Kömür gibi fosil yakıtların kullanılması ve ormanların yok edilmesiyle, karbondioksit ve metan gibi sera gazlarının atmosferdeki miktarının artışı 19. yüzyılda fark edildi.
Bununla birlikte, karbondioksit miktarındaki artışın yerkürenin sıcaklığını da etkilediği anlaşıldı. Atmosferde bulunan karbondioksit, su buharı, ozon, metan, azotoksit ve koloroflorokarbon gazlarının miktarındaki artış, dünyadan atmosfere geri yollanan güneş ışınlarının daha fazla tutularak yeniden atmosfere yayılmasına yol açtı. Bu da, ortalama sıcaklığı arttırmaya başladı. Geçtiğimiz yüzyılda dünyanın sıcaklığı 0.6 derece arttı. Bununla birlikte, bu yüzyılda deniz seviyelerinde 25 santimlik bir artış olurken, buzulların bir kısmı eridi, bir kısmında da geri çekilmeler gözlendi, dünyanın çeşitli yerlerinde yağış miktarları değişti, kimi bölgelerde yaşanan fırtınalar ve seller arttı.
Şimdi bu ısınma daha hızlı bir şekilde gerçekleşiyor. Dünya Meteoroloji Örgütü Genel Sekreteri Michel Jarraud, Kopenhag’da yaptığı konuşmada, son 10 yılın muhtemelen dünya tarihinin en sıcak 10 yılı olduğunu söyledi.
Kısaca dünyamız hızla ısınıyor…
***
Küresel ısınma kavramıyla ilk karşılaşıldığında, etkileri ilk hissedildiğinde, ısınmanın bu kadar süratli bir şekilde yeryüzüne yayılacağı pek beklenmiyordu. Ne zaman ki, yeni bilimsel araştırma ve bulgular, küresel ısınmanın sanılandan daha ciddi bir şekilde – buzulların hızla erimesi, sıcaklıkların hızla artışı gibi - dünyayı etkilediğini ortaya çıkardı; o zaman yerküreyi yöneten akil adamlar, olayın ne kadar vahim olduğunu kavradı. Hele hele önlem alınmadığı takdirde, dünyanın belki de sonunu getirecek olan ısınmanın, kendi yaşadıkları dönemde gerçekleşeceğini kavradıkları zaman ise, geriye tek bir şey kalıyordu: Hemen kolları sıvayıp bir an önce harekete geçmek…
İşte bu nedenlerle yapılan Kyoto, ardından 2009 Aralık ayında Kopenhag’da yapılan iklim zirvelerinde, bir an önce harekete geçerek küresel ısınmayı durdurmanın çareleri arandı. İçinde yaşadığımız ve evrende henüz benzerine pek rastlanmayan mavi gezegenimiz dünyayla ilgili endişe verici gelişmeler masaya yatırıldı.
Kopenhag'da 190 ülkeden 15 bin delegenin katılımıyla başlayan ve iki hafta boyunca müzakerelerin yapılacağı konferans, 18 Aralık 2009'a kadar sürdü. Kimilerinin beklentilerini pek karşılamadığı zirve, yine de alınan kararlar açısından önemli adımlardan biri olarak nitelendirildi.
İlk kez tüm ülkeler küresel ısınmanın 2 derecenin üstüne çıkmamasını kabul ettiyse de, bu sınırın geçilmemesi için gereken karbon emisyonu azaltmalarında anlaşılamadı. Sera gazlarını emen ormanların kesiminin önüne geçilmesi için ise olumlu gelişmeler sağlandı.
Tüm ülkelerin 2050 yılına kadar, emisyonlarını 1990’a göre yüzde 50 azaltmayı kabul etmesi ümit ediliyordu. Ancak zirve sonrası yapılan mutabakatta veya anlaşmada, sadece gelişmiş ülkelerin 1990’a göre emisyonlarını yüzde 80 indirmelerinde anlaşıldı. Brezilya, Çin ve Hindistan gibi hızla büyüyen ama hala gelişmekte olan ülkeler ve ekonomiler bunun dışında kaldı. Ne yazık ki Çin’in ayak diremesi ve ABD senatosunun gereken emisyon indirimine karşı çıkması yüzünden, Kopenhag’da beklenen bağlayıcı kararlar alınamadı. Dünyanın belki de bugüne kadar karşılaştığı en büyük krizi olan iklim değişikliğini durduracak siyasi irade gösterilemedi. Gerekli emisyon indirimlerini garanti kapsamına alacak sözleşmeler başka bir zamana bırakıldı. Bu da hızla büyüyen iklim değişikliği krizinin giderek kontrolden çıkması anlamına geliyordu. Öte yandan iklim değişikliği ile mücadele için gelişmekte olan ülkelere verilecek yardım konusunun belirsizliği ve bu yardımın kaynaklarının tam olarak belirlenememesi de, Kopenhag’da en çok eleştirilen konulardan birini oluşturdu.
***
Her olursa olsun, siyasetçiler, sivil toplum kuruluşları, meslek odaları temsilcileri, bilim adamları, akademisyenler, iş dünyasının yöneticileri, gazeteciler, dünyanın kaderiyle ilgili bu önemli zirvede bir araya geldi. Ve sonunda beğenelim veya beğenmeyelim bir mutabakata varıldı. Umarız önümüzdeki aylarda ve yıllarda dünyamızın geleceği hakkında daha olumlu radikal kararlar alınarak bir an önce uygulamalara da geçilir.
Eğer bu dünyayı seviyorsak, onun geleceğini düşünüyorsak, onu kurtarmak için hepimiz elimizden geleni yapmalıyız.
İnsanlık artık yeni bir çağa girdi. Ben bu çağa “ekolojik çağ” diyorum. Yani dünyamızı yeniden kazanma ve birçok şeyin değişim çağı…
Umarım tüm insanlık, 2010 yılına girdiğimiz bugünlerde bu tarihin en büyük ve en önemli kurtarma mücadelesinde üzerine düşen görevi yerine getirir.
T24 okuyucuları için haftada iki kez yazmayı düşündüğüm bu köşede, küresel ısınma konusundaki bilgileri, alınan kararları, yeni gelişmeleri, gerek ekonomi, gerekse yaşamsal alanda yeni çağın getireceği değişimleri, hepimize düşen görevlerin neler olduğunu sizlerle paylaşmak istiyorum.
Bir sonraki yazımda, Kopenhag ve sonuçları üzerine görüşlerimi sürdürmeye devam edeceğim.
Hepinize mutlu bir yıl dileğiyle
Sağlıcakla kalın…