14 Kasım 2021

21 yıl geçti ‘İki gözüm’…

Açık pencerelerden, arabaların camlarından, minibüslerden, dükkânlardan, evlerden, sokaklardan, hınca hınç meydanlardan duyduk, yüreğimize işleyen, boğazımızda düğümlenen dizelerini. Kimimiz kaset kaset bekledik şarkılarını, kimimiz yolcuyduk vapurunda, kimimiz ayaktaydık konserinde…

Zamanı geri alabilsek ne olur? Kasedi geri sarsak biraz...

Yağmurlar yağar, toprak doğurur, doğrulur bir fidan usulca, bakar güneşe… Yağmurlar yağar memleket üstüne, asılır ceketler o yağmurlara ve o anda suçu sabittir bağlamanın. Tehlikelidir şair, sözü kurşun gibi ağır, sazı suç aleti…

Gözyaşlarıyla söner mi yangınlar, bir fırtına diner mi bir iç çekişle, incinen bir hayatı onaran bulunur mu? Bir dokunuşla iyileşir mi can kırıkları... Bir gün elbet döner devran, bu hep böyle gider mi?

Biliyordu belki de, hasret saracak o dev gibi çocuk gövdesini. Sezmişti bir ülkeyi ölümüne sevmenin sonunun ayrılık olduğunu, başkaldırırken haksızlığa, hayınlığa, zulme zalime…

Ama ölüm ne ki memleket hasretinin yanında? Ne olursa olsun, yeter ki sarmasın ateşi bir şehri özlemenin... Paris'in çıldıran bulutları, getirip damla damla yüklerini  döküyorlardı İstanbul'un, Malatya'nın, Diyarbakır’ın üstüne. Yüreğinin okkasına batırıp kalemini, yazdı iki satır mektup, götürsün diye memlekete, bir suretini bıraktı rüzgâra, aslı onda kaldı…

Bozkırlar yeşersin diye söyledi türkülerini, vurdu teline bağlamanın. Hayat bu neylersin,  ağlamanın gülmenin macerası. Ömür dediğin geçip gider, sen sıkı tut dedi umudu… Vazgeçme düşlerinden, varsın geçsin günler. Bir gün doğar elbet, karlı dağların ardından güneş, sen pencereni açık tut dedi…

“Artık seninle duramam, bu akşam çıkar giderim.” Giden öyle kolay kolay götüremez ki kendini. Bir hışımla çarpılsa da kapılar, kapanmaz hiçbir zaman. Bir aralık kalır hep, dönme ihtimaline açılan. Bir kapı çarpması, bir kalp çarpıntısı, ikisi de aşktandır, çıkıp gitmektir dedi bazen aşk…

Ölümdür gitmek ve ölmek ne garip şey... Issız bir gecenin ortasında, o sarı yıldızın gelip saçlarına düşmesi demek… Anneye bir elveda, dostlara bir hoşça kal demek ölmek. Bir cam kırılır gibi... Türkü gibi yaşamak, soluksuz koşmak isterken ülkenin toprağında, birden durulur gibi…

Ama biliyoruz ki güzel günleri getirmeye gitti... Bu dağların kayalıklarında bir kardelen, yamaçlarında kekik otu, göğünde bir güvercin oldu gitti… Barış içinde bir ülkeye inançla milyonların söylediği şarkılar bırakıp gitti ardında… Duyduğumuzda inanamamıştık, hâlâ da uzun yıllardır kayıp bir adam gibi, birden çıkıp gelecekmiş gibi garip bir hisle yaşıyoruz içimizde…

Şarkısındaki gibi; zaman yendi bizi…  Fakat ölümlüleri yener o, zamanın kurşunu şarkılara işlemez; hele Ahmet Kaya şarkılarına hiç…  

Yazarın Diğer Yazıları

Az kuru pilav yanında “Nenni de Feridem”

“Gidiyorum işte gör, Hayalde gör düşte gör, Gıymatımı bilmedin, Bir kötüye düş de gör, Nenni de Feridem nenni” Mesela Ürgüp yöresine ait bu muhteşem türkü, tam esnaf lokantalarında dinlenesidir. Ağır aksak ritmiyle, içindeki kaşık şıkırdatmalarıyla, mekândaki çatal kaşık seslerinin içine bir güzel karışır, dinlenmez de sanki adeta yenilir yutulur. Hatta ‘dadından yinmez’

İyi miyiz değil miyiz?

Bugün Türkiye pop müziğinin güncel örnekleri üzerinden bir dinleme yapınca, Demirel’e atfedilen bir vecize aklıma geldi. Efendim kendisine sormuşlar, “Bana Türkiye’nin durumunu bir kelimeyle anlatın derseniz, iyi derim. İki kelimeyle anlatın derseniz, iyi değildir derim” demiş

"Aman Avni, bunlar ne güzel şeyler"

Onun "Bir kadeh şarap gibi içilmiş şarkılar"ıyla gönlümüzü eğlendirebilme, hayatta kendimizi eyleme, oyalayabilme becerisini kazandık; "Bu Akşam Bütün Meyhânelerini Dolaştım İstanbul'un" ve "Kader Kime Şikâyet Edeyim Seni" ile öğrendik yaşamayı. Ruhumuzun boşluklarını onun nağmeleriyle bir güzel sıvadık, kapattık

"
"