Dünyanın başına çok iş açacağı belli olan Trump döneminde karşılıklı nefretin artmasıyla ilgili gelişmelerin olma ihtimali yüksek. Ayrımcı, ırkçı, benmerkezci söylemlerin hakim olması ayrımcılığı, ırkçılığı, benmerkezciliği daha da azdıracaktır. İnsanlık bu gerçeği görerek her yerde kararını vermelidir. Ancak vicdanın galebe çaldığı güzel örnekleri görmek bizleri karamsarlıktan az da olsa kurtarıyor.
Havaalanında ABD'ye giriş yasağı nedeniyle bekleşen Müslümanların imdadına Amerikan vatandaşları yetişti ve "Hepimiz Müslümanız" dedi. Bu, belki oralarda etkisi anlamında çok tartışılan bir cümle olmaktan çıkmıştır ama ülkemizde bu empati vurgusuna ne kadar vurgu yapsak azdır. Bu toprakların yiğit insanı Hrant Dink'in öldürüldüğü gün ani bir vicdan parıldaması olarak gürül gürül söylenen "Hepimiz Ermeniyiz" sözünün ne anlama geldiğini yıllardır Türkiye'de belki anlatamadık fakat havaalanlarında 24 saat nöbet tutarak Müslümanlara yardımcı olmaya çalışan Hristiyan avukatlar ve "Hepimiz Müslümanız", "Hıristiyandım şimdi Müslümanım, Yahudiydim şimdi Müslümanım" pankartları ne demek istediğimizi bir nebze anlattı.
Amerikan halkının öteki olana sahip çıkması sonucu Yargı, Trump'ın kararını geçici olarak askıya almış, alkışlıyorum. Evrensel insan hakları hukuku Trump vb. yenecek inşallah, bu bir dönüm noktası olsun.
"Oh oh Trump geldi, demokrat yöntemleri hep birlikte, yanımıza Putin'i de alıp çöp kutusuna atarız "diyenlerin Trump'ın İslam hakkındaki sözlerinden sonraki surat renklerini merak ediyorum. Nasıldır sizce? Çok iyimser olamıyorum anlaşılan İslamcılarımız için milliyetçi ve devletçi duygular bu ara İslamofobi korkusunu bile bastırmış durumdadır.
Trump örneği ortada, frenlemezsen adamın keyfine kalmış, bu yüzden referandum oyumu şimdiden açıklıyorum: HAYIR, HAYIR, HAYIR. Niye böyle çünkü munis bir insanı bile zorba bir yönetici yapabilecek bir sistem değişikliği konuyor önümüze.
Referandumda "evet, hayır" ikilemini "iman, küfür" çatışması gibi önümüze konma taktiğinin son derece rağbet edilecek bir "evet" çalışması olduğunu görüyorum. Aslında anlatılabilirse bunun haksız ve yanlış bir iddia olduğunu görürüz. Tek adamlığa yol açacak bir anlayışı desteklemek İslami bir anlayış kesinlikle olamaz. Peygamber efendimiz yaşasaydı tek adamlığın karşısında olurdu tabii ki, o çok mütevazı bir insandı. Kendisinin huzuruna çıkınca titreyen bir kişiye "titremene gerek yok... Ben bir kral değilim!.. Ben kuru et yiyen Kureyşli bir kadının oğluyum." demişti. Peygamberdi ama o bile tek adam değildi, istişare ederdi. Bu dinde tek adamlığa delil bulmak için uğraşmayın, en bulamayacağınız şeydir, aslında en çok Müslümanım diyenin tek adamlığa karşı çıkması gerekir. Peygamber masumdur, vahy alırdı ancak o bile tek adam değildi, sahabelerle istişare ederdi, onları fesh etmezdi!.. Peygamberimiz Uhud savaşında savunma yanlısıydı, genç sahabeler savaşmak istiyordu, onlara savunmayı tavsiye etti, savaşmayı çok istiyorlardı, "sizin istediğiniz olsun" dedi ve savaştılar. Şimdi ise anayasa değişikliğini bile araştırmadan kişiye endeksli dindarlarımız bol miktarda var ve kendilerini sorgulama ihtiyacı hissetmiyorlar. Cuntacılar "28 Şubat 1000 yıl sürecek" dedikçe üzülürdük, şimdi İslamcılar eliyle 1000 yıl sürecek antidemokratik bir değişikliği yapmaya çalışıyorlar, tepki yerine tısss...
