Atatürk Havalimanı saldırısıyla IŞİD benzeri yapılar gündeme geldi. Aradan kısa bir süre geçmesine rağmen IŞİD konusunda neler yapılması gerektiği yine hiç düşünülmeden rafa kalktı. Herhalde gündemi sarsan bir başka saldırıda akla gelir.
IŞİD benzeri yapılar her din ve ideolojide ortaya çıkabilir, zira insanın yapısı, toplum sosyolojisi ve siyasi karışıklıklar bu ortama zemin hazırlayabilir.
IŞİD karmaşık sorunlara kolay çözüm bulma hastalığından besleniyor. Sorunların giriftleştiği ve üstüne sosyal, siyasal, dini karışıklıkların eklendiği her yerde, her gruptan insan kolay çözümlerin peşine düşer. Kolaycı yöneliş sosyokültürel seviyenin düşük olduğu ortamlarda daha çok alıcı buluyor. Bu, sosyokültürel seviyenin yüksek olduğu yerde ortaya çıkmaz anlamına gelmez zira kolay çözüm bulma hastalığı oldukça kuvvetli ve yaygın bir hastalıktır. İnsani, dini, toplumsal seviye yükselmeden bu tehlikeyi önlemek mümkün değildir.
Neden ortaya çıktığı çok konuşuldu önemli olan nasıl önleneceğidir. En başta sorunlara yüzeysel, geçici çözüm arama yanlışından dönülmelidir. Eleştirel düşünme ve diğer bilişsel fonksiyonların artmasına gayret edilmelidir. Çözüm bulmaya çalışanlar da aynı kolaycılığa düşmemeli, din ve ideolojileri mahkum ederek bir yere varamayacağını bilmelidir. Bu tehlikeli yönelişin içinde bulunmasa da tüm toplumu etkileyeceği bilinciyle çözüm aranmalıdır. Tavsiye edilmesi gereken araştırmacı bir yapının ortaya çıkmasının sağlanmasıdır. Kamplaşma ve kutuplaşmanın yükseldiği bir toplumda çare her konuda etraflı bilgi edinilmesini sağlamak, düşünsel fonksiyonları ve araçları kuvvetlendirmektir. Devletler veya sivil toplum kuruluşları düşünme becerilerini geliştiren bir eğitime odaklanmalıdır. Farklı seçeneklerin olabileceği sürekli gündem edinilmeli, at gözlüklü bakış açıları kimde olursa olsun eleştirilmelidir.
Siyah ve beyaz dışında bir seçeneğin olmadığını düşünen insani, dini, ve siyasi bir ortamda IŞİD'vari oluşumlara askeri çözümler bulmak bol miktarda insan öldürmek ve sorunu büyütmekten başkasıyla sonuçlanmaz. İnsanın rasyonalitesinin edebi yanının kuvvetlenmediği bir ortamda çözümler köşeli ve karşıtlık esaslıdır. İnsanın edebi yönünün, sezgisel gücünün geliştirilmediği toplumlarda çareler mekaniktir. Hangi din veya ideoloji olursa olsun hitap edilenin insan olduğu ve insani seviyesinin yükseltilmesi gerektiğini unutmamalıyız. Sevgiyi, saygıyı, adaleti, merhameti, insafı esas alan bir değerler anlayışı mutlaka değişimi sağlayacaktır, bunun için siyasi eğitim ve gelişmenin edebi olanla paralel seyretmesine dikkat edilmelidir. Toplumsal örf, adetler, şiddet kültürü sorgulanmadan da bir yere varılamaz. Yöneticilerini körü körüne takip edenler IŞİD'i kınamasın, zira bu halleri bir gün onları da IŞİD'leştirecektir.
İslam düşünce tarihinde belli bir tarihten itibaren önemli miktarda donukluk yaşandığı kabul edilmeli, karşıt fikirlerin tartışılması tavsiye edilmelidir. Bu da İlahiyat biliminde önemli bir yenilik yapılması anlamına gelir. Güvenilen bir heyet tarafından baştan sona tüm fetvaların yeterliliğinin ve güncelliğinin tekrar gözden geçirilmesi gerekir. Bu çalışmalar 1400 yıllık gelenek içinde itirazlarla karşılanabilecektir, bu normaldir, mesele konunun tartışılması ve gündem olmasıdır. Ayrıca mezheplerin yakınlaştırılması sağlanmalıdır. Yakınlaştırma aynileştirme değildir ve tavandan tabana, konuşmanın, temasın sağlanacağı zeminler her toplumsal katman için sağlanırsa faydalı olabilecektir. Dini hayat yaşadığı şaşkınlıktan sonra bir uçuruma sürüklenmektedir. Din adına dünyayı cehenneme çevirene gecikmeden sağlam dini argümanlarla karşı çıkılmalıdır.
Sadece askeri yöntemlerle önlenmesi mümkün olmayan bu tehlike uzun bir düşünsel çaba, dini camiaların net karşı duruşu ve tepkiselcilikten uzak durmayla önlenebilecektir. Dinde zorlama, özgürlüğün sınırları tartışılmadan, insan haklarının içselleştirilmesi sağlanmadan yapılacak kınamalar boşuna bir çaba olmaktan, sorunu büyütmekten başkasına yaramayacaktır.
Farklı toplum kesimleri de hemen mahkûm edici tavırlarla IŞİD'vari oluşumlara yardımcı olmamalıdır. IŞİD'vari oluşumlar farklılıkların bir aradalığını değil, çatışmanın sağlanacağı ve alevleneceği bir ortamı arzulamaktadır. Karşıtlarından öfke ve duygusallıkla kamplaştırıcı yönelişler beklemekteler. Böylesi ortamlarda toplumsal açıdan yapılması gereken siyasi duruşları bir tarafa bırakarak ortak paydaların tesisine odaklanmaktır.