Derbasî be, ez çawa dikarim alîkarî bidim we?
- ...
- Hûn çend salî ne?
- ...
- Hûn cixare an jî berhemên titûnê dikişînin?
- ...
- Hûn alkolê vedixwin?
- ...
- Hûn ji ber pîşe ya xwe an jî ji bo hobî ya xwe dûçarê hemanên kîmyevî, toz û gazê de dimînin?
- ...
- Hûn li ku derê dijîn?
- ...
- Nexweşîyeke we ya ku hatîye bi navkirin heye?
- ...
- Dermanekê ku hûn ji ber sedemekê bikartînin heye?
- ...
- Li hember dermanan an jî maddeyên dinê alerjîya we heye?
- ...
- We qet emelîyet derbaskiriye?
- ...
- Di dayîk, bav, xwişk, biraû xizmên we yên nêz de serpêhatîyeke nexweşîyê heye?
- ...
- Hûn çima bersiv nadin?
Makbul Yurttaş
Yanıtları veril(e)memiş yukarıdaki sorular, hangi yakınma ile gelirse gelsin hekimlere başvuran tüm hastalara yöneltilmesi gereken asgari sorgulamalardır.
Ancak bu satırları okuyan pek çok kişi soruları anlamadığı için yanıtlayamadı. Çünkü kendilerine yöneltilen sorular bilmedikleri bir dildendi.
Yanıtlayamadıkları için çaresizlik duygusu yaşadılar. Belki dışlanmış olduklarını hissettiler. Bu topraklarda yaşayan, ancak Türkçe dışında anadili olan pek çok insanın gündelik hayatta yaşadığı çaresizlik ve dışlanmışlık hissi gibi.
Ötekini anlamak için ötekinin yaşadıklarını tecrübe etmek gerekir bazen...
***
Ne olur samimiyetle düşünelim: İnsan en zor anında, acı çektiğinde, nefes alamadığında, öleceğini hissettiğinde bir koşu yetiştiği sağlık çalışanına derdini anlatamazsa, onun sorularına yanıt veremezse ne hisseder?
Bu ülkenin vergi veren, askere giden ve cop yiyen bir yurttaşı olarak dili nedeniyle sağlık hizmeti alamadığında ne düşünür?
Bu toprakların tüm derdine katlanan bir insanı olarak ölümcül sorunların yaşandığı sağlık alanında dahi dilinin ve dolayısıyla kimliğinin resmen yok sayıldığını gördüğünde ne yapar?
“Bin yıldır kardeşiz” söyleminin retorik olduğu ve her durumda lafta kaldığı aklına gelmez mi.
Sağlık gibi can alıcı bir konuda dahi kimliğinin makbul sayılmadığını, hekimlik mesleğinin en önemli etik ilkesinin çiğnendiğini ve etnik kimliği nedeniyle dışlandığını düşünmez mi.
Tercüman
Kuşkusuz tercümanlar, böylesi durumlarda hekim ile hasta arasındaki dil anlaşmazlığına bir çözüm olabilirler.
Ancak bilelim ki hasta yakınları iyi tercüman değildirler. Çünkü hastanın yakınları, hastanın söylediklerini aynı biçimde çevirmezler. Aksine onun ve hekimin anlattıklarını yorumlayarak hekime ve hastaya aktarırlar.
Oysa sağlık hizmetinde tercüman robot gibi olmalıdır. Hekim ile hasta arasında robotik bir çeviri yapmalıdır. Hastanın ve hekimin anlatısına kendisinden hiçbir şey katmamalı, yorumlamamalıdır.
Ama eşyanın tabiatı gereği hasta yakınları robotik çeviri yapamazlar. Çünkü onlar hastanın yakınıdırlar. Hastaları için endişelenirler. Kaygı duyarlar. Daha önemlisi onların hastalığı ve hastalık süreçleri hakkında fikirleri vardır.
İşte bu nedenle farklı dillere özgü kartlar ve çok dilli sorgulama formları hastanelerde bulunmalı ve gerektiğinde talep eden tüm hastalara profesyonel tercüman hizmeti ücretsiz olarak sunulmalıdır.
Çünkü sağlık hizmetine ulaşmak, dil, din, cinsiyet, cinsel yönelim, etnisite,... gibi faktörlerden azade olarak tüm insanların en temel hakkıdır.
Ancak unutulmamalıdır ki, dil kartları ve profesyonel tercüman hizmeti, sağlık hizmetinin sunulduğu ülkeye yabancı sayılan kişiler için alınması gereken önlemlerdir. O memlekette milyonlarca kişinin konuştuğu dil ya da diller için bu önlemler yeterli değildir.
