25 Ekim 2015

Çetin Altan’la 50 yıllık bir yoldaşlığın öyküsü

Enseyi karartmayalım ama zorluklar ve engellerle dolu bir kavşakta bulunduğumuzu da hiç unutmamamız gerekiyor

Neredeyse tam 50 yıl önce, 10 Ekim 1965 sabahı, hayatımda ilk kez oy kullanmak için sandığa giderken, oy vereceğim parti olan Türkiye İşçi Partisi’nin (TİP) Genel Başkanı Mehmet Ali Aybar ile karşılaştım Bebek’te. Heyecanımı yenerek, babamın gençlik arkadaşı olduğunu bildiğim Aybar’a kendimi tanıttım ve nasıl bir sonuç beklediğini sordum. Etkileyici sesiyle sonuçtan umutlu olduğunu, TİP milletvekillerinin Meclis’e girmesinin Türkiye’de yeni bir dönemin başlangıcı olacağını söyledi, anımsadığım kadarıyla.

 

Çetin Altan’a oy verdim

 

1965 seçiminde oy verdiğim kişilerden biri de İstanbul’da TİP listesinde bağımsız aday olarak yer alan Çetin Altan’dı. Seçim kampanyası sırasında radyodan yayınlanan parti konuşmalarından belleğimde kalanlar da, “İşçiler, köylüler, marabalar..” diye kükreyen Yaşar Kemal’in davudi sesi ve “dostlarım” diye söze başlayan Çetin Altan’ın inandırıcı tonuydu.

Sonuçta, Süleyman Demirel liderliğindeki Adalet Partisi oyların yüzde 53’ünü ve parlamentodaki 450 sandalyeden 240’ını alarak iktidarını perçinledi, o dönemde barajsız nispi temsil sistemi uygulandığı için, yüzde 3 dolayında oy alan TİP de 14 milletvekilliği kazanarak Meclis’e (TBMM) girdi. Meclis’e giren milletvekillerinden biri de Çetin Altan’dı.

Bu 14 TİP milletvekilinin Meclis’e girmesi bile iktidar çevrelerini fena halde rahatsız etmişti. Bugün de katmerli örneğini yaşamakta olduğumuz muhalefete ve eleştiriye tahammülsüzlük sonunda, iktidar partisi milletvekillerinin Çetin Altan’a Meclis içinde sille tokat saldırmasına yol açtı. Ancak ne bu saldırı, ne daha sonraki saldırılar, ne de hakkında açılan yüzlerce dava ve hapiste geçen yıllar Çetin Altan’ın fikirlerini savunmasını önleyemedi. Onu uzaktan hayranlıkla izleyen yoldaşlarından biri de bendim.

 

Farklı boyuta taşınan yoldaşlık

 

Ben daha sonra lisansüstü eğitim için İngiltere’ye gittim ve dünyayı anlamak için her şeye çok daha geniş bir açıdan bakmak gerektiğini orada öğrendim. Çetin Altan ile tanışmam ise benim gazeteciliğe başlamamdan yıllar sonra oldu. Çetin Altan ile yakın bir dostluk yoktu aramızda ama dünya bakışımızın ve hayallerimizin benzeştiğini hissediyordum. Benim yoldaşlık diye ifade ettiğim yakınlık yeni bir boyuta taşınmıştı sanki.

Her ikimiz de insanlığın ortak bir kültüre sahip bulunduğunu, bunu reddederek daha güzel bir dünyaya erişmenin olanaksız olduğunu düşünüyorduk. Son 200 yılda bu kültürü ve uygarlığı Batı’nın geliştirmiş olmasını içimize sindiremeyip Batı düşmanlığı yapmanın saçmalığını görüyorduk. En önemlisi, dünyadaki büyük değişimi anlamaya çalışıyorduk. Yaşanan değişimi anlamaya çalışmanın daha güzel bir dünyayı hayal edebilmek için şart olduğuna inanıyorduk. 

Dünyanın ve Türkiye’nin bugünkü halini anlatması için bu noktada sözü Çetin Altan’a bırakacağım ve Çınar Oskay’ın kendisiyle yapmış olduğu söyleşiden bölümler aktaracağım.

