16 Mayıs 2021

Kat'i bir bayram bildirisiydi "Kadifeden Kesesi"…

Bünyelere direkt işleyen, araya aracı koymayan o doğrudanlığında bayramı kendisi oluştururdu adeta klarnet. Mustafa Kandıralı'nın elinden o büyülü icrasını duymasaydık alelade bir güne başlayabilirdik, kimse bizi inandıramazdı bayram sabahına uyandığımıza

Bayramın geldiğini, Mustafa Kandıralı'nın sabah erkenden ekrana gelen oyun havalarından anladık biz uzunca bir süre. Yeni yılın gelişini tek kanallı dönemlerde yılbaşı geceleri saat tam 12'de ekrana çıkan Zeki Müren'le, özel televizyonların yayına başlamasıyla da oryantal şovlarla anlayan bir millet olarak bayramın da işaret fişeğini Mustafa Kandıralı patlatırdı klarnetiyle.

Klarnetin bu büyük üstadı, o muhteşem sazı eline aldığında, bayram coşkusunu üzerimize üzerimize üflerdi. TRT ekranları, bayramın geldiğini tüm ulusumuza Mustafa Kandıralı ve arkadaşları aracılığıyla bildirir, halkı topyekun ayaklanma, neşelenme ve hayatla dolma seferberliğine çağırırdı.

Baki Duyarlar'ın artık fasılların açılış eseri mertebesine ulaşan "Seni ben ellerin olsun diye mi sevdim"iyle girerdi üstad programa, şöyle inceden bir alırdı uyku mahmurluğumuzu. Ardından "Ayılana gazoz, bayılana limon"a geçerek bayramın geldiğini sazlarını konuşturup hepimize duyururlardı. Klarnetin liderlik ettiği Türk sanat müziği sazlarının, "Hava nasıl oralarda"yı dahi bir bayram neşesine büründürüverişini hayranlıkla izlerdik. Kandıralı'nın hemen her programda sol yanına aldığı ve bayramın gelişini darbukasına çırpına çırpına vurarak anlatan ritm üstadı Güngör Hoşses'i de unutmayalım. Hâlâ uyuyanları da o uyandırırdı artık.

Bayram sabahlarının sevinçli telaşı arasında odaları gezerdi oyun havaları. Kahvaltı hazırlanır, ortalık toparlanır, çocuklar bayramlıklarını giyer, bayram kahvaltısını aile büyükleriyle birlikte yapacaklar evden geç olmadan çıkmaya çalışırlardı. Bu hengâme içerisinde Kandıralı ve saz arkadaşları, "Kadifeden Kesesi"ne girdiklerinde ise artık itirazsız bir şekilde bayram gelmiş demekti. Bu Uşşak şarkı, bayramın geldiğine tamamen ikna ederdi memleketi. Bu kesinlik taşıyan bir buyurmaydı artık. Sıkıyönetim zamanlarında genelkurmay başkanlığından yapılan kat'i bir bildiri gibiydi "Kadifeden Kesesi". Bir seferberlik ilanıydı. Bir mücbir sebepti. Anayasa mahkemesi içtihadıydı. Yargıtay temyiziydi, kanun hükmünde kararnameydi. Fezlekeydi, mazbataydı, itiraza mahal vermeyen mühürlü oy pusulasıydı, milli iradeydi, kesin sonuçtu. Çalındığı her memleketin havasını bir anda değiştirebilen kanunlar üstü bir alettir klarnet. Anayasa mahkemesi önünde çalsanız sonuca etki edersiniz. Toprağı bol olsun Mustafa Kandıralı geçti bu dünyadan. Klarneti, bizi neşeli bayram sabahlarına uyandıran kalk borusuydu. Zihnimize, hücrelerimize, kılcal damarlarımıza nüfuz eden sanatıyla bayram algımızı başarıyla yönetti, mutluluk üfledi ruhumuza. Nefesle dolduğunda serotonin hormonlarını besleyen, derin hüzünleri bile umutlu bir sevince dönüştürebilen klarnetin, toplumun gergin sinir uçlarına dokunarak Türk siyasi tarihine bile yön vermiş, veriyor olabileceği, üzerinde düşünülmesi gereken bir durum. Milyonların keder dolu, gamlı ruhlarını tatlı bir boşvermişlikle sevince bulayan klarnetle, değil saz heyetini, bir ülkeyi bile yönetebilirsiniz.

Bünyelere direkt işleyen, araya aracı koymayan o doğrudanlığında bayramı kendisi oluştururdu adeta klarnet. Mustafa Kandıralı'nın elinden o büyülü icrasını duymasaydık alelade bir güne başlayabilirdik, kimse bizi inandıramazdı bayram sabahına uyandığımıza. 

1970'lerden '90'ların ortalarına kadar sürdü bu, bayramın gelişine Kandıralı ve arkadaşlarıyla ikna oluşumuz. Devlet büyüklerinin bayram mesajlarına ihtiyaç duyulmaz, önemsenmezdi; Kandıralı ve saz arkadaşlarının şarkıları yeterdi, en güzel bayram mesajıydı bize. Şükrü Tunar imzalı Hicaz Oyun Havası'nı dinleyelim, çocuklarımıza dinletelim, memleketin neşesi, umudu artık klarnet taksimlerinde…

Yazarın Diğer Yazıları

"Niyazi Köfteler", birleşsin köfteciler…

Karaca, "Niyazi Köfteler"i yazdığından bu yana 32 sene geçti. Hükümet ne kelime, rejim bile değişti. Ama köfte, Türkiye kültürü, müziği ve siyasi hayatındaki belirleyici rolünü hâlâ sürdürüyor

Yolumuza çıkardı bir zamanlar şarkılar…

Benim için iyi şarkıların en büyük ölçütlerinden biri, otomobillerin açık camlarından etrafa saçılıp saçılmıyor oluşları. Hele araç uzaklaştıkça şarkının o giderek düşen volümüyle elinden kaçmakta olanı yakalama, tutmaya çalışma hissi. Mert Demir'in "Ateşe Düştüm"üyle de sokakta karşılaştım

İnsanı işinden gücünden alıkoyan bir "cover"

Bir pencere aniden açılır da içeriye birden soğuk hava dolar ya, öylesine keskin, çarpıcı, ürpertici bir etki. Nereden geldiğini, nasıl olduğunu anlamaya çalıştığınız bir dış müdahale. İlk duyulduğunda dinleyicide "nedir bu" sersemliği yaşatan, çok güçlü bir çarpılma hâli. Bir yeniden yorum, ancak bu kadar kişilikli, iddialı ve sarsıcı olabilir…