04 Mayıs 2012

Milletin her dediği olmaz!

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye’yi ileriye değil, geriye götüren her icraatını, “Millet ne derse o olur” söylemiyle gerekçelendirmeye çalışıyor

 

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye’yi ileriye değil, geriye götüren her icraatını, “Millet ne derse o olur” söylemiyle gerekçelendirmeye çalışıyor. Erdoğan, demokrasinin, “Millet ne derse o olur” ilkesi olduğunu sanıyor. Yani demokrasinin anlamını bilmiyor. Demokrasiyi, serbest seçim ve sandıktan ibaret sanıyor. Laiklik, yasama, yürütme, yargı arasındaki güçler ayrılığı, düşünce ve örgütlenme özgürlüğü, basın ve yayın özgürlüğü, iletişimin ve özel yaşamın gizliliği gibi unsurları Erdoğan umursamıyor.

Oysa demokratik bir ülkede milletin her dediği olmaz. Demokraside, “Millet ne derse o olur” diye bir ilke yoktur. Demokraside, milletin isteklerinin de bir sınırı vardır. Örneğin, demokratik bir ülkede millet şeriat isteyemez, teokrasi isteyemez, monarşi isteyemez, padişahlık isteyemez, faşizm isteyemez, diktatörlük isteyemez; istese de, millet bunları istedi diye, bunlar yerine getirilemez, bunlar uygulanamaz.

Demokrasi, halk oyu ile demokrasiyi ortadan kaldırma oyunu değildir!

Eğer demokrasi, “Millet ne derse o olur” ilkesine indirgenebilseydi, o zaman Almanya’da Adolf Hitler’in kurduğu sistemi de demokratik bir sistem olarak nitelendirmek zorunda kalırdık. Ancak dünyada hiçbir uygar ve demokrat insan, Hitler’in halk oyu ile kurduğu hükümeti, demokratik bir hükümet olarak tanımlamıyor.

Almanya’da 1930’larda ve 1940’larda ne oldu, bir hatırlayalım:

Hitler, çok etkili bir propaganda ve örgütlenme modeli ile 1933 seçimlerini yüzde 44 oy oranı ile kazandı ve Almanya’nın Başbakanı oldu. Söz konusu seçim, anayasaya, yasalara uygun yapılan demokratik özgür bir seçimdi.

Hitler’in seçildikten sonra yaptığı ilk işlerden bir tanesi ise, Cumhurbaşkanı Paul von Hindenburg’u ve meclisi, Almanya’nın komünist bir devrimin eşiğinde olduğu tezine ikna etmek oldu. Hitler, komünizmin ülkeyi ele geçireceğini, komünist bir devrimi önlemek için bazı olağanüstü önlemlerin alınması gerektiğini savundu. Cumhurbaşkanı’nın ve meclis üyelerinin çoğunluğunun onayıyla Almanya’da olağanüstü hal ilan edildi, bu çerçevede mecliste, basın özgürlüğünü, toplu gösterileri, örgütlenmeyi sınırlayan, yargıçlara, savcılara, polislere olağanüstü yetkiler veren yasalar çıkartıldı. Hitler, Başbakan olduktan sonra, iki ay gibi kısa bir sürede, Almanya’yı bir polis devletine çevirdi, Almanya’nın yasal ve sivil diktatörü oldu. Hitler daha sonra, ortalığa “komünizm gelecek” korkusu salarak, Sosyal Demokrat Parti de dahil olmak üzere, tüm rakip siyasal partileri, sendikaları kapattı, kamu kurumlarına ve bürokrasiye, güvenlikle ilgili kurumlara, orduya, emniyete, istihbarata kendi yandaşlarını ve parti üyelerini yerleştirdi.

Hitler, devlet bütçesinin büyük bir bölümünü silah sanayisine yatırdı ve daha sonra, son hamle olarak, ürettiği bu silahlarla, tanklarla, toplarla, bombalarla, tüfeklerle, uçaklarla, Almanya’nın “yaşam alanını” genişletmek gerekçesiyle, Avrupa’nın büyük bir bölümünü işgal etmeye kalkıştı, Musevi soykırımını planlayıp uyguladı, İtalya ve Japonya’daki faşist yönetimlerle de ittifak yaparak, insanlık tarihinin en büyük vahşetlerini ve katliamlarını gerçekleştirdi.