Gerçek çözüm; sağlık çalışanlarının o ülkenin yapısını dikkate alan çok kültürlü bir entelektüel kapasiteye ve sağlık sorunları konusunda hastanın derdini anlayabilecek ve ona derdini anlatabilecek düzeyde çok dilli bir yetkinliğe ulaşmasında saklıdır.
Kuşkusuz böylesi bir tıp eğitimi, Türkiye’de geçmiş yıllarda yapıldığı gibi, Kürtçe açısından en az eğitim ihtiyacı olan olan Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesine seçmeli Kürtçe dil dersi konulması anlamına gelmemelidir. Eğer gerçekten iddia edildiği gibi Edirne’den Hakkari’ye bu ülke bir bütünse ve hekimler bu bütünün tümünde hizmet sunuyorlarsa; çok dilli, çok kültürlü eğitimin yaygınlığı da ülkenin tamamını kapsamına almalıdır.
Gerçekler
Yıl 2019. Aylardan Ocak. Yer Elazığ’da özel bir hastane...
Hastane, Türkçe anadili olmayan hastalar için dil kartı oluşturmuş. Ne iyi. Ne önemli.
Oluşturulan bu yabancı dil kartında tam 17 dil mevcut.
Bu sayede söz konusu özel hastaneye gelen ancak Türkçe bilmeyen hastaların sağlık hizmetlerine ulaşması biraz daha güvenceye alınmış durumda.
Pekiyi hangi diller var bu dil kartında: İngilizce, Almanca, Fransızca, İspanyolca, Arapça, İtalyanca, Romence, İbranice, Hırvatça, Bulgarca, Flemence, Ukraynaca, Boşnakça, Arnavutça, Japonca, Çince, Rusça.
Elazığ’da, adına Türkiye denilen bu cennet cehennemde hiç Kürt ya da Zaza olmadığı için ve Elazığ’daki bu hastaneye hiçbir Kürt ya da Zaza hasta başvurmayacağı için bu dillere gerek yok zaten(!)
Ama emin olun yaşanan bu sorunda Elazığ’daki özel hastanenin bir suçu yok. Aksine onlar dil konusunda diğer hastanelerden daha duyarlılar ve bu nedenle dil kartı uygulamasını hayata geçirmişler.
Pekiyi ama Elazığ coğrafyasında hizmet sunan bir hastanenin dil kartında neden Kürtçe, Zazaca, Kurmanci olmaz? Acaba bu halklar yerli kabul edildikleri için mi onların dilleri yabancı dil kartında yok?
Keşke...
Keşke onlar yerli kabul edildikleri için olmasalar. Keşke memleketimin dört bir yanındaki sağlık çalışanları, Kürtçe, Zazaca, Kurmanci dillerini asgari düzeyde dahi olsa bilse. Keşke o diller yabancı olmadıkları için dil kartında yer almasalar. Keşke...
Ama gerçeğin böyle olmadığını hepimiz biliyoruz. 17 dilin olduğu o dil kartında olamamanın nedeni Sağlık Bakanlığı tarafından söz konusu dillere yer verilmemesidir.
Çünkü Sağlık Bakanlığı’nın yabancı dil kartının içeriğini belirleme amacı; sağlık turizmi çerçevesinde cüzdanı kabarık yabancı hastaların Türkiye’de sağlık hizmeti alması ve bu sayede onlardan döviz kazanmaktır.
Bizim Kürdün, Zazanın cüzdanı kabarık değil ki.
Cebi delik Kürdün, Zazanın, Çerkezin, Lazın... insan hakkı, hasta hakkı umurunda değil ki.
Görelim ki; sınıf ve kimlik kavramları içiçe bir bütünü oluşturuyor. Sınıfsal sömürü ve kimliksel dışlanma birbirini derinleştiriyor.
O nedenle hem sınıf hem kimlik demek gerek.
O nedenle hem ekmek hem gül demek gerek.
Sağlık için...
Barış için...
Sağlıklı bir barış için...
Teşekkür: Girit göçmeni bir ailenin torunu olarak anadilini unutarak Türkçe öğrenen, İngilizce eğitimi için çok çaba sarf eden ama yaşadığı ülkenin halklarının dillerini öğrenmek için kılı bile kıpırdamayan bir insanın eksikliğini tamamlayarak sorularımı Kürtçe’ye çeviren Cihan Turan’a teşekkür ederim.