14 Aralık 2012

Dokunulmaz Post-Modern Padişah

\'Post-Modern Padişah\' Recep Tayyip Erdoğan, hapisteki siyasetçilerin ve milletvekillerinin sayısını arttırarak, kendisinin ve AKP’nin \'demokrasi şampiyonu\' olduğunu bir kez daha kanıtlayacak!

“Ergenekon Terör Örgütü” adlı fantastik kurguyla yazarları, gazetecileri, siyasetçileri, öğretim üyelerini zindana atan; “Balyoz” adlı ucube yargı süreciyle yüzlerce askeri hapishaneye gönderen; hükümeti protesto gösterisi yapan binlerce öğrenciyi kodese tıkan; heykel yıkan, tiyatro kapatan, televizyon dizisi yasaklamaya çalışan; içkiye, kürtaja ve kadınların kaç çocuk doğurması gerektiğine dair fetva veren; dindar gençlik yetiştirmeyi siyasal hedef haline getiren “Post-Modern Padişah” Erdoğan, bir yandan da BDP milletvekillerinin dokunulmazlığını kaldırıp, onları da demir parmaklıkların arkasına göndermeye çalışıyor.

“Ben herkese dokunabilirim, ama kimse bana dokunamaz” biçiminde özetlenebilecek bir siyaset ilkesi ortaya koyan “Post-Modern Padişah” Recep Tayyip Erdoğan, hapisteki siyasetçilerin ve milletvekillerinin sayısını arttırarak, kendisinin ve AKP’nin “demokrasi şampiyonu” olduğunu bir kez daha kanıtlayacak!

İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek hapiste. CHP İzmir Milletvekili Mustafa Balbay ve CHP Zonguldak Milletvekili Mehmet Haberal hapiste. MHP İstanbul Milletvekili Engin Alan hapiste. Bu siyasetçilere BDP’liler de katılırsa, AKP hariç TBMM’de temsil edilen her partiden bir veya birkaç milletvekili zindana girmiş olacak. Bu gerçekten demokrasi adına çok güzel örnek bir tablo olacak!

İşine gelince “Millet ne derse o olur” diyen Erdoğan, milletin seçtiği milletvekillerini hapishane yoluyla bertaraf ediyor! Çünkü onun için sadece kendisine oy verenler “millet”! Erdoğan’a göre kendisine oy veren %50 “millet”, geriye kalan %50 “millet” değil!

Bunun da ötesinde, BDP milletvekillerinin dokunulmazlığı kalkarsa ne olacak? Bu ne işe yarayacak? BDP’lilerin dokunulmazlığı kalkınca, PKK terörü bir anda sona mı erecek?! 1994 yılında DEP milletvekillerinin dokunulmazlığı kalktı, hepsi yaka paça hapishaneye atıldı da ne oldu? Terör sorunu çözüldü mü? Kürt sorunu çözüldü mü?

Şunu artık herkesin kabul etmesi gerekir ki, Türkiye’de Kürt kültürü ve kimliği asimilasyona uğramıştır. Yakın geçmişte bu asimilasyonun önlenmesi konusunda elbette ciddi gelişmeler yaşanmıştır, ancak Kürt sorunu hala tam olarak çözülememiştir.

12 Eylül askeri darbesinden sonra, Kürt sorununa çözüm yolunun önünü açan ilk siyasi gelişme, Erdal İnönü liderliğindeki Sosyal Demokrat Halkçı Parti’nin 1989 yılında hazırladığı Kürt sorunu hakkındaki rapordur. Bu raporda, devletin Kürtler üzerinde bir asimilasyon ve baskı politikası yürüttüğü açıkça ifade edilmiş, Kürt kökenli vatandaşlara kültürel haklarının verilmesi, Kürtçe yayın hakkının, Kürtçe’yi öğrenme ve geliştirme hakkının sağlanması, Kürt kültürü üzerine araştırma merkezlerinin ve enstitülerinin kurulması, Güneydoğu Anadolu ve Doğu Anadolu’daki insan hakları ihlallerinin sona ermesi, bölgeye ekonomi, eğitim ve sağlık alanlarında yatırım yapılması gibi birçok unsur yer almıştı.

Ancak SHP’deki bazı Kürt kökenli milletvekilleri, SHP içinde mücadele vermek yerine, SHP’nin ve İnönü’nün değerini bilmek yerine, partiden bağımsız hareket etmeye, partinin onayı olmadan, parti disiplinine aykırı olarak, yurt içinde ve yurt dışında, terör örgütü PKK’nın temsilcilerinin de yer aldığı toplantılara katılmaya başladılar. Bunun üzerine bu milletvekilleri SHP’den ihraç edildiler ve daha sonra Halkın Emek Partisi (HEP) adı altında kendi partilerini kurdular.

