Toplumdaki kin, intikam, öç duygularını nasıl bitireceğiz? Her olayla alevlenen rakibini zayıf yerinden vurma yönündeki eğilimi ne zaman, nasıl bitireceğiz? Rakibinin açığını yakaladığı zaman insafsızca ve haksızca yüklenmeyi marifet bilen bu anlayıştan mazeret göstermeden hepimiz nasıl kurtulacağız?
Kutuplaşma mantığı hakim olunca karşı kaleye atılan her gol bir üstünlük hissetme vesilesi oluyor. Karşı tarafın her zayıf anı bir zafer anı oluyor. Bu kutuplaşma bir de cenaze merasimlerinde ortaya çıkınca iyice çekilmez oluyor. Ayrışılan yönler yerine ortak paydaları öne çıkarmayı, ortak sahiplenmeyi pek tercih etmiyoruz.
Kimsenin karşısındakine doğru bir adım atarak yaklaşma niyeti olmadığı için ihtilaflı konular sürekli karşıtlık zemininde değerlendiriliyor ve büyüdükçe büyüyor. Toplumdaki kutuplaşma ve artan tansiyon ortaya çıkan her olayla tekrar alevleniyor.
En son Tarık Akan'ın cenazesi üzerinden farklı kutuplar arasında yaşanan tartışmalar gönül isterdi ki bitmiş olsun ama şu ana kadar hep yaşandı ve maalesef yaşanacak.
Birileri, hayatı boyunca dine mesafeli durmuş olanı en son anında, en zayıf anında önüne getirilmesinin gururunu yaşıyor ve hükümler veriyor, din zabiti kesiliyor. "Cenaze namazını niye kılayım ki, siz de kılmayın" demeye getiriyor. Adeta zaferini ilan etmiş, rakibi ise gelen tepkilere karşı farklı alerjik tepkiler geliştirmekle meşgul.
"Düşene bir tekme de ben atayım" mantığının yanlışlığını bilmemize rağmen işi bize düşene, cenazesi önümüze getirilene "Bir de ben vurayım" anlayışının yanlışlığını hala niye anlamıyoruz? Ölümler, kalplerimizi yumuşatması gereken insani haller olması gerekirken, nasıl oldu da bu kadar bizi birbirimize düşürüyor?
Bu gerilim, anlaşılan daha uzun süre yaşayacak bu nedenle üzerinde konuşmakne netleştirmek gerekiyor.
Öncelikle var olan kutuplaşmaya hizmet etmemesi için hangi kesimden olursa olsun tanınmış isimlerin cenaze törenlerinin siyasi şova dönüşmesinin, slogan yarıştırılmasının yanlışlığına vurgu yapmak istiyorum. Ölen kişiyi sadece siyasi yönüyle değil, toplumun sahiplenip de onur duyacağı tüm insani nitelikleriyle hatırlamak çok mu zor?
Cenaze meselesine gelecek olursak... Müslüman olduğu halde hayatında bir kez olsun camiye gitmeyen birisinin son anında camiye getirilmesinden niye rahatsızlık duyar ki bir dindar? Diriyken 'Niye gelmedin' der, öldüğünde 'Niye getirdiniz' der ise, oluşmuş çelişkiyi görmez mi? 'Dinden çıktığını açıkça deklare etmemiş ve farklı bir şekilde cenaze töreni yapılmasını vasiyet etmemişse cenazenin musalla taşına konmasından doğal ne olabilir ki? Yaşadığımız toplumda dini açıdan farklı yönelişler içinde olsanız bile ömrünüzün sonunda din, cami, cenaze namazı konusuna daha sempatik yaklaşmayacağınızı kim biliyor ki? Sevenlerinin de dahil olduğu ve red etmediği bir merasimden mevta Müslümanlıktan çıkmadığını beyan etmediği halde insanları men etmeye kimin hakkı var ki? Mevtanın çok önemsemese bile yakınlarının toplumsal yargılar açısından cenaze namazını çok önemsediğini niçin unutursunuz ki?
"Niye hayatında camiye gelmediniz" dediğin kişi ve yakınları camiye gelmişse surat asmanın dinde yeri var mıdır? Merak etmeyin zararı olmaz, herkese faydalıdır, camiyi, bahçesini yaşamak... Ölümü hatırlatmayı da mı istemiyorsunuz?
Öldükten sonra kişi nasıl anılır? Dinden çıktığını açıkça ilan etmemiş adama hüsni niyet ile yaklaşılır, dini terminoloji kullanılır, din ile ilişkisiz veya dinden çıkmış ise inancına göre usulünce taziye bildirilir, iyi yönleri gözetilir. Din, cami son anında kişiye öfke kusulacak, bileti kesilecek yer değil, Allahsızın, yoksulun, mazlumun sığınılacak, merhamet neş'et edecek yer olarak gördüğü mekandır. Allah kitabına "rahman rahim" isimleriyle başlamıştır, unutmayın. Hakiki din cezayı değil, nasuh tövbesini bekleyenlerin kurumudur.
Peygamberimiz dinin, ırkın başkasına zulüm aracı olmasını engellemek için canını ortaya koymuştu. "Adam korkudan kelime-i şehadet getirmişti, inanmadım, öldürdüm" diyene "kalbini yarıp bakmış mıydın" demiş, fena azarlamıştı, kişinin dini dış görüntüsüne, sözlerine bakılır ve iyi niyet öncelik alınarak dini hükümler verilir. Ölüm gibi kaçınılmaz bir son, rövanş alınacak an değil, duyguların insanları iyiye sevk ettiği anlardır.
Dine mesafeli olana ise belki şu hatırlatılabilir. Siyasi ve dini görüşü ne olursa olsun toplumun geleneği ve dini konusunda üsttenci bir bakış açısından niye kurtulmayı denemiyor? Önüne götürüleceği yüksek ihtimal olan hoca, din ile ilişkilerinde neden toplumun inançsal, geleneksel, kültürel değer yargılarını hiç önemsemiyor? Toplumun değer yargılarını, dinini küçümsemek sadece inançsal bir kopuşu değil kültürel bir kopuşu da getiriyor, fark etmiyor mu? Dini terimler kullanarak düşmanlık yapana, tartışma çıkaranlara öldüğünde aynı intikamcı duygularla yaklaşmak sadece karşılıklı fanatizmi körükler.
Kişi kendisinden sonra cenazesinde hakkında yapılacak tartışmalara, reel somut bir cesur yaklaşımı şimdiden niye gerçekleştirmez? Bu konu, arkasından kendisini rahatsız edecek tartışmalar yapılmasını istemeyenler için belirginleştirilmesinde fayda olan bir konudur.