka saygılı, ülkesini seven, laiklikten yana bir kişi olduğunu düşünelim. A, mevcut hükümete oy vermiyor, hükümetin yaptıklarını beğenmiyor ve desteklemiyor olsun. A, bir yandan yaptığı ticaret ve sanayi işlerinden iyi para kazanırken diğer yandan da kendisiyle benzer görüşlere sahip olan yatırım danışmanı B’yi dinleyerek parasını finansal piyasalara yatırmış bulunuyor. Bu ortamda A, yatırdığı para üzerinden para kazanmak isterken B de bu işten para kazanmak için A’nın daha çok kazanmasını isteyecektir. A ve B, mevcut hükümetin yaptıklarından mutlu olmasalar bile, (para kazanmaya devam ettikleri sürece) bu hükümetin değişmemesini, mevcut siyasi ortamın devam etmesini isteyecektir.”
Eğilmez’e göre A ve B büyük bir çelişki içindedir çünkü bir yandan beğenmedikleri, desteklemedikleri, kültürel ve sosyal ortamı bozduğundan şikayet ettikleri hükümetten kurtulmak istemekte, bir yandan da bu hükümetin gitmesinin yaratacağı iktidar boşluğu nedeniyle para kayıplarına uğramak istememektedir.
Alternatifsizlik suskunluğu getiriyor
Pekiyi bu çelişki neden kaynaklanıyor? Bu çelişki iktidardaki yönetimden memnun olmayan iş insanlarının, beğenmedikleri hükümetin gitmesi halinde, ekonominin ve ülkenin yönetiminde bir boşluk doğacağına inanmalarından kaynaklanıyor. Başka bir ifadeyle, mevcut hükümetin görevden ayrılması halinde derhal duruma el koyarak ekonominin ve ülkenin daha iyi yönetilmesini sağlayacak bir iktidar seçeneğinin ufukta görünmemesi, gidişattan şikayetçi olan iş insanlarının beğenmedikleri iktidarın görevde kalmasına razı olması sonucunu doğurabiliyor.
Ayrıca bugünün ortamında bir iş insanının açıkça ortaya çıkıp mevcut yönetimi eleştirmesi halinde bunun cezasız kalmayacağı ve bunu yapanın ağır bir bedel ödemek zorunda kalabileceği de ortada. Bu faktörün de katkısıyla, alternatif bir iktidar seçeneğinin bulunmadığı, ekonominin büyümeye ve iş dünyasının para kazanmaya devam ettiği ortamda iş insanlarının suskunluğunu koruması anlaşılabilir bir davranış biçimi.
Bu dengeyi bozabilecek olan faktör, bugünün ortamında para kazanmaya devam eden iş dünyasının, bundan sonra yaşanacak olumsuz gelişmeler nedeniyle para kazanamaz ve borçlarını ödeyemez duruma düşmesi olabilir. O noktaya gelindiğinde, bıçak kemiğe dayandığında, iş dünyası da farklı bir davranış biçimi sergileyebilir, suskunluğunu bozabilir.
Mevcut iktidarın ise bu noktaya gelinmesini önlemek için elinden gelen her şeyi yapmak istemesi doğaldır. Hükümet mensuplarının sürekli olarak ekonomide yaşanan sıkıntıların geçici olduğunu vurgulayan açıklamalar yapması, ekonomideki dengeleri bozmak pahasına sağlanan hızlı büyümenin süreceğini müjdelemesi bu amaca yönelik çabalardır.
Pazar akşamı bütün bunları düşünerek katıldığım bir yemekte çok iyi tanıdığım üç iş insanına rastlayınca bu konularda ne düşündüklerini sordum. İki önemli holdingin ve bir bankanın tepe yöneticisi olan muhataplarımın bana verdikleri cevaplardan, bu yazıda yaptığım analize büyük ölçüde katıldıklarını anladım.
Bu makale ilk olarak Dünya gazetesinde yayımlanmıştır