Ancak HEP ve her parti kapatma uygulaması sonunda onun uzantısı olarak kurulan DEP (Demokrasi Partisi), HADEP (Halkın Demokrasi Partisi), DEHAP (Demokratik Halk Partisi), DTP (Demokratik Toplum Partisi) ve BDP (Barış ve Demokrasi Partisi), terör örgütü PKK’nın etkisinden bir türlü kurtulamadı, bu partiler, PKK’ya endeksli politika yapmaya devam ettiler.

Erdal İnönü ise, her şeye rağmen, 1994 yılında, DEP milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması TBMM’de gündeme geldiğinde, “Yanlış düşünceler de TBMM’de dile getirilmelidir” diyerek, DEP milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılmasına karşı çıktı. İnönü, bir yandan DEP’in politikalarını eleştirdi, bir yandan da, yanlış düşünce ile hapishane arasında zorunlu bir bağlantı kurmak ilkelliğine kapılmadı, düşünceler yanlış bile olsa, seçilmiş milletvekillerinin düşüncelerinin TBMM’de ifade edilmesi gerektiğini savundu.

Bugün ne yazık ki Erdal İnönü gibi büyük bir siyasetçimiz yok. Geçmişte Mustafa Kemal Atatürk, İsmet İnönü, Bülent Ecevit, Erdal İnönü gibi büyük siyasetçiler yetiştirmiş olan Türkiye, günümüzde, kala kala, “Post-Modern Padişah” Recep Tayyip Erdoğan’a kaldı! Türkiye kala kala, “Ben herkese dokunabilirim, ama kimse bana dokunamaz!” biçiminde özetlenebilecek olan despotik ve ilkel bir vizyona kaldı!

BDP elbette PKK ile bağlarını tamamıyla kopartmalıdır; BDP elbette PKK’nın bir terör örgütü olduğunu kabul edip onun varlığını ve eylemlerini açıkça kınamalıdır; BDP elbette PKK teröristleriyle el ele kol kola gezmemelidir; BDP elbette binlerce insanın katili olan Abdullah Öcalan’ın heykelini dikmekten söz etmemelidir, kongrelerinde onun posterlerini açmamalıdır; BDP elbette şiddetin ve terörün, siyasal hedeflerin elde edilmesi için bir araç olarak kullanılmasına izin vermemelidir; BDP elbette, Kürt milliyetçiliğini ve şovenizmini aşmalı, üniter bir yapı içinde de Kürtlerin asimilasyonuna son verilebileceğini göstermelidir; BDP elbette, adındaki “barış” ve “demokrasi” kavramlarına ihanet etmemelidir, savaş üzerinden, terör üzerinden, cinayet üzerinden, ölüm üzerinden, katliam üzerinden, kan üzerinden siyaset yapmamalıdır.

Ancak Erdal İnönü’nün de zamanında söylediği gibi, halk tarafından seçilmiş milletvekillerinin düşünceleri ne kadar yanlış olursa olsun, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde ifade edilmelidir.

Aksi yönde bir siyaset anlayışı savunulursa, başta Erdoğan olmak üzere, sürekli yanlış düşünceler içinde olan AKP’lilerin de dokunulmazlıklarının kaldırılıp zindanlara gönderilmesi gerekirdi!

Gerçi AKP’nin dinci faşist düşünceleri artık düşünce olmayı geçti, AKP’nin iktidarda olmasından da dolayı, demokratik düzeni fiilen ortadan kaldıran uygulamalara dönüştü. Ancak AKP ve “Post-Modern Padişah” Erdoğan dokunulmaz olduklarına göre, onlardan kim hesap soracak, onları kim yargılayacak, bu da ayrı bir sorun olarak karşımızda duruyor!

Yazarın Diğer Yazıları

Mağduru oynayan zalimler

Türkiye’nin seçimle iktidara gelen padişahına karşı yürütülen protesto gösterilerine katılan vatandaşlara, terörist muamelesi yapılmaya devam ediliyor

Darbeci Erdoğan

Erdoğan da şu anda, Mısır’daki darbeyi sert ve sistematik bir biçimde eleştiren dünyadaki nadir liderlerden birisi haline geldi

Gezinin sonuçları ve yararları

İstanbul’da Gezi Parkı’nda başlayan ve daha sonra tüm ülkeye yayılan, AKP hükümetini ve Recep Tayyip Erdoğan’ı protesto gösterilerinin üç büyük yararı oldu...

"
"