24 Kasım 2019

Yeni duvarlar

Güvenlik eksenli bu yaklaşım, toplumsal dayanışmayı hem içerde hem dışarda yok ediyor.

Winfried Freudenberg, Mart 1989'da kendisinin imal ettiği bir hava balonuyla Doğu Berlin'de bulunan evinin bahçesinden havalanır; polis ihbarı nedeniyle balonu gazla tamamen dolduramadığı için eşi Sabine'yi mecburen geride bırakarak...

Yolculuğun rotası Berlin Duvarı üzerinden Batı Berlin'dir. Ama balona binemediği için çalılıklarda saklanan Sabine'nin gözlerinin önünde kontrolsüz biçimde yükselir balon. Umut edilenin aksine 5 bin metreye kadar ulaşır ve ısının eksi 20 dereceye ulaştığı bir ortamda son nefesini verir mühendis Freudenberg.

Beş saat sonra Batı Berlin'in Zehlendorf semtine indiğinde Freudenberg'in vücudundaki tüm kemikler kırıktır. Duvarın öte yanında kalan Sabine ise Doğu Alman gizli servisi tarafından sorguya çekildikten birkaç hafta sonra serbest bırakılır.

Gelin görün ki; Freudenberg'in ölümcül balon yolculuğuna çıkmasından sadece 8 ay sonra duvar yıkılır. İnsanlar ölüm tehlikesi olmadan kavuşurlar birbirlerine...

Winfried Freudenberg, Berlin Duvarı'nın son cinayetidir. Yeryüzünün sınırsızlığına karşın, insan uygarlığının ürünü olan ulus devletlerin sürdürdüğü duvar siyasetinin ise son olmayan cinayetidir Freudenberg'in ölümü.

Yeni duvarlar

Kasım 1989'da 46 kilometrelik Berlin Duvarı'nın yıkılmasıyla birlikte "tarihin sonu" geldi. Hepimize mutluluk ve refah getirecek kapitalizm yeryüzünün mutlak hükümdarı oldu.

Pekiyi ama kapitalizm hepimize özgürlük getirdi mi?

Amsterdam merkezli Ulusötesi Enstitüsü'nün açıkladığı rapora göre; 2019 yılı itibariyle sadece Avrupa'da inşa edilen duvar ve tel örgüler 1.000 kilometreyi geçmiş durumda.

Bugün dünyadaki her üç ülkeden birisi çoğunlukla güvenlik kaygısını gerekçe göstererek yeni duvarlar inşa ediyor.

Trump'ın Meksika Duvarı, İsrail'in "Irkçı / Utanç Duvarı", Suudi Arabistan'ın Yemen Duvarı, Ukrayna'nın Rusya Duvarı, İspanya'nın Batı Sahra Duvarı, Kore halklarını birbirlerinden ayıran duvar, Kuzey İrlanda'da katolik ve protestanları birbirinden ayıran "Barış Duvarı", Hindistan'ın Bangladeş Duvarı ve elbette Türkiye'nin güney sınırına yönelik olarak inşa ettiği duvar olan "Türk Seddi"...

Bu noktada sınırlarında "öteki"ne karşı duvar inşa eden ülkeler arasında sadece Türkiye'nin inşa ettiği yapının uzaydan görünecek kadar büyük olması ile övündüğünü not etmekte yarar var. Kanaatimce Türk medyasının yaşadığı bu "gurur", ülkenin nüvesine nakşedilmiş kompleksi göstermesi açısından önemli. Öte yandan dünyanın neresinde örülürse örülsün duvarların tamamı, küresel düzeyde zaten sınırlı olan dayanışmayı daha da azaltarak toplumlarda "öteki" sayılandan kendisini uzak tutma ve ondan korunma refleksinin gelişmesine yol açıyor.

Ama Berlin Duvarı'nın aksine yeni duvarlar sadece kara sınırlarında inşa edilmiyor. Akdeniz başta olmak üzere denizler de duvarlara dahil edilerek duvarların toplam uzunluğu sadece Avrupa'da 4.750 kilometreye çıkarılıyor. Binlerce mülteci ise başta Akdeniz olmak üzere inşa edilen kilometrelerce uzunluktaki bu deniz duvarlarına çarpıp boğuluyorlar.