Öyle bir değişikliğe gidiyoruz ki empati yapmanın ve bunu anlatmanın mümkün olmayacağı otoriter bir sistem tehlikesi gözüküyor. ABD'de meclis onay vermezse başkan bakanı tayin edemiyor, Türkiye’de yeni sistemde başkan kimsenin onayı olmadan bakanı seçecek, meclis bakanları ve Cumhurbaşkanını denetleyemeyecek. Kılıçdaroğlu için çıksaydı bu yeni anayasa ve bu yetkiler ona verilecek olsaydı hiçbir AK Partili bu anayasaya "evet" demezdi. Diyorlar ki yargı vesayeti bitecek evet, ama bu sefer başkan vesayeti gelecek, yahu vesayetsiz olmuyor mu? Demokrasi bu kadar zor mu? 2019'a daha çok var, bir bakmışsın şimdi "evet" diyenin tam karşı olduğu bir aday seçildi, o zaman o adayın tahakkümüne karşı "hayır" kampanyası yapacaklarına adım gibi eminim.
Çok kişi bu seçimde Erdoğan seçilecek sanıyor, insanlara şunu hatırlatmak lazım, bu bir referandum, evet çıkarsa başkanlık seçimi 2019'da olacak, o zaman kişi yarıştırırsınız, bu bir anayasa değişikliği referandumu, kafadan şu kişiyse evet demeyin, ya 2019 seçimde başkası seçilirse? Belki şu an adı hiç gündemde olmayan birisi başkan olur!.. Anayasa değişikliğini inceleyin ilk önce. Kişi ve dini anlayış kutuplaşmasından kurtulup değişiklik maddelerinin tartışmasına odaklandığımızda "hayır"ın şansı artacaktır.
Günümüzde tartışma, değişiklik maddeleri üzerinden değil kişi üzerinden yürütülüyor. Bu da önemli bir klasik yapıtı hatırlatıyor insana. George Orwell'in başyapıtı, unutulmaz faşizm ve Stalinizm eleştirisi "Hayvan Çiftliği" kitabında bir de tabi olanlara lider Napoleon'un her yaptığının ne kadar doğru olduğunu anlatan domuz Sqeular vardır. Tabi olanlara durumun kötülüğünü unutturmak için eskiyi anlatır, olmamış olayları iftiralar halinde anlatır, sonunda bunlar olmuş gibi kabul edilir tabi olanlarca. Yani bir kere "ulu reis, büyük önder, şeyhim " demeye görün!..
Referanduma bir de OHAL gerçeğiyle giriyoruz. OHAL'de insanlar düşündüğünü söylerse cezalandırılacağını düşünüyor ve "demokratik seçim olacak" diyorlar, yarışta ha bire adamın ayağına sıkacaksınız, nasıl koşsun? OHAL ortamı bize yine Orwell'i hatırlatıyor. "Hayvan Çiftliği" kitabında bir de "kabul edilmiş yalanlar" kavramı var, ki bu hele müthiştir. Önder Napoleon ezdiği hayvanlara en basit hak taleplerinin bir suç olduğunu kabul ettirmiştir, adeta bilinç altında önderin yalanlarına inanmak farzdır ve buna karşı gelmek "suçu" vardır. Kendiliğinden “suç” larını itiraf ederler. Cezalarının uygulanmasına bile razıdırlar.
Yöneten ve yönetilenin otoriterliği özlediği bir toplumda demokratik bir seçim yaptırabilmenin tek yolu insanları değişecek maddeler üzerinde düşündürebilmektir. Referandum sonucunun rengi ve sonraki hayatımızın şekli buna göre değişecektir.