 

Çetin Altan’a göre dünya ve Türkiye

 

11 Ocak 2015 tarihli Hürriyet gazetesinde yayınlanan bu söyleşide bakın neler demiş Çetin Altan:

“Yeryüzünde büyük gelir, kültür, birikim farklılıkları var. Bu, yüzyılın ortalarına doğru bir dengeye gelir. Ama o zamana kadar, geride kalanlar varlıklarını şiddete başvurarak kanıtlama ihtiyacını aşamayacaklar gibi. ‘Ben de varım’ demek istiyorlar ama bunu sözle, çizgiyle, eserle, kitapla yapamadıkları zaman silahla yapmaya uğraşıyorlar.”

“Türkiye dünyanın dışına kaçmaya çalışıyor sürekli. Gelişmiş dünyanın kriterleri, demokrasi, hukuk burayı yönetenlerin hoşuna gitmiyor. Türkiye dünyayla bütünleşecek gibi oluyor, sonra eski haline dönüyor. Türkiye’nin büyüyüp güçlenme enerjisi sandığımdan az çıktı, bir türlü içine düştüğü tuzaktan kurtulamıyor ama eninde sonunda dünyayla bütünleşecektir, çünkü istese de istemese de dünyanın bir parçası.”

“Türkiye’den ümidinizi kesmeyin. Umut ve iyimserlik bir mücadelenin atardamarıdır. Yılgınlaşacak bir şey yok. Türkiye, tıkandığı noktadan çıkabilmek için önce Kemalistleri denedi, şimdi dindarları deniyor. Sonunda bu yapıdan bir şey çıkmayacağını anlayıp kendini radikal bir şekilde değiştirecek.”

“Kemalistler devletin hiç olmazsa görüntüsünü korumaya çalışırdı. Bunların bu özeni de yok. ‘Yıkalım, geçelim’ gibi davranıyorlar. Bir de yüz yıldan beri ilk kez devlet hazinesini ele geçirdiler. Yüzyıllık açlık, kapışacaklar biraz. İttihatçılar da devlet hazinesini ele geçirdiklerinde böyle çıldırmıştı. Paraları kapışmıştı. Sonunda parçaladılar ülkeyi, yerine yeni bir devlet kuruldu. “

 

Enseyi karartmayız ama..     

      

Silinmeyecek bir iz bırakarak aramızdan ayrılan Çetin Altan üstadımızın bu saptamaları çok önemli. Evet, 22 Haziran’da Cumhuriyet gazetesinde yayınlanan son yazısında belirttiği gibi, hayal ettiğimiz ülke bu değildi. Hayalleri onunkilerle ve benimkilerle tam olarak örtüşmese de bu görüşe katılacak olanların sayısının giderek arttığı bir ülkede yaşıyoruz. Türkiye’nin şu andaki manzarasına bakıp “evet, hayal ettiğim ülkede yaşıyorum” diyecek kaç kişi çıkar doğrusu bilmiyorum ama hayal ettikleri ülkede yaşama umutları azalmakta olan insanların hayli fazla olduğunu görüyorum.

Çetin Altan’ın her şeye karşın yaptığı “enseyi karartmayın” tavsiyesi ölümünden sonra sıkça tekrarlanmaya başlandı ama zorluklar ve engellerle dolu bir kavşakta bulunduğumuzu da hiç unutmamamız gerekiyor. 

 

 

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

AKP'nin ve Erdoğan'ın geleceği tartışılıyor

Bu gidişatın AKP'nin hatta bir sonraki aşamada Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın siyasi geleceğine gölge düşürecek boyutlar kazanmasından endişe duyanlar arasında Erdoğan'ın yakınındaki kimselerin de bulunduğu ve rahatsız olmaya başladığı söyleniyor

AKP yandaşlar cennetinde "normalleşme" korkusu

Yandaşlar cennetinin nimetlerinden yararlanmış olanların "normalleşmeyi" önlemek için her şeyi göze almaları beklenebilir. Destekledikleri parti yani AKP, iktidarı ele geçirince devletin sahip olduğu olanaklardan yararlanarak kur garantili ihaleleri kapmaya, ormanları ve değerli arsaları ele geçirip malikanelere çevirerek sınıf atlamaya alışan büyük taahhüt ve inşaat şirketlerinden söz ediyorum. İktidarın ve yandaşlarının "normalleşme"ye hiç sıcak bakmamaları da gayet doğal bu nedenle

Sen ne efsunkâr imişsin ey demokrasi

Galiba küreselleşmenin ve dijital devrimin dönüştürdüğü bir dünyada çoğulcu demokrasinin de ciddi bir dönüşüme ihtiyacı var. Bunu erken kavrayan ülkeler ve liderler geleceğe damga vurabilir belki de

"
"