Ayrıca görünen duvarlar, drone, diğer insansız araçlar ve termal kameralar sayesinde görünmez sanal duvarlarla güçlendiriliyor.

Sözün kısası; 1989'dan 2019'a geçen otuz yılda sadece Avrupa'da Berlin Duvarı'nın altı katını aşan uzunlukta duvarı inşa ederek hepimizi "özgürleştirdi" kapitalizm.

Kazanç kapısı

Yakın zaman önce açıklanan verilere göre gerçek ve sanal olarak inşa edilen bu duvarların Avrupa'daki maliyeti 2018 yılında 17.5 milyar Euro'ya ulaştı. Önümüzdeki yıllarda ise bu rakamın yüzde 8 oranında artacağı öngörülüyor.

Duvar inşa sürecindeki en büyük harcama kaleminin 999,4 milyon Euro ile sanal duvarlar olduğu dikkate alındığında; yeni bilgisayar teknolojilerinin şirketler için daha çok kâr, devletler içinse daha iyi gözetim anlamına geldiği açık değil mi?

Öte yandan Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği'nin çöküp Soğuk Savaş'ın bitmesinden bugüne Avrupa Birliği ülkelerinin duvar ve çitler için 1 milyar Euro harcadıkları hesaplanmakta. Bu rakama ek olarak birliğe üye devletlerin ülke içerisindeki güvenliği sağlamak amacıyla 2,76 milyar Euro kaynak ayırdıkları da biliniyor. Benzer biçimde Avrupa Komisyonu'nun 2021 – 2027 dönemi için sınır yönetimine 9,3, sahil korumaya 11,3 milyar Euro tahsis etmeyi planladığı da herkesin bildiği bir gerçek.

Enstitü'nün 5 Kasım 2019 tarihli açıklaması, duvar inşaatlarından silah sanayisinin, askeri sözleşmeleri kazanan inşaat, nakliye, teknoloji ve güvenlik firmalarının kazandığına işaret ediyor. Bu açıklama sayesinde yıkılan Berlin Duvarı'nın altında kimlerin kaldığı ve kimlerin de kazançlı çıktığı anlaşılıyor.

Son olarak devletlerin inşa ettikleri gerçek ve sanal duvarların tek etkisinin ulus devlet sınırlarının dışında kalan mültecilere yönelik olmadığını görmek gerekiyor. Çünkü güvenlik eksenli bu yaklaşım, toplumsal dayanışmayı hem içerde hem dışarda yok ediyor.

Tabiri caizse duvarlar toplum içerisinde de örülüyor.

Örülen bu içteki duvarlar nedeniyle okul binalarında çocuklar o sınıftaki başka çocukların ebeveynleri tarafından yuhalanıyor. Yoksullar ve yoksunlarla olması gereken toplumsal dayanışma inşa edilemiyor. Ateş, düştüğü yeri yakıyor. Herkes kendi gemisini kurtarmayı amaçlıyor...

O nedenle son günlerdeki yoksulluk ve yoksunluğun yol açtığı ölümleri bu açıdan da ele almak gerekiyor: Son kertede duvar örmeye, silaha, gaza, topa, tanka, F-35'lere ve S-400 füzelerine para bulabilen Türkiye Cumhuriyeti devleti, kendi yurttaşının bakkal defterindeki 2.260 liralık veresiye borcuna ve 607 liralık elektrik faturasına derman olamıyor...

Yazarın Diğer Yazıları

Yaşam, ölüm ve Gezi

Ölen, öldürülebilen, ama kurban edilemeyen, ama intihar haberleri 140 karakteri geçmeyen, yaslarının yaşanmasına da asla izin verilmeyen o ölümler nedeniyle adına Türkiye denilen cehennemde süregiden hayat ölümüne bir iktidara tabi kılınabiliyor

"Sigara haramdır"

Siyasi iktidar, her konuyu fırsat bilip dinbaz siyasetini topluma ne kadar dayatırsa, toplum genelinde dayatılan inanca olan tepki ve red o oranda artıyor

Virüs var; takmayın maske!

İstanbul’a gelen Tayvanlı turistin çantasının üzerine "Çinli değilim. Tayvanlıyım, Ölürüm Türkiyem" yazmak zorunda kalmasından bahis açıyorum