Tüm bunlar, “Millet ne derse o olur” ilkesine dayanarak yapıldı!

Bugün AKP henüz, Hitler’in kurduğu sistemi kurmuş değil. Ama onu andıran ve hatırlatan uygulamalarını yıllardır yürütüyor.

Yasama, yürütme, yargı arasındaki güçler ayrılığı ortadan kalktı; yargı bağımsızlığını yitirdi; yargı hükümetin emrine girdi. Savcı ve hakim atamalarına hükümet doğrudan müdahale etti, savcıların ve hakimlerin de önemli bir kısmı, hükümetin beklentileri doğrultusunda karar verdi. Polis ve istihbarat birimlerinde AKP’li kadrolaşma gerçekleştirildi. Yaklaşık 20 muhalif gazeteci, yazar, akademisyen, siyasetçi , yaklaşık 250 üst düzey komutan ve 500’ü aşkın öğrenci hapishaneye atıldı.

Anamuhalefet partisi CHP’nin iki seçilmiş milletvekili, MHP’nin bir seçilmiş milletvekili hala hapiste. İşçi Partisi’nin Genel Başkanı hala hapiste. 3 milletvekili, 1 Genel Başkan hapiste! Gazeteciler, yazarlar, akademisyenler, siyasetçiler, askerler, öğrenciler aylardır, yıllardır hapiste!

AKP’ye ve Erdoğan’a göre bunların hepsi “terörist ve darbeci”!

Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü raporuna göre, basın özgürlüğü açısından, Türkiye 179 ülke içinde 148. sırada, dünyanın en acımasız diktatörlükleri ile aynı kategoride! Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi raporuna göre Türkiye, Avrupa coğrafyasında, insan haklarının en fazla ihlal edildiği ülke ve 1. sırada!

Dünya Adalet Projesi adlı kuruluş, 66 ülkeyi, insan hakları, hükümetin yargıya etkisi, ceza yargısının etkinliği gibi çeşitli alanlarda değerlendirdi.

Sonuç?

Temel insan hakları alanında Türkiye 58. sırada! Polonya, Güney Kore, Tayland, Güney Afrika, Endonezya, Hindistan, Rusya, Senegal, Bangladeş, Lübnan, Arnavutluk bu alanda Türkiye’den daha ileride!

Hükümetin yargı üzerindeki etkisi alanında Türkiye 52. sırada! G.Kore, Malezya, Jamaika, Meksika, Fas ve Nijerya bu alanda Türkiye’den daha ileride!

Ceza yargısının etkinliğinde Türkiye 48. sırada! Rusya, Romanya, Gana, Kazakistan, İran, Bangladeş ve Uganda bu alanda Türkiye’den daha ileride!

İşte bu nedenlerden dolayı, milletin her dediği olmaz! Yüzde 50 oy almakla, halkın yarısının desteğini almakla demokrasi yaşama geçmez!

Yüzde 100’den oluşan millet nasıl yüzde 50’ye indirgenemezse, demokrasi de, yüzde 50 oya indirgenemez!

Ve milletin yüzde 100’ü bile şeriat, teokrasi, padişahlık, monarşi, faşizm, diktatörlük istese, milletin isteğini yerine getirmek, yine demokrasi olmaz!

Yazarın Diğer Yazıları

Mağduru oynayan zalimler

Türkiye’nin seçimle iktidara gelen padişahına karşı yürütülen protesto gösterilerine katılan vatandaşlara, terörist muamelesi yapılmaya devam ediliyor

Darbeci Erdoğan

Erdoğan da şu anda, Mısır’daki darbeyi sert ve sistematik bir biçimde eleştiren dünyadaki nadir liderlerden birisi haline geldi

Gezinin sonuçları ve yararları

İstanbul’da Gezi Parkı’nda başlayan ve daha sonra tüm ülkeye yayılan, AKP hükümetini ve Recep Tayyip Erdoğan’ı protesto gösterilerinin üç büyük yararı oldu...

"
"